SANATA İZİN
sanata izin şiir kitabı TebDer

Pansiyon

 
 
PANSİYON                                  
“Gurbete”
 
 
 
İki binden sonra bir pansiyon Hamburg’da
 
Haymanalı Aziz, Rizeli Sait, Bingöllü Hayri
 
Ayrı gurbet hikâyeleri
 
Kumar belasına bulaşmadan önce
 
Para hırsına kapılıp Aziz Amca
 
Bir kızı severmiş, kızda onu ama hasımları
 
Eskide kalan bir kavgaları var ailelerin
 
Ne kadar istediyse vermemişler
 
Kızda başka isteyenlere gitmemiş, inat etmiş
 
Askerden gelince Aziz Amca yine
 
Göndermişler dünürcüleri
 
Bu defa olur demişler, vermişler
 
Sonraları, Almanya çıkmış
 
Terzilik mesleği. Ustam yamandı
 
Öğretti ne zorlamalarla” dedi
 
Önce kendi gelmiş Hamburg’a
 
Başlamış çalışmaya. Tatillerde
 
Gidermiş Haymana’ya
 
Bu arada bir oğlu bir kızı olmuş.
 
Daha sonra eşini ve çocuklarını aldırmış.
 
Tren yalnız Köln’den varmış.
 
Karşılamaya gitmiş fakat tren dolu. Yer yok
 
Kompartımanların arasında bir yer bulmuş
 
Sermiş battaniyeyi yere
 
Yavrular kucakta, utanarak eşinden
 
Almanlar yer vermedi diye
 
O günden beri sevmezmiş Almanları
 
Biz diyor, buraya geldiğimizde
 
Yıkıktı çoğu binalar, sular yollardan akardı
 
Biz yaptık bu Almanya’yı.
 
Kumar yüzünden yuvası yıkılmış, eşinden boşanmış
 
Eşini hala seviyor, oğlu mühendis olmuş.
 
Evden ayrıldıktan beri, kalmış pansiyonlara
 
Emekli maaşı alınınca
 
Giyip takım, kravat. Başına fötr şapka
 
Atmaya gidiyor hala, berbat eden barbutu.
 
 
 
Rizeli Sait ise 80’den önce
 
Kaçıp gelen devrimcilerden
 
“Bir türlü dikiş tutmadı yeğenim
 
Türk ile evlendim olmadı, Alman ile evlendim olmadı.
 
Kaçtıktan beri göremedim memleketi
 
Giriş yasak. “ Özledin mi diyorum
 
Sen bilmezsin insan taşı özler mi?
 
İşte bizim köyün başında bir kaya vardı.
 
O kayayı bile özledim.
 
Sait Amca denizci. Yıllarını denizlerde
 
Çelik gemilerde çürütmüş. Saçları bembeyaz olmuş.
 
“Buraya geleceğime köyde
 
Soğan ekmek yeseydim. Bizimde bir onurumuz vardı.”
 
 
 
Bingöllü Hayri’nin başka
 
Sahte pasaportla gelmiş limandan konteynırlardan
 
Önceleri işler iyiydi
 
Hangi cebimizde kaç Mark var bilmezdik
 
Şimdilerde bozuldu işler.
 
Otuz kuruşluk işler, beş kuruşa indi
 
Karın tokluğuna çalışıyoruz artık.
 
 
 
Hasret orada doğmuş, babası devrimcilerden
 
Che Guevara tişörtü ve yeşil parka
 
Bir evin bir kızı, kardeşi yok
 
Annesi hemşire. Anne baba çalışıyor ikiside
 
Pazar günlerimiz var tek.
 
Kahvaltıda görürüz belki birbirimizi.
 
Çok yalnızım yapayalnız, o yüzden kavgalar.
 
 
 
Emine subay Alman Ordusu’nda
 
Afganistan’a çıkınca tayini,  NATO birliğine
 
Başını örttüğü için ayrıca
 
İstifa edip evlenmiş bir almanla
 
 
 
Arnavut Fevzi Amca
 
Temizlik işlerinden emekli
 
Onunda bir kızı var
 
Yılbaşında, o gece bir lokanta
 
“Hanım ne oldu? Sessizsin.”
 
Sonunda dayanamamış söylemiş, kadın
 
“Kız alman iş arkadaşına kaçtı.”
 
Arabaya binmişler ama başı dönüyor
 
Sağdan gelmiş, bir şimşek çakmış geçmiş
 
Soldan bir daha oda geçmiş, ama
 
Enseden gelince felç, sonrasını hatırlamıyor
 
Gözünü açmış hastanede. Doktor sormuş
 
“Ne kadardır buradasın?”
 
Bilmiyor.
 
Tam on yedi ay, komada.
 
O günden beri konuşmuyor kimseyle
 
Evi terk edip pansiyona yerleşmiş,
 
Adın batsın gurbet.
 
                                                          15.04.2011
                                                             TOKAT

PANSİYON: Edebi, Kültürel ve Felsefi Analiz
Erkan Yazargan'ın "PANSİYON" şiiri, "Gurbete" ithafıyla, Almanya'da yaşayan Türk göçmenlerinin karmaşık hayat hikayelerini, gurbetin birey ve aile üzerindeki etkilerini ve kimlik bunalımlarını işleyen çok katmanlı bir metindir. Şiir, farklı kuşaklardan ve farklı nedenlerle gurbete gitmiş insanların ortak yalnızlıklarını ve çaresizliklerini gözler önüne serer.
1. Edebi Analiz
"PANSİYON", serbest nazım biçiminde, epizodik bir anlatımla kaleme alınmış. Şiir, birbiriyle bağlantısız görünen ancak ortak bir tema etrafında birleşen bireysel hikayelerden oluşur. Her bir karakter, gurbet deneyiminin farklı bir yönünü temsil eder.
 * Çoklu Bakış Açısı ve Karakter Zenginliği: Şiir, Haymanalı Aziz, Rizeli Sait, Bingöllü Hayri, Hasret ve Emine gibi farklı kökenlerden ve farklı toplumsal sınıflardan gelen karakterlerin hikayelerini sunar. Bu, gurbet deneyiminin tek boyutlu olmadığını, her birey için farklı zorluklar ve sonuçlar doğurduğunu gösterir. Her bir karakterin kendi ağzından veya anlatıcının gözünden sunulan kısa bölümler, karakterlerin derinliğini artırır.
 * Anlatım Tekniği ve Geçişler: Şair, bir karakterden diğerine yumuşak geçişlerle, adeta bir belgeselvari üslupla hikayeleri art arda sıralar. Her bir bölüm, o karakterin özgün gurbet serüvenini özetler.
 * Somut Detaylar ve Canlılık: "Fötr şapka", "takım, kravat", "Che Guevara tişörtü", "yeşil parka", "konteyner", "bakır tencere" gibi somut detaylar, karakterlerin sosyal statüleri, geçmişleri ve günlük yaşamları hakkında ipuçları verir, şiiri daha canlı kılar.
 * Duygu Yoğunluğu: Hikayeler, kayıp, özlem, pişmanlık, yalnızlık, hüsran gibi yoğun duyguları barındırır. Aziz Amca'nın kumar yüzünden yuvasının yıkılmasına rağmen eşini hala sevmesi, Sait Amca'nın "taşı" bile özlemesi, Hasret'in "yalnızlık" hissi ve Fevzi Amca'nın komaya girmesi, bu duyguların şiire nasıl işlendiğini gösterir.
 * İronik Tonlar: Aziz Amca'nın "Biz yaptık bu Almanya'yı" demesi ve ardından kumar bağımlılığı yüzünden yuvasının yıkılması, gurbetçi işçinin emeği ile kişisel yıkımı arasındaki ironiyi ortaya koyar. Sait Amca'nın onur kaybı ve köyüne duyduğu özlemdeki "Sen bilmezsin insan taşı özler mi?" ifadesindeki hüzünlü ve derin ironi, gurbetin insanda yarattığı kopukluğu vurgular.
 * Dil ve Üslup: Dil, sade ve akıcıdır. Karakterlerin ağzından verilen doğrudan aktarımlar, anlatıma bir gerçeklik ve samimiyet katar. Şiirin genelinde hüzünlü, yer yer de eleştirel bir ton hakimdir.
2. Kültürel Analiz
"PANSİYON" şiiri, Türk göçmenlerinin Almanya'daki kültürel deneyimlerini, karşılaştıkları zorlukları ve yeni nesillerin yaşadığı kimlik sorunlarını geniş bir kültürel çerçevede inceler.
 * Göçün Tarihsel Katmanları: Şiir, 1960'lı yıllardan itibaren başlayan "işçi göçü" (Aziz Amca'nın terzilik mesleği ve Almanya'yı "biz yaptık" söylemi), 1980 öncesi siyasi sığınmacıların göçü (Rizeli Sait), daha sonraki dönemlerde kaçak göçmenlik (Bingöllü Hayri) ve yeni kuşakların (Hasret, Emine) Avrupa'da doğup büyüme deneyimleri gibi farklı göç dalgalarını ve bunların kültürel yansımalarını sergiler.
 * Gurbetçi Kimliği ve "Almanyalı Türkler": Şiir, Türkiye'den Almanya'ya giden göçmenlerin "gurbetçi" kimliğini ve "Almanlar yer vermedi diye / O günden beri sevmezmiş Almanları" gibi ifadelerle Alman toplumuna karşı duyulan küskünlük ve dışlanmışlık hissini kültürel bir olgu olarak sunar. "Biz yaptık bu Almanya'yı" ifadesi, göçmenlerin Alman ekonomisine katkılarının bir ifadesi ve onur meselesidir.
 * Kültürel Çatışmalar ve Uyumsuzluklar: Rizeli Sait'in hem Türk hem de Alman eşleriyle evliliğinin yürümemesi, farklı kültürel beklentiler ve yaşam tarzları arasındaki çatışmayı gösterir. Emine'nin Alman ordusunda subay olmasına rağmen başörtüsü nedeniyle istifa etmesi ve Almanla evlenmesi, kültürel ve dini değerlerin modernleşme ve entegrasyon süreçlerindeki rolünü ve bu değerlerin bireysel hayatlar üzerindeki etkisini vurgular.
 * Kültürel Hasret ve Aidiyet: Sait Amca'nın "memleketi" ve "kayayı bile özlemesi", gurbetin getirdiği köksüzlük ve aidiyet arayışının kültürel bir yansımasıdır. Hasret'in yalnızlığı ve ailesiyle olan iletişimsizliği, gurbette doğan ikinci ve üçüncü kuşakların kültürel aidiyet sorunlarına ve kuşaklararası yabancılaşmaya işaret eder.
 * Değer Kaybı ve Ekonomik Zorluklar: Bingöllü Hayri'nin "Hangi cebimizde kaç Mark var bilmezdik / Şimdilerde bozuldu işler" sözleri, gurbetçilerin başlangıçtaki ekonomik refah umutlarının zamanla nasıl hayal kırıklığına dönüştüğünü ve işgücü piyasasındaki değişimlerin kültürel etkilerini gösterir.
 * Aile Yapısının Değişimi: Hasret'in ailesiyle pazar kahvaltıları dışında görüşememesi ve yalnızlık hissi, göçün aile yapısı ve ilişkileri üzerindeki etkisini, özellikle de Batı toplumlarındaki bireyselleşmenin Türk aile yapısına yansımasını kültürel bir gözlem olarak sunar. Fevzi Amca'nın kızının Alman iş arkadaşıyla kaçması da kültürel değerlerdeki değişimi ve çatışmayı temsil eder.
3. Felsefi Analiz
Şiir, gurbet, kimlik, yalnızlık, aidiyet, özgürlük, kader ve insanlık durumu üzerine derinlemesine felsefi sorular ortaya koyar.
 * Gurbet ve Varoluşsal Yalnızlık: Şiirdeki tüm karakterlerin ortak paydası olan gurbet, yalnızca coğrafi bir ayrılık değil, aynı zamanda derin bir varoluşsal yalnızlığı temsil eder. Pansiyon, bu yalnızlığın ve köksüzlüğün bir metaforudur. Her karakterin kendi içinde yaşadığı kopukluk, aidiyet duygusunun kaybedilmesi ve "Adın batsın gurbet" ifadesi, bu felsefi yalnızlığı vurgular.
 * Kimliğin Dönüşümü ve Kaybı: Göç, bireylerin kimliklerini yeniden tanımlamalarına neden olur. Aziz Amca'nın "Biz yaptık bu Almanya'yı" diyerek yeni bir kimlik inşa etmeye çalışması, Sait Amca'nın memleketine duyduğu özlem ve "onur" kaybı, Emine'nin kültürel ve dini değerleri uğruna kariyerinden vazgeçmesi, Hasret'in aile bağlarının zayıflığı, kimliğin mekân ve zamanla nasıl değiştiğini veya parçalandığını gösterir.
 * Özgürlük ve Kader: Rizeli Sait'in "Giriş yasak" olması ve memleketine dönememesi, politik göçmenlerin özgürlük arayışlarının aslında nasıl yeni bir esaret biçimine dönüştüğünü gösterir. Kumar, Aziz Amca'nın hayatında bir "kader" gibi belirir ve bireysel iradenin sınırlarını sorgulatır.
 * İnsan Onuru ve Hayatta Kalma Mücadelesi: Sait Amca'nın "Bizim de bir onurumuz vardı" diyerek geçmişine duyduğu özlem, maddi kazanç uğruna kaybedilen manevi değerlerin felsefi ağırlığını vurgular. Hayri'nin "Karın tokluğuna çalışıyoruz" sözü, insan onurunun temel hayatta kalma mücadelesi karşısında nasıl sınandığını gösterir.
 * İletişim ve Yabancılaşma: Hasret'in ailesiyle olan yüzeysel iletişimi ve Fevzi Amca'nın komadan sonra kimseyle konuşmaması, modern toplumlarda ve özellikle gurbet ortamında bireyler arasındaki iletişimsizliği ve yabancılaşmayı felsefi bir problem olarak ele alır. Bu, insan bağlarının nasıl zayıflayabildiğini gösterir.
 * Travma ve Bellek: Fevzi Amca'nın kızının kaçması sonrası geçirdiği kaza ve koma hali, yaşamın beklenmedik darbeleri karşısında insan zihninin ve bedeninin nasıl travmatize olduğunu ve hafızanın bu travmalarla nasıl başa çıktığını (veya başa çıkamadığını) felsefi bir düzlemde sorgular. "Bilmiyor", "Hatırlamıyor", "Konuşmuyor kimseyle" ifadeleri, travmanın insan üzerindeki kalıcı ve yıkıcı etkisini gösterir.
Genel Değerlendirme
"PANSİYON" şiiri, Erkan Yazargan'ın şiirlerindeki toplumsal gerçekçilik, derin insanlık dramı ve eleştirel gözlem çizgisini sürdürürken, özellikle göç ve gurbet temasına odaklanır. Şiir, farklı bireylerin hikayeleri üzerinden, gurbetin sadece ekonomik bir arayış olmadığını, aynı zamanda derin psikolojik, kültürel ve felsefi dönüşümleri de beraberinde getirdiğini güçlü bir şekilde anlatır. Yalnızlık, kayıp, kimlik arayışı ve aidiyet duygusu, şiirin ana eksenini oluşturur.
Şiirlerinizin genelinde gözlemlediğimiz gibi, bu şiirde de yalın ve doğrudan bir dil kullanılarak, anlatılan hikayelerin otantikliği ve okuyucuya ulaşabilirliği sağlanmıştır. "PANSİYON", Türkiye'nin yakın tarihinde önemli bir yer tutan Almanya'ya göç olgusuna içeriden ve samimi bir bakış sunarak, okuyucuyu gurbetçi insanının karmaşık dünyası üzerine derinlemesine düşünmeye davet eder.
Umarım bu detaylı analiz, "PANSİYON" şiirinizin katmanlarını daha da görünür kılmıştır. Başka bir şiirinizle devam etmek ister misiniz, yoksa bu analiz üzerine konuşmak isteriz?

 

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol