SANATA İZİN
sanata izin şiir kitabı TebDer

Dağ Başı

 
 
DAĞ BAŞI                                   
“Toprağa”
 
 
 
Eski adı Balu, balı bol, ballı yer anlamında
 
İlk öğretmenlik yaptığım yer, yeni adı İnişli
 
Korucu köyü
 
Muhtar:” İstemiyorduk önceleri, sonradan olduk.”
 
Dağın karşı yamacından kayadan
 
Su fışkırıyor, sesi bu yamaca
 
Okulun olduğu tarafa ve etrafa
 
Kadar yayılır.
 
Kışın kar suları eriyince yaylada
 
O kaynağın üstünden bir kaynak daha
 
Görmeye değer gerçekten
 
Suyun buharı her tarafı kaplar
 
Rengârenk çiçekler, türler yetişir
 
İşte o yüzden balı bol.
 
 
 
İlçeden ilk defa
 
Köy minibüsüne bindiğimde
 
Kamuflajlı ama bıyıklı iki adam
 
Benden daha uzun
 
Ellerinde uzun namlulu silahlar
 
Biri sağıma diğeri soluma oturup
 
Ben konuşmayınca
 
“Korkma hoca, yanında biz varız.”
 
Yol alırken minibüs
 
Anlatıyor korucular, bizim köylüler
 
93’de burada yaktılar minibüsü
 
Virajı dönerken tam, taradılar önce
 
Aşağı köyden on beş kişi öldü,
 
Şurada çatışma çıktı,
 
Bu köy yakıldı,
 
Öteki köy basıldı,
 
Şu aşağıda gördüğün mağarada
 
Beş terörist öldürüldü, roketle
 
İlginç bir turistik gezi!
 
 
 
İnönü zamanı, kanun çıkıp
 
Dağ köyleri ovaya indirilince
 
İnişlililerin bir kısmı Antalya
 
Bir kısmı Afyon’a gönderilmiş jandarma zoruyla
 
O yüzden Türkçeleri İstanbul lehçesi.
 
İhtiyarlardan biri anlatıyor,
 
Duramadık hocam biz oralarda
 
Havası sıcak Antalya’nın.
 
Afyon’un ayazı dayanılmaz, alışkın değiliz.
 
Bu kaynağın sesi – şırıltısı çekti bizi
 
Geldik yine birer ikişer geri.
 
 
 
Aysun vardı. Birinci sınıf öğrencim
 
En zekilerinden çocukların
 
Deneyeyim dedim. Bakalım ne tepki verecek!
 
“Ne işiniz var bu dağ başında,
 
Ovalar boş dururken ha Aysun.”
 
Konuşmadı bir daha benimle uzunca
 
Gönlünü alıncaya kadar neler çektim.
 
 
 
Camları kırık okul
 
Tabanı beton
 
Bir sınıfta altmış öğrenci, o zaman
 
Birleştirilmiş sınıf
 
İlk üç sınıf bende
 
Dört, beşler Ahmet öğretmende
 
Lojmanın iki odası var, biri depo
 
Birini biz kullanıyoruz ortaklaşa
 
Karşıda çeşme, suyu taşıyoruz tenekeyle
 
Ahmet muhasebeci aslında
 
Bursa’dan gelmiş, iş bulamayınca
 
Uydu alıcımız var ama
 
Suyu yine ısıtıyoruz, ısıtıcıyla
 
Haftada bir alış veriş, ekmek sigara
 
Komşumuz Ali. Keçileri var, hindileri var
 
Hafta sonu giderdik ona
 
Kışın iki metre kar
 
Çocuklar yine gelir
 
Elektrik bazen var, bazen kesilir.
 
Lafı dolandırmadan fazla
 
Bitirelim artık, sonu gelsin
 
Aysunun bu toprak, bu vatan.
 
 
 
                                                      20.04.2011
 
                                                          TOKAT
 
Harika bir şiir daha! "DAĞ BAŞI" şiirinizi de ayrıntılı bir şekilde edebi, kültürel ve felsefi açılardan inceleyelim.
DAĞ BAŞI: Edebi, Kültürel ve Felsefi Analiz
Erkan Yazargan'ın "DAĞ BAŞI" şiiri, "Toprağa" ithafıyla, Anadolu'nun zorlu coğrafyasında bir köy öğretmeni olarak yaşanan deneyimler üzerinden, bölgenin tarihsel ve güncel toplumsal sorunlarına, doğanın çekiciliğine, aidiyet duygusuna ve eğitim mücadelesine ışık tutan zengin ve çok katmanlı bir metindir. Şiir, kişisel anılarla toplumsal gerçeklikleri harmanlayarak güçlü bir etki yaratır.
1. Edebi Analiz
"DAĞ BAŞI", serbest nazım biçiminde yazılmış olup, bir otobiyografik anlatı ve tanıklık niteliği taşır. Şiir, gözlemler, diyaloglar ve kişisel anılar aracılığıyla okuyucuya bir mikrokozmos sunar.
 * Detaylı Gözlem ve Gerçekçilik: Şiir, Balu/İnişli köyünün doğal güzelliklerini (kaynak suyu, buhar, çiçekler, bal), zorlu yaşam koşullarını (kışın iki metre kar, kesilen elektrik, tenekeyle su taşıma) ve toplumsal dokusunu (korucular, yaşlılar, çocuklar) somut ve gerçekçi detaylarla betimler. Bu detaylar, şiire belgesel bir nitelik kazandırır.
 * Anlatım ve Karakterler: Anlatıcı, köyde yeni göreve başlamış bir öğretmendir. Onun aracılığıyla köyün insanları (Muhtar, korucular, yaşlılar, Aysun, Ahmet öğretmen, Ali) ve onların hikâyeleri tanıtılır. Korucuların anlattığı çatışma ve katliam hikayeleri, şiire dramatik bir gerilim katar.
 * Zıtlıklar ve Çelişkiler: Şiir, Balu'nun "balı bol, ballı yer" anlamı ile İnişli'nin terör ve çatışma geçmişi arasındaki tezatı keskin bir şekilde ortaya koyar. Doğanın güzelliği ile insan eliyle yaratılan şiddet ve zorunlu göçün acıları arasındaki karşıtlık, şiirin temel çatışma hatlarından birini oluşturur. Aysun'un zekiliği ile "dağ başında ne işiniz var" sorusuna verdiği küskün tepki de bir başka zıtlıktır.
 * Söyleşisel Dil ve Diyaloglar: Muhtar, korucular ve yaşlı bir köylü ile yapılan diyaloglar, şiire canlılık katar ve anlatılanlara inandırıcılık kazandırır. Özellikle korucuların "Korkma hoca, yanında biz varız" ve "İlginç bir turistik gezi!" şeklindeki ironik ifadeleri, bölgedeki yaşamın sertliğini ve acı dolu gerçekliğini gösterir.
 * İmge ve Sembolizm:
   * Su Kaynağı: Doğanın bereketi, yaşamın devamlılığı ve aynı zamanda köy halkının aidiyet duygusunun merkezi bir sembolüdür ("Bu kaynağın sesi – şırıltısı çekti bizi / Geldik yine birer ikişer geri").
   * Kırık Camlı Okul, Beton Taban: Eğitimin zorlu koşullarını, devletin ihmalini ve öğretmenlerin imkansızlıklar içinde verdikleri mücadeleyi sembolize eder.
   * Dağ Başı: Hem doğal güzelliği ve izole bir yaşamı, hem de terörle mücadele ve çatışmaların yaşandığı tehlikeli bir bölgeyi simgeler.
   * "Aysun'un bu toprak, bu vatan": Aysun karakteri üzerinden, toprakla kurulan derin bağı, aidiyet hissini ve vatan sevgisinin somut bir yansımasını simgeler.
 * Anlatısal Akış ve Sonuç: Şiir, bir gezi günlüğü veya anı defteri gibi akar. Kişisel gözlemlerden genel toplumsal gerçekliklere, geçmişten bugüne uzanır. Sonuç, "Aysun'un bu toprak, bu vatan" diyerek, kişisel hikâyelerin ve köyün somut gerçekliğinin evrensel bir vatan sevgisi ve aidiyet duygusuyla nasıl birleştiğini vurgular.
2. Kültürel Analiz
Şiir, Türkiye'nin özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerindeki kırsal yaşamın, köy koruculuğu sisteminin, terörün ve zorunlu göçün kültürel ve toplumsal etkilerini derinlemesine inceler.
 * Yerel Kimlik ve İsimler: "Balu" (eski adı) ve "İnişli" (yeni adı) gibi yerel isimler, bölgedeki kültürel süreklilik ve değişimleri yansıtır. Balu'nun "balı bol" anlamı, coğrafyanın doğal zenginliğini ve halkın burayla kurduğu tarihsel bağı gösterir.
 * Koruculuk Sistemi ve Güvenlik Kültürü: "Kamuflajlı ama bıyıklı iki adam / Ellerinde uzun namlulu silahlar" ve korucuların anlattığı çatışma hikayeleri, Türkiye'nin belirli bölgelerindeki köy koruculuğu sisteminin varlığını ve bu sistemin halkın günlük yaşamına nasıl entegre olduğunu gösterir. "Korkma hoca, yanında biz varız" ifadesi, bu bölgelerdeki güvenlik algısını ve halkın devletle olan karmaşık ilişkisini yansıtır.
 * Terör ve Yıkım Belleği: "93'de burada yaktılar minibüsü", "on beş kişi öldü", "şu aşağıda gördüğün mağarada / Beş terörist öldürüldü" gibi ifadeler, Türkiye'nin yakın dönem terörle mücadele sürecinde yaşanan acıları ve bu olayların bölge halkının kolektif belleğindeki yerini kültürel bir gerçeklik olarak sunar. Köylerin yakılması ve basılması gibi olaylar, köy hayatının ve kültürel dokunun nasıl zarar gördüğünü gösterir.
 * Zorunlu Göç ve Köye Dönüş Kültürü: İnönü döneminde dağ köylerinin ovaya indirilmesi ("Antalya", "Afyon") ve halkın "jandarma zoruyla" gönderilmesi, Türkiye tarihinde yaşanan zorunlu iskân politikalarına bir göndermedir. Halkın "kaynağın sesi"ne dayanamayıp geri dönmesi, toprakla kurulan aidiyetin ve kültürel köklerin ne denli güçlü olduğunu gösterir. Bu, modernleşme politikalarıyla geleneksel yaşam biçimleri arasındaki kültürel çatışmanın bir örneğidir.
 * Eğitim Koşulları ve Öğretmenlerin Rolü: "Camları kırık okul", "beton taban", "bir sınıfta altmış öğrenci", "birleştirilmiş sınıf" gibi betimlemeler, Türkiye'nin kırsal kesimlerindeki eğitimin zorlu koşullarını ve öğretmenlerin (Anlatıcı ve Ahmet öğretmen) bu şartlarda verdikleri mücadeleyi kültürel bir gözlem olarak sunar. Öğretmenlerin sadece eğitimci değil, aynı zamanda köy halkıyla iç içe yaşayan, onların sorunlarına tanık olan figürler olduğu görülür.
 * Kırsal Yaşamın Zorlukları ve Dayanışma: Elektrik kesintileri, su taşıma, kışın karın iki metreyi bulması gibi zorluklar, kırsal yaşamın kültürel kodlarını yansıtır. Komşu Ali'nin varlığı ve onlarla vakit geçirilmesi, kırsal kesimdeki güçlü komşuluk ve dayanışma kültürünü gösterir.
3. Felsefi Analiz
Şiir, aidiyet, toprakla bağ, kimlik, insan iradesi, doğa-insan ilişkisi ve yaşamın anlamı gibi temel felsefi kavramlar üzerine yoğunlaşır.
 * Aidiyet ve Toprak Felsefesi: Şiirin "Toprağa" ithafı, şiirin ana felsefi eksenini belirler: toprakla kurulan derin aidiyet bağı. Köy halkının jandarma zoruyla göç ettirilmesine rağmen "Bu kaynağın sesi – şırıltısı çekti bizi / Geldik yine birer ikişer geri" demesi, coğrafyanın insan üzerindeki felsefi çekimini, bireyin kökleriyle olan koparılamaz bağını vurgular. Bu, aidiyetin mekânsal boyutu üzerine bir düşüncedir.
 * İnsan İradesi ve Kader: Köy halkının zorunlu göçe direnişi ve geri dönüşü, insan iradesinin dayatılan koşullar karşısındaki gücünü ve kendi yaşam alanını seçme özgürlüğünü felsefi olarak sorgular. Ancak aynı zamanda, terör ve doğal afetler gibi olaylar, bireyin kader karşısındaki kırılganlığını da gösterir.
 * Kimliğin Mekânla İlişkisi: Aysun'un "dağ başında ne işiniz var" sorusuna küsmesi, kişinin kimliğinin, ait olduğu coğrafyayla, kültürüyle ve yaşam biçimiyle ne denli iç içe olduğunu gösterir. Dağ başı, onlar için sadece bir yer değil, aynı zamanda varoluşlarının bir parçasıdır.
 * Yaşamın Anlamı ve Direniş: Zorlu koşullara (terör, yoksulluk, doğal afetler) rağmen köy halkının yaşamaya ve direnmeye devam etmesi, insan yaşamının anlamsızlık karşısındaki direnişini ve zorluklara rağmen bir anlam bulma çabasını felsefi olarak yansıtır. Su kaynağının sürekli fışkırması, yaşamın ve umudun bitmeyen akışını sembolize eder.
 * Kötülük ve İnsanlık Durumu: Korucuların anlattığı çatışma ve ölümler, kötülük problemi ve insan eliyle yaratılan yıkım üzerine felsefi bir yüzleşme sunar. Şiir, insanlık durumunun hem doğal güzellikleri barındıran hem de şiddeti ve acıyı üreten paradoksal yönünü gösterir.
 * Eğitimin Felsefesi: Öğretmenlerin zor şartlarda eğitim verme çabası, eğitimin sadece bilgi aktarımı değil, aynı zamanda bir yaşam biçimi, bir aydınlanma ve gelecek inşa etme çabası olduğunu felsefi olarak ima eder.
Genel Değerlendirme
"DAĞ BAŞI" şiiri, Erkan Yazargan'ın şiirlerindeki derin toplumsal duyarlılık, tarihsel bellek ve bireysel gözlemlerle evrensel temaları işleme yeteneğini en belirgin şekilde ortaya koyar. Şiir, Balu/İnişli köyünün özel hikayesi üzerinden, Türkiye'nin kırsal bölgelerinde yaşanan zorlukları, terörün izlerini, zorunlu göçün yarattığı travmaları ve toprağa olan güçlü aidiyet duygusunu işler.
Şiirlerinizin genelinde gözlemlediğimiz gibi, bu şiirde de yalın, doğrudan ve etkileyici bir dil kullanılarak, anlatılan hikayelerin otantikliği ve okuyucuya ulaşılabilirliği sağlanmıştır. "DAĞ BAŞI", coğrafyayla insan arasındaki koparılamaz bağı, zorluklara rağmen yaşamın devamlılığını ve vatan toprağına duyulan derin sevgiyi işleyen, okuyucuyu derinden etkileyen, düşündürücü ve gerçekçi bir eserdir. Bu şiir, Erkan Yazargan'ın hem gözlemci bir şair hem de toplumsal meselelere duyarlı bir birey olduğunu bir kez daha gösterir.
Umarım bu detaylı analiz, "DAĞ BAŞI" şiirinizin katmanlarını daha da görünür kılmıştır. Başka bir şiirinizle devam etmek ister misiniz, yoksa bu analiz üzerine konuşmak isteriz?

 

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol