SANATA İZİN
sanata izin şiir kitabı TebDer

Trier e

Alabildiğine el değmemiş, yeşilin bol olduğu

Yağmuru üzerinde hissedeceğin

Sesini dinleyebileceğin dininceye kadar

Ağaç altına veya bir yamaca kurulu

Üstün başın toz toprak

Islak. Titreyen bazen ısınıncaya kadar

Öyle alışık

Alışmaya çalışarak

Dalından kendiliğinden kopup düşen palamut

Yuvalarına bir şeyler taşıyan karıncalar

Sürüngenler, kuşlar

Sevişmeler, koklamalar otu – çiçeği

İçmeler suyundan

Bütün darmadağınıklıkları bitirip

Düzene koyup zihni yeniden

Başlamak yeniden

Doğa gereğince

07.02.2013

TOKAT

GECE İSTANBUL “Kalimera – Kalispera’ya”


 İstanbul

Çoktan vazgeçtiğim kapsayamadığımdan

Bıraktığım büyük şehirden biri işte

Nereden başlayıp bittiğini anlamadığım

Zeytinburnu sahili hariç

Tümü ardımda

Alabildiğine deniz kurtarır umarım beni

Hayalini kurduğum gemi kaptanlığı

Samsun’dan başlayıp Kızıldeniz’e doğru

Sakinliklerde süreceğim beyaz yelkenli

O sıra geçer Boğaz’dan da

Ne demir atıp inmek isterim

Ne alış – veriş, eksiklerin tamamlanması, ne gezme

En iyisi

Ambar doldurulmalı buraya gelmeden

İşte böyle dışındayım bu büyük şehrin

İçinde akrabalarım, tanıdıklarım olsa da

Bana göre değil galiba bir çakıl taşı olmak buraların

Depremden yıkılacak korkusu

Gürültü, karmaşa, koşuşturma

Kalimera – Kalispera

Kahve de içmeden mi gideceğim yani?

Gezmeler bizde yaya

Nereni gezeyim senin İstanbul?

Büyük amcamın oğlu Mustafa Ağabey

Tavan arası bir ev

Kelepir

Yürüyerek geldiğim iki saatlik yol

Yokuş, Arnavut kaldırımlar

Tavada balık akşam yemeği

Askerlik hatırası komando sararmış resim

Alüminyum doğrama balkon kapısı

İki paket sigara. Utangacım

Gece çıkmak burada sokağa

Akıllıca

Daha akıllıca

12.02.2013

TOKAT

DIŞARDAN” KİTABINDAN


BENEDİCUS “Baba’ya”


Fransız Meclisinden sonra

İngiliz Meclisi de

Eşcinsellerin kilisede

Evlenebileceklerine hükmedince

Tarihinde ikinci kere

Dayanamadı sultan papa

Pes artık! Başkasını bulun

Pis işlerinize


11.02.2013

TOKAT

GÜLÜMSEMELER” KİTABINDAN


 MAJÖR GAM “Zor değişime”


Majörden minöre geçememek bir türlü

Orta parmağı basmak daha kolayken

Alışkanlık işte, alışmışım bir kere

Orta parmak uzanıp durur sürekli

İşaret parmağına fırsat vermeden

Oysa bütün amacım

Gamdan kurtulup coşkuya ulaşmakken

Değişmek kolay değil demek ki

Çocuklar kendi versiyonlarını üretiyorlar

Bu kıyafet büyüğümüzün isteğine uygun değil

Neye giriştiğinizin farkında mısınız?

Söz konusu olan kötü adamlar zaten

Sizden faydalanmak isteyen tipler var

Otorite kurmak için üniforma uygundur

Böcek öldürür gibi birbirini öldüren

Katillerden birisine

Bu kadar yaklaştınız mı hiç

Normal görünen o yüz, ses ve mimikler

Birden bire dönüşebilir bir katile

Kökünü kurutacağız bunların

Onların da sırası gelecek, yok olacaklar.”

Deli gibi esrar, asit ve başka şeyler içenler

Üç yaşındayken ailesi yok edilen

Sıranın k imde olduğuna dair bahisler

Kaçanın kurtulacağı mahaller

Ne mahkeme, ne kanun, keşmekeş işte

Cehennem ateşi saçmalıkları

Palalı, döner bıçaklı, makineli tüfekli caniler sürüsü

Tecavüze uğramış, itilmiş, kakılmış, horlanmışlar


Ne minör gamından bahsediyorsun her yer majör

Enseden vurulmuş genç bir el tarafından

Orta parmağın ikide bir uzanması bundan

Hele bir de bizim gibi

Geri kalmış veya bırakılmış toplumlar

Adamın umurundamı

Kendi çıkarlarına bakar bunlar

Elmas, altın, petrol ve diğer madenler

Üstlerinde kerpiçten yarısı yıkık evler

O evlerin içinde de yarı çıplak çocuklar ve kadınlar”

Pek çok tavşan bulunur

Orman burası kardeşim

Yaban domuzunu boş ver

İnsan öldürmek zordur alışıncaya kadar

Afyonkeş hoca, kafadan kontak, yapışkan

Bağırıyor yine her zamanki gibi

Kim susturacak bunları

Eşhedü enne Muhammeden Resulullaaaaaaaaaaah”

Ben şahidim Muhammet Allah’ın Elçisidir.”

Hem şahidim deyip bağıra bağıra

Öbür taraftan çocuklarını doğrayınca

O’nun yerine sahtekarları koyunca

Dini ters yüz edince

İnsanı korkutup kandırınca

Midem bulanıyor haliyle

Tiksiniyorum tabiî ki yalanlarından


Oturduğun yerde yardıma ihtiyacı olanlar yok mu?

Neden onlar yerine bu katillerle

Çocukken bile mahallenin sokak köpeklerine

Acırdın sen

O öldüğünde on iki yaşındaydı

Seven, destek olan bir ailesi vardı

Bakire yaşayan hala, rahibe

Yağmur damlalarının sesi müziğin güzeli

Gök gürültüsünü duyma boş ver

Gruplar halinde veya ikişer ikişer


16.02.2013

  • Doğal yaşam örgütlenmel

  • Şiirleriniz, kişisel gözlemlerinizden toplumsal eleştirilere, felsefi sorgulamalardan acımasız gerçekliklerin tasvirine kadar geniş bir yelpazeyi kapsıyor. Her biri, yaşadığınız coğrafyanın ve dönemin izlerini taşırken, evrensel insani durumlara dair derin bir bakış açısı sunuyor.

  • "GEREĞİNCE" Şiirinin Analizi
  • "GEREĞİNCE" şiiri, modern dünyanın karmaşasından ve yapaylığından kaçarak doğal bir yaşama dönüş arayışını ve bu dönüşümün getireceği zihinsel arınmayı işliyor. "Trier'e" ithafı, belki de Trier'in doğal güzelliklerine veya orada yaşanan bir deneyime gönderme yapıyor. Şiirin "44. YILIN İLK ŞİİRİ" olması, yazarın yaşamında yeni bir dönemin başlangıcını veya yeni bir bakış açısını işaret ediyor.
  •  * "Doğal yaşam örgütlenmeleri lazım şimdi / Gruplar halinde veya ikişer ikişer": Şiir, "şimdi" ifadesiyle bir aciliyet hissi yaratıyor ve bireylerin veya küçük grupların doğal yaşama yönelmesi gerektiğini belirtiyor. Bu, modern yaşamın getirdiği yabancılaşmaya karşı bir çözüm önerisidir.
  •  * "Alabildiğine el değmemiş, yeşilin bol olduğu / Yağmuru üzerinde hissedeceğin / Sesini dinleyebileceğin dininceye kadar": Bu dizeler, özlenen doğal ortamın betimlemesidir. İnsan eli değmemiş yeşillikler, doğrudan hissedilen yağmur ve doğanın sesini tam anlamıyla dinleyebilme hali, duyusal bir derinleşmeyi ve doğayla bütünleşmeyi vurgular. Bu, bir tür arınma ve dinginlik arayışıdır.
  •  * "Ağaç altına veya bir yamaca kurulu / Üstün başın toz toprak / Islak. Titreyen bazen ısınıncaya kadar / Öyle alışık / Alışmaya çalışarak": Doğal ortamda yaşamanın getireceği fiziksel zorluklar (toz, ıslaklık, üşüme) da kabul edilir. "Öyle alışık / Alışmaya çalışarak" ifadeleri, bu yaşam biçiminin insan doğasına aslında ne kadar uygun olduğunu ve modern insanın buna yeniden adapte olması gerektiğini ima eder. Bu, konfor alanından çıkıp temel varoluşa dönme çağrısıdır.
  •  * "Dalından kendiliğinden kopup düşen palamut / Yuvalarına bir şeyler taşıyan karıncalar / Sürüngenler, kuşlar / Sevişmeler, koklamalar otu – çiçeği / İçmeler suyundan": Şiir, doğanın kendi ritmi ve canlılığıyla dolu olduğunu gösteren somut imgeler sunuyor. Kendiliğinden düşen palamut, çalışan karıncalar, sürüngenler ve kuşlar gibi detaylar, doğanın kusursuz düzenini ve yaşam döngüsünü vurgular. "Sevişmeler, koklamalar otu – çiçeği, içmeler suyundan" ifadeleri, insanlığın doğayla kurması gereken saf, duyusal ve içgüdüsel bağı işaret eder. Bu, doğal varoluşun basit ama derin güzelliğidir.
  •  * "Bütün darmadağınıklıkları bitirip / Düzene koyup zihni yeniden / Başlamak yeniden / Doğa gereğince": Şiirin doruk noktası ve amacı bu dizelerde gizli. Doğal yaşam, modern yaşamın getirdiği "darmadağınıklıkları" (kaosu, stresi, zihinsel karmaşayı) sona erdirecek bir araç olarak sunuluyor. Zihni "yeniden düzene koymak" ve "yeniden başlamak," bir tür ruhsal yenilenme ve arınmadır. Son dize "Doğa gereğince" ise, bu dönüşümün sadece bir tercih değil, insan doğasının ve varoluşunun temel bir "gerekliliği" olduğunu vurgular.
  • "GEREĞİNCE" şiiri, doğaya dönüşü sadece bir kaçış olarak değil, zihinsel ve ruhsal bir yenilenme, insan doğasının temel ritimleriyle uyumlanma ve yaşamı "gereğince" yaşama çağrısı olarak sunan, umut dolu ve felsefi bir metindir. Şiir, "SEMAHA ŞİİR" kitabınızdaki içsel arayış ve varoluşsal sorgulama temasına mükemmel bir şekilde uymaktadır.
  • "GECE İSTANBUL" Şiirinin Analizi
  • "GECE İSTANBUL" şiiri, şairin İstanbul'a karşı duyduğu karmaşık duyguları, yabancılık hissini ve büyük şehir hayatından kaçış arzusunu dile getiriyor. Şiir, kişisel anılar, hayaller ve şehrin acı gerçekleri arasında gidip gelen bir içsel diyalog niteliğinde. "Kalimera – Kalispera’ya" ithafı, şehrin kozmopolit yapısına ve belki de şairin içinde hissettiği kültürel karışıma bir gönderme olabilir.
  •  * "İstanbul / Çoktan vazgeçtiğim kapsayamadığımdan / Bıraktığım büyük şehirden biri işte": Şiir, İstanbul'a dair bir kabulleniş ve bir vazgeçişle başlıyor. Şair, bu şehri "kapsayamadığını" yani tam anlamıyla anlayamadığını, içine sindiremediğini ve bu yüzden onu geride bıraktığını belirtir. Bu, büyük şehirlerin karmaşıklığı karşısında hissedilen bir tür yenilgi veya uyumsuzluktur.
  •  * "Nereden başlayıp bittiğini anlamadığım / Zeytinburnu sahili hariç / Tümü ardımda": Şiir, İstanbul'un devasa ve belirsiz yapısını vurguluyor. Şehrin sınırlarının bile anlaşılamadığı bu karmaşa içinde, sadece "Zeytinburnu sahili" gibi belirli bir noktanın anılarla sınırlı kaldığı, geri kalan her şeyin geride bırakıldığı ifade edilir.
  •  * "Alabildiğine deniz kurtarır umarım beni / Hayalini kurduğum gemi kaptanlığı / Samsun’dan başlayıp Kızıldeniz’e doğru / Sakinliklerde süreceğim beyaz yelkenli": Şairin büyük şehirden kaçışının alternatifi, denize ve gemi kaptanlığı hayaline sığınıştır. Deniz, bir kurtuluş, bir özgürlük alanı olarak sunulur. Samsun'dan Kızıldeniz'e uzanan uzun, sakin bir yelkenli yolculuğu, şehirden ve onun karmaşasından uzak, dingin bir varoluş arayışını simgeler.
  •  * "O sıra geçer Boğaz’dan da / Ne demir atıp inmek isterim / Ne alış – veriş, eksiklerin tamamlanması, ne gezme / En iyisi / Ambar doldurulmalı buraya gelmeden": Boğaz'dan geçiş anında bile İstanbul'a (veya limanlara) uğrama isteği yoktur. Alışveriş, gezme gibi şehrin dayattığı ritüellerden kaçış vurgulanır. "Ambar doldurulmalı buraya gelmeden" ifadesi, şehre bağımlı kalmadan, kendi kendine yeterli bir şekilde yolculuğa devam etme arzusunu gösterir. Bu, şehirden tamamen izole olma isteğidir.
  •  * "İşte böyle dışındayım bu büyük şehrin / İçinde akrabalarım, tanıdıklarım olsa da / Bana göre değil galiba bir çakıl taşı olmak buraların": Şair, büyük şehrin dışında kalma isteğini pekiştirir. Akrabaları ve tanıdıkları olsa bile, bu şehre ait hissetmediğini, onun bir parçası ("çakıl taşı") olmak istemediğini açıkça belirtir. Bu, aidiyet ve bireysel kimlik arayışıdır.
  •  * "Depremden yıkılacak korkusu / Gürültü, karmaşa, koşuşturma": Şiir, İstanbul'un somut sorunlarına, özellikle deprem korkusu, gürültü, karmaşa ve sürekli koşuşturma gibi olumsuz yönlerine değinir. Bu, şehirden kaçışın pratik nedenlerini de ortaya koyar.
  •  * "Kalimera – Kalispera / Kahve de içmeden mi gideceğim yani? / Gezmeler bizde yaya / Nereni gezeyim senin İstanbul?": Şiir, "Kalimera – Kalispera" (Yunanca iyi günler – iyi akşamlar) ifadeleriyle kozmopolit yapısına gönderme yaparken, "Kahve de içmeden mi gideceğim yani?" gibi ironik bir soruyla şehrin kültürel ritüellerine olan mesafesini korur. "Gezmeler bizde yaya / Nereni gezeyim senin İstanbul?" dizeleri, şehrin büyüklüğü ve keşfedilemezliği karşısında hissedilen acizliği ve ilgisizliği dile getirir.
  •  * "Büyük amcamın oğlu Mustafa Ağabey / Tavan arası bir ev / Kelepir / Yürüyerek geldiğim iki saatlik yol / Yokuş, Arnavut kaldırımlar / Tavada balık akşam yemeği / Askerlik hatırası komando sararmış resim / Alüminyum doğrama balkon kapısı / İki paket sigara. Utangacım / Gece çıkmak burada sokağa / Akıllıca / Daha akıllıca": Şiirin bu kısmı, İstanbul'daki kişisel bir anıyı, bir "akraba ziyareti"ni anlatır. Mustafa Ağabey'in evi, zorlu yolculuk, mütevazı akşam yemeği ve askerlik hatıraları, şehrin bu kişisel ve daha samimi boyutunu gösterir. Ancak bu samimiyet bile, şairin "utangaçlığı" ve "gece sokağa çıkmak akıllıca" gibi ifadelerle hissedilen güvensizliği ve içe kapanıklığıyla gölgelenir. Şehirdeki bu kişisel deneyim bile, şairin oraya ait hissetmesini sağlamaz.
  • "GECE İSTANBUL" şiiri, büyük şehrin hem büyüleyiciliğini hem de yabancılaştırıcı etkilerini, kişisel anılar, hayaller ve sert gerçeklikler üzerinden anlatan, derinlemesine bir yabancılaşma ve özgürlük arayışı metnidir. Şiir, "DIŞARDAN" kitabınızın, dünyayı dışarıdan bir gözle gözlemleme ve eleştirme temasına güçlü bir şekilde uymaktadır.
  • "BENEDİCUS" Şiirinin Analizi
  • "BENEDİCUS" şiiri, dini otoritelerin modern toplumsal değişimler karşısındaki tutucu ve bağnaz duruşunu, mizahi ve eleştirel bir dille hicvediyor. "Baba’ya" ithafı, Hristiyanlıkta Papayı veya dini liderleri hedef aldığını açıkça gösteriyor.
  •  * "Fransız Meclisinden sonra / İngiliz Meclisi de / Eşcinsellerin kilisede / Evlenebileceklerine hükmedince": Şiir, Avrupa'daki önemli yasal ve toplumsal gelişmelere, yani eşcinsel evliliklerin kiliselerde yasallaşmasına atıfta bulunarak başlıyor. Bu, modern dünyanın hızla değişen sosyal normlarını ve yasal düzenlemelerini gösterir. Dini kurumlar için bu kararlar, geleneksel inançlarla çatışan radikal değişimlerdir.
  •  * "Tarihinde ikinci kere / Dayanamadı sultan papa / Pes artık! Başkasını bulun / Pis işlerinize": Bu dizeler, şiirin ana eleştirel odağıdır. "Sultan papa" ifadesi, Papayı alaycı bir şekilde, dünyevi bir hükümdar gibi betimler. Papalığın "tarihinde ikinci kere" (belki de daha önceki önemli bir toplumsal değişim karşısındaki tepkisine gönderme yaparak) bu tür bir duruma "dayanamaması" ve "Pes artık!" diyerek isyan etmesi, dini otoritenin bu modern değişimi kabullenmekteki zorluğunu gösterir. "Başkasını bulun / Pis işlerinize" ifadeleri ise, hem Papalığın bu konuya duyduğu tiksintiyi hem de kendi konumundan sıyrılma arzusunu, bir tür "kirlilik" atfetmesini mizahi ama acımasız bir dille yansıtır. Bu, dini dogmanın moderniteye karşı direnişini ve aynı zamanda bu direnişin çaresizliğini hicvediyor.
  • "BENEDİCUS" şiiri, dini liderlerin toplumsal değişimlere karşı sergilediği tutucu tepkileri, özellikle eşcinsel hakları konusunda, mizahi ve iğneleyici bir dille eleştiren, cesur ve hicivli bir eserdir. Şiir, "GÜLÜMSEMELER" kitabınızın, ironi ve eleştirel gülümsemelerle toplumsal olayları yorumlama temasını sürdürüyor.
  • "MAJÖR GAM" Şiirinin Analizi
  • "MAJÖR GAM" şiiri, müzikal bir terim olan majör gamdan minör gama geçiş zorluğunu, kişisel değişim direnci, toplumsal kaos, şiddet ve insan doğasının karanlık yönleriyle harmanlayarak karmaşık ve çok katmanlı bir eleştiri sunuyor. Şiir, değişimin zorluğunu ve bu zorluğun evrensel boyutunu ele alıyor.
  •  * "Majörden minöre geçememek bir türlü / Orta parmağı basmak daha kolayken / Alışkanlık işte, alışmışım bir kere / Orta parmak uzanıp durur sürekli / İşaret parmağına fırsat vermeden / Oysa bütün amacım / Gamdan kurtulup coşkuya ulaşmakken": Şiir, müzikal bir metaforla başlıyor: majörden minöre geçiş zorluğu. Majör gam genellikle neşeli, coşkulu ve parlak tonları ifade ederken, minör gam daha hüzünlü veya karanlık tonlara karşılık gelir. Şair, bu geçişi yapamamasını, "orta parmağı basmak" gibi kolay ve alışkanlık haline gelmiş bir eyleme bağlıyor. Bu "orta parmak," hem fiziksel olarak gitar çalmadaki bir alışkanlığı hem de metaforik olarak olumsuz bir tepkiyi, saygısızlığı veya direnişi temsil edebilir. Şairin amacı "gamdan kurtulup coşkuya ulaşmak"ken, bu alışkanlık veya direnç bunu engelliyor. Bu bölüm, kişisel değişim ve gelişimdeki zorlukları ve kalıplaşmış davranışların üstesinden gelme mücadelesini anlatır.
  •  * "Çocuklar kendi versiyonlarını üretiyorlar / Bu kıyafet büyüğümüzün isteğine uygun değil / Neye giriştiğinizin farkında mısınız? / Söz konusu olan kötü adamlar zaten / Sizden faydalanmak isteyen tipler var / Otorite kurmak için üniforma uygundur": Şiir, kişisel değişimin zorluğundan toplumsal meselelere, nesiller arası çatışmaya ve otorite figürlerinin manipülasyonuna geçiyor. "Çocukların kendi versiyonlarını üretmesi," değişimin ve yeni nesillerin kendi yollarını bulma çabasıdır. "Büyüğümüzün isteğine uygun olmayan kıyafet" gibi ifadeler, geleneksel otoritenin modern değişimlere direnişini gösterir. "Kötü adamlar," "sizden faydalanmak isteyen tipler" ve "otorite kurmak için üniforma" gibi imgeler, toplumdaki güç ilişkilerini, manipülasyonu ve zorbalığı açıkça eleştirir.
  •  * "Böcek öldürür gibi birbirini öldüren / Katillerden birisine / Bu kadar yaklaştınız mı hiç / Normal görünen o yüz, ses ve mimikler / Birden bire dönüşebilir bir katile": Şiir, insanlığın vahşi ve yıkıcı potansiyeline odaklanıyor. İnsanların "böcek öldürür gibi birbirini öldürmesi," vahşetin ve değer yitiminin geldiği noktayı gösterir. "Normal görünen" bir yüzün aniden bir "katile dönüşebilmesi," kötülüğün sıradanlığın arkasına gizlenebileceği ve her an patlak verebileceği tehlikesini vurgular. Bu, insan doğasının karanlık yüzüne dair ürkütücü bir gözlemdir.
  •  * " 'Kökünü kurutacağız bunların / Onların da sırası gelecek, yok olacaklar.' / Deli gibi esrar, asit ve başka şeyler içenler / Üç yaşındayken ailesi yok edilen / Sıranın kimde olduğuna dair bahisler / Kaçanın kurtulacağı mahaller / Ne mahkeme, ne kanun, keşmekeş işte / Cehennem ateşi saçmalıkları / Palalı, döner bıçaklı, makineli tüfekli caniler sürüsü / Tecavüze uğramış, itilmiş, kakılmış, horlanmışlar": Bu uzun ve acımasız bölüm, toplumsal şiddetin, intikam söylemlerinin ("kökünü kurutacağız"), umutsuzluğun (uyuşturucu kullanımı), masumiyetin yok oluşunun (üç yaşındaki çocukların ailesinin yok edilmesi), adaletsizliğin ("ne mahkeme, ne kanun, keşmekeş"), dini korkutmaların ("cehennem ateşi saçmalıkları") ve organize suçun (palalı, döner bıçaklı caniler) kol gezdiği kaotik bir dünya portresi çiziyor. En sonunda "tecavüze uğramış, itilmiş, kakılmış, horlanmışlar" ifadesi, bu şiddet sarmalının en savunmasız kurbanlarını gözler önüne seriyor. Bu, insanlık dramının en ağır yönlerini sergileyen bir tablodur.
  •  * "Ne minör gamından bahsediyorsun her yer majör / Enseden vurulmuş genç bir el tarafından / Orta parmağın ikide bir uzanması bundan": Bu kısım, şiirin başlangıcındaki müzikal metafora geri dönüyor, ancak tam tersi bir anlamla. "Her yer majör" demek, her yerin aslında "neşe" veya "normalleşme" kisvesi altında bile şiddet ve kaosla dolu olduğunu ironik bir şekilde ifade eder. "Enseden vurulmuş genç bir el tarafından" ifadesi, beklenmedik ve vahşi bir şiddeti gösterir. "Orta parmağın ikide bir uzanması," bu vahşet ve kaosa karşı duyulan öfke ve küçümseme tepkisidir.
  •  * "Hele bir de bizim gibi / Geri kalmış veya bırakılmış toplumlar / 'Adamın umurundamı / Kendi çıkarlarına bakar bunlar / Elmas, altın, petrol ve diğer madenler / Üstlerinde kerpiçten yarısı yıkık evler / O evlerin içinde de yarı çıplak çocuklar ve kadınlar' ": Şiir, eleştirisini küresel bir boyuta taşıyor ve "geri kalmış veya bırakılmış toplumların" sorunlarına odaklanıyor. "Adamın umurunda mı" sorusu, uluslararası güçlerin veya zenginlerin bu toplumların kaynaklarını (elmas, altın, petrol) sömürdüğünü, ancak onların acılarına (yarısı yıkık evler, yarı çıplak çocuklar ve kadınlar) kayıtsız kaldığını eleştiriyor. Bu, küresel adaletsizliğe ve sömürgeciliğe güçlü bir göndermedir.
  •  * "Pek çok tavşan bulunur / Orman burası kardeşim / Yaban domuzunu boş ver / İnsan öldürmek zordur alışıncaya kadar": Bu dizeler, doğanın acımasız yasalarını insanlık dünyasına aktarıyor. "Tavşanlar" masum kurbanları, "orman" ise tehlikeli ve acımasız dünyayı simgeler. "Yaban domuzu" gibi doğal tehlikelerden ziyade, "insan öldürmenin" ne kadar zor olduğunu, ancak ne yazık ki insanların buna "alışabildiğini" belirterek, insanlığın yozlaşma kapasitesini vurgular.
  •  * "Afyonkeş hoca, kafadan kontak, yapışkan / Bağırıyor yine her zamanki gibi / Kim susturacak bunları / 'Eşhedü enne Muhammeden Resulullaaaaaaaaaaaah' / 'Ben şahidim Muhammet Allah’ın Elçisidir.' / Hem şahidim deyip bağıra bağıra / Öbür taraftan çocuklarını doğrayınca / O’nun yerine sahtekarları koyunca / Dini ters yüz edince / İnsanı korkutup kandırınca / Midem bulanıyor haliyle / Tiksiniyorum tabiî ki yalanlarından": Şiirin bu son kısmı, dini figürlerin ve dini söylemin yozlaşmasına odaklanıyor. "Afyonkeş hoca, kafadan kontak, yapışkan" gibi ifadeler, bu figürlerin niteliklerini alaycı ve aşağılayıcı bir dille betimliyor. Dini sloganların ("Eşhedü enne Muhammeden Resulullah") bağırılarak söylenmesi, ancak aynı zamanda "çocuklarını doğrama," "sahtekarları koyma," "dini ters yüz etme" ve "insanı korkutup kandırma" gibi eylemlerin yapılması, dini ikiyüzlülüğün ve inancın manipülasyonunun en keskin eleştirisidir. Şairin "midemin bulanması" ve "tiksiniyor olmam" ifadeleri, bu yozlaşmaya karşı duyduğu derin tiksintiyi ve isyanı fiziksel bir tepkiyle vurgular.
  •  * "Oturduğun yerde yardıma ihtiyacı olanlar yok mu? / Neden onlar yerine bu katillerle / Çocukken bile mahallenin sokak köpeklerine / Acırdın sen / O öldüğünde on iki yaşındaydı / Seven, destek olan bir ailesi vardı / Bakire yaşayan hala, rahibe / Yağmur damlalarının sesi müziğin güzeli / Gök gürültüsünü duyma boş ver": Şiir, toplumsal duyarsızlığı ve önceliklerin yanlışlığını sorgulayarak sona eriyor. Yardım etme potansiyeli varken "katillerle" ilgilenilmesini eleştirir. Şairin kendi çocukluk masumiyetine (sokak köpeklerine acıma) gönderme yapması, bu günkü vahşetle bir tezat oluşturur. On iki yaşında ölen bir çocuk, seven bir aile, bakire rahibe gibi imgeler, şiirin içindeki masumiyet, saflık ve acı unsurlarını bir araya getiriyor. Son dizelerdeki "Yağmur damlalarının sesi müziğin güzeli / Gök gürültüsünü duyma boş ver" ifadesi, bu karmaşanın ve şiddetin ortasında bile doğanın basit güzelliğine sığınma veya en azından bu çirkin gerçekliği görmezden gelme arzusunu ironik bir şekilde yansıtır.
  • "MAJÖR GAM" şiiri, kişisel değişim direncinin, toplumsal adaletsizliğin, vahşetin, dini ikiyüzlülüğün ve küresel sömürünün karmaşık bir portresini çizen, keskin, rahatsız edici ve çok katmanlı bir eserdir. Şiir, "SADE YAZILAR" kitabınızın yalın ama derinlikli ve eleştirel üslubunu taşıyor.
  • Şiirleriniz, 2013 yılına ait eserler olmalarına rağmen, taşıdıkları temalar itibarıyla bugün de şaşırtıcı bir güncellik ve çarpıcılık sergiliyor.

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol