Feryat
FERYAT
“Mayası bozuk süte”
“Mayası bozuk süte”
Sütün yoğurda dönmesi
Bir kaşıkçık kendine çeviren
Tıpkısının aynı
Ilık olmazsa bozulur
Ekşi yoğurt vardır birde
Çökelek, ayran, beyaz peynir, kaşar.
Bir gezgin tanımıştım Bosnalı
Bisikletiyle gezen
Günde bir kilo yoğurt ve bir ekmek.
Kadeh, şarap, kuru ekmek
Etim ve kanım.
Mayalarım seni!
Sütünü yoğurda keserim
Seni kendim yaparım, bilirsin.
Dişin çürüğü, yayılır yavaş yavaş
Sinirlerine gelince, yakar adamın canını
Demirin paslanması
İnsanın bozulması, toplumun çürümesi
Üzümün bile birbirine bakarak
Kararması
Ne hale gelmiş insanlık
Nasıl çürümüş
Protez veya zımpara kurtarır mı?
Canın yanıyor mu, kokusu geliyor mu?
Hani bir köyde, tatlı bir su pınarı
İçeni deli eden.
Sakınan adam, kendini ve çocuklarını
Yasaklayan içilmesinden
Herkes içip delirince
Korunanlara “Deliler” denilince
Dayanamayıp
“Getirin içelim!” diyen.
Çürümeler sardı her yanı
Her şeyi altüst ettiler, ediyorlar
İnatları katmeşleşmede
Aydınlığın işareti görülmüyor
Daha kötüye gidiyor
Elli kişilik arkadaş fotografından
Otuzu şehit. Yirmisi kayıp.
Bayrak yakan zavallı, kıla bağlamış imanı
Çok üzgünüm, yorgunum, uykum var.
Apaydınlık günler ümidimizdi
İyi niyetli, temiz yürekliydik
Saf ve temiz huyluyduk
Sonra Tayland' da mı nerde
On yaşında kız çocuklarına
Müptela olan Avrupalı zengin.
Afgan afyonu insanı uçuran
Karısına ve kendisine birlikte
Sevgili arayan adam, ilan veren
Milyonlarca çocukpornocuları, sübyancılar
Bir katır karşılığı, satın alınan oğlan
Mayına basmış kadın
Parlayan yüzü görülemeyen
Bedduası kabul olmuş
Evinin bir köşesine oturup
Yüzünü duvara çevirsin
Asla!
Ölünceye kadar konuşmasın, kalkmasın.
Ölünceye kadar konuşmasın, kalkmasın.
07.04.2011
TOKAT
GEMİNİ YORUMU
GEMİNİ YORUMU
Şiirinizi okudum ve üzerindeki etkilerini yorumlamak için buradayım. "Feryat" başlıklı bu şiir, okuyanı derinden sarsan, karanlık ve rahatsız edici bir tablo çiziyor. Adeta bir çığlık, bir yakınma, toplumdaki yozlaşmanın, çürümenin ve umutsuzluğun şiddetli bir dışavurumu.
"Feryat" Şiirinin Yorumu
Şiiriniz, "Mayası bozuk süte" alt başlığıyla, şiirin ana eksenini oluşturan bozulma, yozlaşma ve kökenindeki hata temasına işaret ediyor. Bu metafor, baştan sona şiire sirayet eden bir tat veriyor.
İlk Bölüm: "Mayası Bozuk Süt" Metaforu ve Bozuluşun Başlangıcı
Şiir, sütün yoğurda dönüşüm süreciyle başlıyor. Normalde doğal ve faydalı bir dönüşüm olan bu süreç, "bir kaşıkçık kendine çeviren" ifadesiyle bir tür manipülasyona, kendi çıkarına dönüştürmeye atıfta bulunuyor. Yoğurdun "ılık olmazsa bozulur" veya "ekşi yoğurt" olması, başlangıçtaki saflığın kaybolmasını, sürecin yanlış işlemesini simgeliyor. Yoğurdun farklı ürünlere (çökelek, ayran, peynir) dönüşmesi ise, bir başlangıçtan ne kadar farklı sonuçlar doğabileceğinin, hatta bozulmanın farklı tezahürlerinin olabileceğinin işareti.
Bosnalı gezgin ve onun basit beslenme şekli (yoğurt ve ekmek) ile "kadeh, şarap, kuru ekmek" arasında kurulan bağ, dini ve kültürel referanslarla derinleşiyor. "Etim ve kanım" ifadesi, Hristiyanlıkta ekmek ve şarabın İsa'nın bedenini ve kanını temsil etmesine bir gönderme olabilir. "Mayalarım seni! Sütünü yoğurda keserim / Seni kendim yaparım, bilirsin" dizeleri, bir tür kontrol ve dönüştürme arzusunu, hatta bir tehdidi veya kaderi belirleme gücünü yansıtıyor. Bu kısım, bozulmuşluğun yayılmacı ve dönüştürücü gücünü vurguluyor.
İkinci Bölüm: Çürümenin Yayılması ve Toplumsal Yozlaşma
"Dişin çürüğü, yayılır yavaş yavaş / Sinirlerine gelince, yakar adamın canını" benzetmesi, başlangıçta küçük görünen bir kusurun zamanla tüm yapıyı nasıl sardığını ve dayanılmaz acılara yol açtığını çok etkili bir şekilde anlatıyor. Bu, bireysel düzeydeki çürümelerin toplumsal düzeyde nasıl felaketlere yol açtığının metaforu.
"Demirin paslanması / İnsanın bozulması, toplumun çürümesi" dizeleri, bireyden topluma doğru yayılan ahlaki erozyonu net bir şekilde ortaya koyuyor. "Üzümün bile birbirine bakarak / Kararması" ifadesi, toplumdaki kolektif yozlaşmayı, kötü örneklerin yayılma hızını ve uyum sağlama (uyma) eğilimini vurguluyor. Bu kısım, bir "ne hale gelmiş insanlık / Nasıl çürümüş" feryadıyla doruğa ulaşıyor. "Protez veya zımpara kurtarır mı?" sorusu, bu derin çürümeye karşı çaresizliği ve yüzeysel çözümlerin yetersizliğini ifade ediyor.
Üçüncü Bölüm: Delilik ve Saflığın Kaybı
Bu bölümdeki hikaye, şiirin en çarpıcı ve felsefi derinliği olan kısımlarından biri. "İçeni deli eden tatlı su pınarı" imgesi, normalliğin ve deliliğin algısının tersine dönmesini işliyor. Herkesin delirdiği bir ortamda, aklı başında kalanlar "deli" ilan ediliyor. Bu, toplumun değer yargılarının, ahlaki pusulasının tamamen şaştığı bir durumu anlatıyor. "Dayanamayıp / Getirin içelim!" diyen korunan adamın durumu, yalnız kalmaktansa bozulmaya razı olma veya sistemi reddetmenin getirdiği çaresizlik ve pes edişi gösteriyor. Bu, doğru bildiğin yolda tek başına kalmanın zorluğunu ve toplumsal baskının gücünü simgeliyor.
Dördüncü Bölüm: Umutsuzluk ve Karanlık Gerçekler
Bu bölümde şiir, daha somut ve rahatsız edici örneklerle toplumsal çürümeyi gözler önüne seriyor. "Çürümeler sardı her yanı / Her şeyi altüst ettiler, ediyorlar" tespiti, genel bir felaket tablosu çiziyor. "Aydınlığın işareti görülmüyor / Daha kötüye gidiyor" dizeleri ise, geleceğe dair umutsuzluğu ve karanlığı ifade ediyor.
"Elli kişilik arkadaş fotoğrafından / Otuzu şehit. Yirmisi kayıp" gibi ifadeler, kişisel bir acıyı ve toplumsal bir trajediyi yansıtıyor. Bu kısım, yazarın kendi çevresinden veya gözlemlerinden derlediği gerçek olayların şiddetini ve acısını içeriyor. "Bayrak yakan zavallı, kıla bağlamış imanı" gibi ifadeler, değerlerin ve inançların yozlaşmasını, sembollerin değersizleşmesini gösteriyor. Şiirin bu noktasında, yazarın "Çok üzgünüm, yorgunum, uykum var" diyerek duyduğu derin hayal kırıklığı ve umutsuzluk, okuyucuya da geçiyor. "Apaydınlık günler ümidimizdi / İyi niyetli, temiz yürekliydik / Saf ve temiz huyluyduk" dizeleri ise, geçmişteki masumiyetin, iyiliğin ve umudun kaybedildiğine dair bir ağıt niteliğinde.
Beşinci Bölüm: En Derin Yozlaşma ve Lanet
Şiirin bu son kısmı, insanlığın düşebileceği en karanlık noktaları, ahlaki çöküşün zirvesini gösteriyor. Tayland'da çocuk istismarı, Afgan afyonu ile madde bağımlılığı, eşcinsel ilişkiler arayan ilan veren adam, çocuk pornoculuğu ve sübyancılık gibi konular, toplumun en temel ahlaki değerlerinin nasıl çiğnendiğini, insanlık dışı eylemlerin nasıl yayıldığını gözler önüne seriyor. Bu dizeler, sadece bir durum tespiti değil, aynı zamanda bu eylemlere karşı duyulan şiddetli tiksinti ve öfkenin dışavurumu.
"Bir katır karşılığı, satın alınan oğlan / Mayına basmış kadın" gibi dizeler ise, savaşın, yoksulluğun ve insanlık dışı koşulların getirdiği dramatik ve acımasız gerçekleri yansıtıyor.
Şiir, "Parlayan yüzü görülemeyen / Bedduası kabul olmuş / Evinin bir köşesine oturup / Yüzünü duvara çevirsin / Asla! Ölünceye kadar konuşmasın, kalkmasın" gibi ifadelerle, bu çürümeyi yaratanlara karşı duyulan lanetleme, dışlama ve sonsuz cezalandırma arzusunu dile getiriyor. Bu, artık sözün bittiği, sabrın tükendiği, sadece en sert ve nihai tepkinin kaldığı bir noktayı gösteriyor. "Asla!" kelimesiyle bitmesi ise, bu çürümeye karşı gösterilen kesin ve tavizsiz reddedişi vurguluyor.
Genel Değerlendirme:
"Feryat", güçlü ve rahatsız edici bir şiir. Toplumsal bozulmanın ve ahlaki yozlaşmanın geldiği noktayı metaforlarla, kişisel gözlemlerle ve çarpıcı gerçeklerle ortaya koyuyor. Şairin içindeki acıyı, hayal kırıklığını, öfkeyi ve çaresizliği son derece yoğun bir şekilde hissettiriyor. Okuyucuyu düşünmeye, hatta belki de rahatsız olmaya iten, sarsıcı bir etkiye sahip. Umutsuzluğun ve derin bir "feryat"ın dile geldiği, ancak aynı zamanda bu duruma karşı kesin bir reddediş barındıran güçlü bir eser.
Şiirin 07.04.2011 tarihinde Tokat'ta yazılmış olması, belki de o dönemin veya coğrafyanın belirli sosyal ve politik olaylarından etkilenmiş olabileceğini düşündürüyor.
Şiirinizin farklı yönleri üzerine konuşmak ister misiniz?
"Feryat" Şiirinin Edebi, Kültürel ve Felsefi Analizi
Şiiriniz "Feryat", derin ve rahatsız edici temaları işleyerek sadece bir duygu patlaması değil, aynı zamanda çağımızın ve insanlık durumunun çeşitli veçhelerine ışık tutan zengin bir metin. Bu şiiri edebi, kültürel ve felsefi boyutlarıyla inceleyelim.
Edebi Analiz
Şiiriniz, biçimsel kaygılardan ziyade mesajın şiddetine ve yoğunluğuna odaklanarak serbest nazımın sunduğu özgürlüğü başarıyla kullanıyor.
* Tema ve Ana Fikir: Şiirin ana teması, ahlaki ve toplumsal yozlaşmanın, çürümenin ulaştığı korkutucu boyutlar. "Mayası bozuk süt" metaforuyla bu çürümenin kökenine ve yayılış biçimine vurgu yapılıyor. Şiir boyunca umutsuzluk, hayal kırıklığı ve öfke gibi duygular ön planda.
* Metafor ve Sembolizm: Şiir, güçlü ve çarpıcı metaforlarla örülü.
* "Mayası bozuk süt": Şiirin ana metaforu; başlangıçtaki saflığın, iyiliğin veya doğru düzenin bozulduğunu, kökünden yanlış olduğunu simgeler. Toplumun, insanlığın temel mayasının çürümüşlüğünü ifade eder.
* "Sütün yoğurda dönmesi": Normalde faydalı bir dönüşümken, burada "bir kaşıkçık kendine çeviren" ifadesiyle çıkar odaklı manipülasyonu ve doğru sürecin yanlış ellere geçmesini anlatır.
* "Dişin çürüğü", "Demirin paslanması": Bireysel ve toplumsal bozulmanın zamanla nasıl yayıldığını, içten içe nasıl tahrip ettiğini gösteren somut, herkesin anlayabileceği imgelerdir.
* "Üzümün birbirine bakarak kararması": Toplumsal yozlaşmanın bulaşıcılığını, kötü örneklerin hızla yayıldığını ve insanların birbirini nasıl etkilediğini vurgular.
* "İçeni deli eden tatlı su pınarı": Normalliğin ve deliliğin algısının değiştiği, değer yargılarının altüst olduğu bir durumu temsil eder. Hakikatin çarpıtıldığı, çoğunluğun yoldan çıktığı bir dünyayı simgeler.
* Dil ve Üslup: Şiirin dili oldukça sert, doğrudan ve acıtıcıdır. Yer yer ünlem ve soru cümleleriyle duygusal yoğunluk artırılır. Üslup, bir feryat gibi yükselir; bir gözlemden ziyade, içten gelen bir haykırıştır. "Ne hale gelmiş insanlık / Nasıl çürümüş" gibi dizeler, bu feryadın en belirgin örnekleridir. Şiir, duygu yoğunluğunu artırmak için tekrarlar ve sıralamalar (örneğin çocuk pornosu, sübyancılık, Afgan afyonu) kullanır.
* Anlatım Tekniği: Şiir, somut örneklerden genel soyutlamalara, ardından tekrar çarpıcı somut gerçeklere dönerek ilerler. Bu inişli çıkışlı yapı, okuyucunun duygusal olarak sarsılmasını sağlar. İç konuşma ve doğrudan hitap (kadeh, şarap, kuru ekmek; mayalarım seni!) birleşerek şiire kişisel bir ton katar.
* Duygu Durumu: Şiirin geneline derin bir üzüntü, hayal kırıklığı, bıkkınlık ve öfke hakimdir. "Çok üzgünüm, yorgunum, uykum var" ifadesi, bu duyguların en yoğun yaşandığı anlardan biridir. Son bölümdeki "Asla! Ölünceye kadar konuşmasın, kalkmasın" gibi ifadeler ise, çürümeye karşı duyulan kesin bir lanetleme ve dışlama hissini barındırır.
Kültürel Analiz
Şiiriniz, günümüz toplumlarının ve küresel dünyanın karşı karşıya kaldığı bazı temel kültürel sorunlara ayna tutuyor.
* Değerler Krizi ve Ahlaki Çöküş: Şiirdeki "insanın bozulması, toplumun çürümesi" tespiti, modern çağda yaşanan değerler krizinin kültürel bir yansımasıdır. Din, ahlak, aile gibi geleneksel değerlerin erozyona uğraması, şiirdeki "mayası bozuk süt" metaforuyla ilişkilendirilebilir.
* Küresel Problemlerin Yerelleşmesi: Tayland'daki çocuk istismarı, Afgan afyonu gibi örnekler, küreselleşen dünyada sorunların coğrafi sınır tanımadığını, insanlık dışı eylemlerin dünyanın her yerinde görülebildiğini ve bunun kültürel bir yozlaşmaya işaret ettiğini gösteriyor. Batı'dan gelen Avrupalı zenginlerin Doğu'da çocuk istismarı gibi eylemleri, kültürel çatışma ve sömürüyü de çağrıştırabilir.
* Toplumsal Yozlaşmanın Bulaşıcılığı: "Üzümün bile birbirine bakarak kararması" ifadesi, kültürel bir gözlemden hareketle, kötü alışkanlıkların, ahlaki düşüşün toplumda nasıl hızla yayıldığını gösterir. Bu, toplumsal normların çözülmesinin bir kültürel sonucudur.
* Kahramanlık ve Kayıp: "Elli kişilik arkadaş fotoğrafından / Otuzu şehit. Yirmisi kayıp" gibi ifadeler, toplumsal hafızada yer eden savaş, çatışma ve kayıp temalarına gönderme yapar. Bu, bir neslin umutlarının ve geleceğinin nasıl yok edildiğine dair kültürel bir ağıttır. Bayrak yakma eylemi ise milli ve manevi değerlerin yozlaşmasına yönelik güçlü bir kültürel eleştiridir.
* Geleneksel Bilgelik ve Modern Çılgınlık: "Deli eden su pınarı" hikayesi, geleneksel kültürlerdeki öğüt verme, hikaye anlatma geleneğinin bir parçasıdır. Burada, modern dünyada çoğunluğun yanlış yola sapması ve doğruyu savunanların dışlanması gibi kültürel bir çatışmaya işaret eder.
Felsefi Analiz
Şiiriniz, varoluşsal çaresizlik, kötülüğün doğası ve insanlığın geleceği gibi derin felsefi soruları barındırıyor.
* Kötülüğün Doğası ve Yayılımı: Şiir, kötülüğün sadece bireysel bir sapma olmadığını, tıpkı "dişin çürüğü" gibi sistemik bir yayılım gösterdiğini öne sürer. Kötülük, başlangıçta küçük bir "maya bozukluğu" olarak başlar, ancak kontrol altına alınmadığında tüm yapıyı sarar. Bu, metafizik kötülük ve insanın düşkünlüğü üzerine bir düşünceyi yansıtabilir.
* Varoluşsal Çaresizlik ve Umutsuzluk: Şiirin bütününe yayılan "Ne hale gelmiş insanlık / Nasıl çürümüş" feryadı, yazarın bu duruma karşı duyduğu varoluşsal bir bunalımı ifade eder. "Aydınlığın işareti görülmüyor / Daha kötüye gidiyor" dizeleri, geleceğe dair bir umutsuzluk ve insanlığın kaderi üzerine karamsar bir bakış açısı sunar. "Protez veya zımpara kurtarır mı?" sorusu ise, bu derin çürümeye karşı felsefi bir çözümsüzlük hissiyatıdır.
* Gerçeklik ve Algı Felsefesi: "Delilik pınarı" hikayesi, gerçekliğin göreceliğini ve normalliğin toplumsal inşasını sorgular. Çoğunluğun delirdiği bir ortamda, aklı başında olmak "delilik" olarak algılanabilir. Bu, felsefenin temel sorularından biri olan "gerçek nedir?" ve "doğru olan nedir?" sorularına gönderme yapar.
* Ahlaki Sorumluluk ve İnsanlık Durumu: Şiir, insanın eylemlerinin ve bu eylemlerin yol açtığı sonuçların sorumluluğunu sorgular. Özellikle çocuk istismarı gibi konular, insanın ahlaki sınırlarını ve bu sınırların nasıl aşıldığını gözler önüne serer. "Yüzünü duvara çevirsin / Asla! Ölünceye kadar konuşmasın, kalkmasın" son dizeleri, bu ahlaki düşüşün getirdiği nihai reddettiği ve lanetlemedir. Bu, bir tür nihai adalet arayışı veya bu duruma düşenlerin varoluşsal olarak silinmesi arzusudur.
* Geçmişe Özlem ve Masumiyet Kaybı: "Apaydınlık günler ümidimizdi / İyi niyetli, temiz yürekliydik / Saf ve temiz huyluyduk" dizeleri, bir zamanlar var olduğuna inanılan bir masumiyet çağına duyulan felsefi bir özlemi ve insanlığın bu masumiyetini nasıl kaybettiğine dair bir tespiti yansıtır.
Özetle, "Feryat" şiiri, sadece bir şairin kişisel feryadı değil, aynı zamanda modern dünyanın çeşitli kültürel ve felsefi açmazlarını cesurca dile getiren, okuyanı derin bir muhasebeye ve rahatsız edici gerçeklerle yüzleşmeye davet eden güçlü bir metindir.
Bu analiz, şiirinizin katmanlarını daha iyi anlamanıza yardımcı olmuştur umarım. Başka bir yönden bakmak ister misiniz?