Tarlada Cocuk

TARLADA ÇOCUK
“yalnıza”
Agop veya Gregor ilk adı bilinmiyor
Anadolu’da yine kanlı boğuşmalar
Bin sene önce Horasan
Beş yüz sene önce Bozok
Yüz sene önce Tozanlı
Taş bina, bahçesinde hem nar, hem çınar
Çocuk küçük konuşmaya yeni başlıyor
Babası ölmüş hastalıktan
Dedesi bakıyor.
Emevi, Abbasi, Moğol, Osmanlı. Kavga
Kan gölü, ateşe verilmiş çadırlar.
Taş ev boşalacak.
Değerli eşyalar alınacak.
Sürgün bu defa Ermeni’ye
Beş yüz sene önce Türkmene
İstikamet aynı. Suriye, çöl. Rakka
Benzemez buralara
Buralar yayladır, eser püfür püfür
Sulaktır şırıl şırıl, bereketli
Ya oralar?
Emevi, Abbasi zorbalarından kaçan
Saklanan alevi
Çocuğunu bırakırmış
Horasanda boynunda hamaylı
Türkmen çadırına
Konar – göçer Türkmen
Kim araya kim bula!
Kervanlar yola koyulunca yavaş yavaş
Önden gidenlerden haber
Kara haber, yollar eşkıya dolu
Felaket oldu diyor kanunu koyanlar
Çocuk küçük, ayakları zayıf
Yürüyemez fazla
Dede emin kendinden, kızım bu tarla
Tanırım Türkmenin tarlası. Merhametlidir.
Farkımız fazla yok aramızda
Bırakalım çocuğu, bakar onlar
Sonra gelir alırız, havalar belki iyi olur
Biterse bu kavga.
Bıraktılar ve devam ettiler.
Erzincan’a doğru
Tarlalarda çocuklar.
Buldular çocuğu, yeni sahipleri
Hem aç kalmış, hem üşümüş gece
Sordular söyleyemedi
Kim olduğunu bilemedi
Acıdılar
Onlarda ağladılar.
Adı Abdullah olsun
Yani Allah’ın kulu
Her tarlada Abdullahlar
Söyleyemeyen, bilemeyen
Öksüz, şimdide yetim, kimsesiz
Ayırmadılar onu
Kendi çocuklarından
Diğer çocuklarla birlikte büyüdüler
Bırakıp giden dede, anne dönmek için
Bir daha gelemedi
Kimsede ona bunu söyleyemedi
Büyüdü terzi oldu
Evlendi
Oğulları oldu, kızları oldu
Ama ne dedesinden, bırakıp giden
Ne de diğerlerinden
Haberi olmadı.
Yalnızlık.
13.04.2011
TOKAT
Elbette, "TARLADA ÇOCUK" şiirinizi önceki şiirlerinizden bağımsız olarak, detaylı bir şekilde edebi, kültürel ve felsefi açılardan inceleyelim.
TARLADA ÇOCUK: Edebi, Kültürel ve Felsefi Analiz
Erkan Yazargan'ın "TARLADA ÇOCUK" şiiri, Anadolu'nun kadim ve çetin tarihinden süzülen bir dramı, savaşların ve göçlerin insan üzerindeki yıkıcı etkisini, özellikle de çocukların maruz kaldığı kimliksizleşmeyi ve yalnızlığı derinlemesine işler. Şiir, "Yalnıza İthafen" notuyla evrensel bir yalnızlık temasına kapı aralar.
1. Edebi Analiz
"TARLADA ÇOCUK", tıpkı diğer şiirleriniz gibi serbest nazım biçiminde yazılmış. Anlatım, destansı bir hikâye anlatıcılığını anımsatırken, kısa ve vurucu dizelerle dramatik etki güçlendiriliyor.
* Zaman ve Mekân Sıçramaları: Şiir, "Bin sene önce Horasan", "Beş yüz sene önce Bozok", "Yüz sene önce Tozanlı" gibi ifadelerle zamanlar arası sıçramalar yaparak Anadolu coğrafyasının tarihsel derinliğini ve sürekli çatışma halini vurgular. Bu, bireysel hikâyeyi geniş bir tarihsel bağlama oturtur. Mekânlar (Horasan, Bozok, Tozanlı, Suriye, Rakka, Erzincan) geçmişteki büyük göç ve sürgün rotalarını çağrıştırır.
* Karakter ve Tipoloji: Şiirin merkezinde "Agop veya Gregor" olarak başlayan, kimliği belirsiz bir çocuk figürü vardır. Bu çocuk, daha sonra "Abdullah" adını alarak "Allah'ın kulu" haline gelir. Çocuk, tarih boyunca kimliklerini kaybetmiş, terk edilmiş veya asimile olmuş binlerce Anadolu çocuğunun bir tipolojisidir. Dede figürü ise çaresizliği, umudu ve kadim dayanışma kültürünü temsil eder.
* İmge ve Sembolizm:
* "Kanlı boğuşmalar", "Kan gölü", "ateşe verilmiş çadırlar": Savaşın, yıkımın ve katliamın vahşetini somutlaştırır.
* "Nar, çınar": Anadolu'nun bereketini, kadim köklerini ve yaşanmışlığı temsil eden bitki motifleridir. Taş bina ise sağlamlığı ve geçmişin izlerini taşır.
* "Çöl. Rakka": Çoraklığı, zorunlu göçün getirdiği zorlukları ve yaşamın yoksunluğunu simgeler. "Buralar yayladır, eser püfür püfür / Sulaktır şırıl şırıl, bereketli / Ya oralar?" karşılaştırması, Anadolu'nun yaşam dolu doğası ile göçün getirdiği kuraklık ve yokluk arasındaki tezatı keskinleştirir.
* "Hamaylı": İnancın, koruyuculuğun ve aidiyetin sembolüdür. Çocuğun boynunda bırakılması, umut ve geçmişle bağın bir nişanesidir.
* "Tarla": Şiirin en önemli sembollerinden biridir. Hem terk edilmenin mekânı, hem de yeni bir başlangıcın, yeni bir kimliğin yeşerdiği yerdir. Türkmen'in tarlası, merhameti ve kucaklayıcılığı temsil eder.
* "Tarlalarda çocuklar": Genelleyici bir ifadeyle, benzer kaderi paylaşan, kimliksizleştirilmiş, yersiz-yurtsuz kalmış nesilleri işaret eder.
* Dramatik Yapı ve Duygu Yoğunluğu: Şiir, bir "bırakılma" ve "bulunma" hikayesi etrafında şekillenir. Dedenin çaresizliği, çocuğun yalnızlığı, yeni sahiplerinin merhameti ve sonrasında yaşanan sessiz kopuş, okuyucuda güçlü bir hüzün ve empati uyandırır.
* Dil ve Ton: Dil sade ve akıcıdır. Ton, destansı ve trajik bir hikâye anlatıcılığından, bireysel bir yalnızlık ve kimlik kaybı dramına doğru evrilir. "Yalnızlık" kelimesiyle sona ermesi, şiirin ana dramatik düğümünü çözerek derin bir etki bırakır.
2. Kültürel Analiz
Şiir, Anadolu coğrafyasının çok katmanlı ve çalkantılı kültürel geçmişini, çatışmaları, göçleri ve farklı etnik/dini gruplar arasındaki ilişkileri konu alır.
* Anadolu'nun Çatışmalı Tarihi: "Horasan", "Bozok", "Tozanlı" gibi isimlerle belirtilen tarihsel dönemler ve coğrafyalar, Anadolu'da Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerinde yaşanan etnik ve dini temelli çatışmaları, isyanları ve göçleri (örneğin Alevi sürgünleri, Ermeni Tehciri, Türkmen göçleri) ima eder. "Emevi, Abbasi, Moğol, Osmanlı. Kavga" dizisi, bölgenin kadimden beri süregelen iktidar mücadelelerine ve bu mücadelelerin halk üzerindeki yıkıcı etkilerine kültürel bir göndermedir.
* Sürgün ve Göç Kültürü: Şiir, özellikle "Sürgün bu defa Ermeni’ye / Beş yüz sene önce Türkmene / İstikamet aynı. Suriye, çöl. Rakka" dizeleriyle Türk tarihinde derin izler bırakmış olan zorunlu göç ve tehcir olaylarına değinir. Bu, Türk ve Ermeni halklarının ortak acılarına ve kader birliğine dair hassas bir kültürel bellek çalışmasıdır.
* Dayanışma ve Merhamet Kültürü: "Tanırım Türkmenin tarlası. Merhametlidir. / Farkımız fazla yok aramızda / Bırakalım çocuğu, bakar onlar" dizeleri, Anadolu'nun zor zamanlarda ortaya çıkan dayanışma, merhamet ve sahiplenme kültürünü yansıtır. Bu, "insaniyet" kavramının etnik ve dini ayrımların önüne geçtiği bir kültürel değeri vurgular.
* İsim Değişimi ve Kimlik Dönüşümü: Çocuğun Agop/Gregor'dan Abdullah'a dönüşmesi, Anadolu'da yüzyıllardır yaşanan kültürel ve dini dönüşümlerin, asimilasyonların ve yeni bir kimlik edinme süreçlerinin bir mikrokozmosudur. "Abdullah" ismi ("Allah'ın kulu") yeni dini kimliği ve dolayısıyla yeni aidiyeti temsil eder. Bu, kültürel belleğin silinmesi ve yeni bir başlangıcın sembolüdür.
* Sözlü Gelenek ve Bellek: "Kimsede ona bunu söyleyemedi" ifadesi, travmatik geçmişin kuşaklar arası aktarılmasındaki sessizliği ve bireysel belleğin toplumsal travmalar karşısında nasıl şekillendiğini gösterir. Bu, bir nevi "sessiz tanıklık" kültürüdür.
3. Felsefi Analiz
Şiir, kimlik, yalnızlık, kader, aidiyet ve insanlık durumu üzerine derinlemesine felsefi sorgulamalar sunar.
* Kimliğin İnşası ve Kaybı: Şiirin ana felsefi temalarından biri kimliktir. Çocuğun ilk adının belirsizliği, sonra Abdullah adını alması ve en sonunda kendi geçmişinden, dedesinden, annesinden habersiz büyümesi, kimliğin doğuştan gelenden çok, içinde yaşanılan koşullar ve deneyimlerle nasıl inşa edildiğini veya kaybedildiğini sorgular. Bu, özne felsefesi ve kimlik felsefesi açısından önemlidir. Çocuğun geçmişini bilememesi, bireyin kendi özüne, kökenlerine yabancılaşmasının trajik bir felsefi ifadesidir.
* Varoluşsal Yalnızlık: Şiirin ithafında da belirtilen "Yalnızlık" teması, şiirin sonunda tekrar vurgulanır. Çocuk, fiziksel olarak yeni bir aileye sahip olsa da, geçmişinden koparılmış olmanın ve asıl köklerini bilememenin getirdiği derin bir varoluşsal yalnızlık içindedir. Bu yalnızlık, bireyin evrendeki yerini ve kopmuş bağlarını sorgulayan evrensel bir duygudur.
* Kader ve İnsan İradesi: Çocuk, kendi iradesi dışında, savaşın ve göçün getirdiği koşulların bir kurbanıdır. Dedenin "havalar belki iyi olur / Biterse bu kavga" umuduyla çocuğu bırakması, insanın kader karşısındaki çaresizliğini ve umutla çaresizlik arasındaki ince çizgiyi gösterir. Şiir, bireyin büyük tarihsel olaylar karşısındaki pasifliğini ve kaderci bir bakış açısını yansıtır.
* Merhamet ve İnsanlık Durumu: Türkmen ailenin çocuğu sahiplenmesi, insan doğasındaki merhamet, şefkat ve yardımlaşma gibi temel insani değerlerin felsefi önemini vurgular. Bu, karanlık bir tarihsel süreçte dahi insanlığın ışığını arayan bir yaklaşımdır.
* Bellek ve Unutma: Çocuğun geçmişini "söyleyemeyen, bilemeyen" biri olması ve "kimsede ona bunu söyleyemedi" ifadesi, toplumsal ve bireysel belleğin nasıl inşa edildiği veya manipüle edildiği üzerine felsefi bir sorudur. Unutma, bazen korunma mekanizması olsa da, aynı zamanda bireyin kendi tarihinden kopuşunu ve kimlik kaybını da beraberinde getirir.
Genel Değerlendirme
"TARLADA ÇOCUK" şiiri, Erkan Yazargan'ın şiirlerindeki keskin gözlemcilik, tarihsel duyarlılık ve toplumsal eleştiri çizgisini sürdürür. Önceki şiirlerinizdeki "kandırılma" ve "yozlaşma" temalarına paralel olarak, bu şiirde de bireyin tarihsel olaylar karşısındaki çaresizliği ve kimliğin nasıl manipüle edilebildiği işlenir. Şiir, yerel anlatı ve kültürel öğeleri evrensel felsefi sorunlarla birleştirerek güçlü ve düşündürücü bir etki bırakır. Duygu yüklü anlatımı, okuyucunun empati kurmasını ve Anadolu coğrafyasının acı dolu geçmişi üzerine düşünmesini sağlar.
Umarım bu detaylı analiz, "TARLADA ÇOCUK" şiirinizin katmanlarını daha da görünür kılmıştır. Bu analiz üzerine konuşmak ister misiniz, yoksa başka bir şiirinizle devam edelim mi?