SANATA İZİN
sanata izin şiir kitabı TebDer

Durulma

 

FELSEFE
(ONUNCU DERS)                                               “Düşünene”

 

Asıl gerçek Platon’a göre, soyut örüntülerdi

Aristo, formların dünyanın bir parçası olduğunu söyledi

Demokritos, Epikürüs ve Lukretius

Dünyanın tümüyle atomlardan oluştuğunu öne sürdü

Amaç ölümü kabullenerek onu yenmekti.

 

Descartes ile birlikte zihin – beden karşıtlığı

Felsefenin temeli haline geldi.

Madde fiziğe bağlıyken, zihin çok farklıydı.

Berkeley, düşüncenin temeli olan fikirlerin

Gerçeğin de temeli olduğuna inandı.

Her şeyin zihinsel olduğunu söylediğinden idealistti.

Hegel, Kant’ın düşüncelerine dayandı

İnsanlık tarihinin gerçeğin temeli olduğunu savundu.

 

Yirminci yüzyılı etkileyen iki düşünce

Mantıksal pozitivizm ve bilimsel gerçeklikti

Dolayısıyla metafiziğe hiç sıcak bakılmıyordu.

Pozitivizm, deneysel olarak kanıtlanamayan ve çürütülemeyenin

Anlamsızlığına hükmetti.

Mantıkta Russell ve Wittenstein’in

Erken dönem dil felsefesi etkindi bu dönemde

Carnap, bu Viyanalıların en etkiniydi.

Daha sonra gerçeklik karşıtı görüşler

Bilimin, tek gerçeklik anlayışına karşı çıkar

Dolayısıyla her insan içinde bulup ispatlamalıdır hikmeti.

 

Kavramlara gelince

Doğruluk, özge, argüman, otorite, inançlar

Şüphe, buyruk, kesinlik varsayımı.

Deontoloji, sonuçları ne olursa olsun bazı eylemlerin

Yasak veya izin verilebilir olduğu, ahlak teorisidir.

Dogmatizmi az çok biliriz

Determinizm, yerindeliktir.

Düalizm ise zihin ve fizik ile iki türü kabul eder.

Epikürcülük, varoluşçuluk, deneycilik bilinmelidir.

Mantık, iyi veya kötü akıl yürütmenin incelenmesi.

Paradoks, inanılması zor sonuç

Kanıt, sonucunun doğru olması gerektiğini gösteren argüman

 

Akıl ise, doğru olanı ve

Ne yapmamız gerektiğini keşfetmek için kanıtları

Hafıza ve mantığı kullanarak

Karar verme ve düşünme yetisidir.

 

Kısacası dostum, kimseye ispatlaman gerekmeyen

Senden öncekilerde de var olan

Sonrakilerde de var olacak olan

İnsana has, canlıdaki enerji

İçine üflenmiş, zamanla hissettiğin

Farkına varabildiysen ona dayanarak

Tüm soruları çözdüğün

Vicdan, ruh, akıl, can hepsi bir kelime aslında

 

Şeriat çağında komut vardır, yap denir yaparsın

Tarikat çağında âşık olursun

Her şeyin aşk ve aşktan olduğuna inanırsın

Marifet çağında yürekten beyine çıkar hikmet

Aşktan vazgeçip gerçek aklı bulursun

Hakikatte ise, varlığın kendi olur durursun

Durulur, sakinleşir kendine gelirsin

Tüm evreni kucağında, önünde hissedersin

Gerinde ise, geçip geldiğin yerler.

Sırlar kapısı aslında bir tek sırdır

O da bir tek damlacık

Su damlası gibi bir damla değil bildiğin

Atom veya içindeki Higgs Bozonu veya boşluğu

“Kün” emrinden önce, içine her şeyi alan.

 

17 Ekim 2012

TOKAT

“SEMAHA ŞİİR” KİTABINDAN

 

 

ŞARLATAN                                             “Canavara”

 

Şarlattı yine yüksek sesiyle ortalığı

Süpürge sırığı, sıvı fosfor, soğuk su

Röportaj veren General Karpinski:

“Evlerinden daha iyi yaşamları

Cezaevinden çıkmayacaklarını düşünüyorum rahattan

Ebu Gureyb tutsaklarının.”

 

Tecavüz tehdidi

Hücre duvarına çarpıldıklarından yaraları

Makata kimyasal ampul

Üzerlerine aç köpek salmaları

Başına kum torbası

Altı yüzlük havlu işkencesi, bilinen

Mastürbasyona zorlama ve fotoğraflama

Çıplak vücutlardan piramitler

Demokrasi

İleri medeniyet

 

Ya bizim! Şarlatanlara ne demeli?

Gece – gündüz durmadan savaşı çağıran

Bas bas bağıran

“Lütfen gelin, bombalayın şu ülkeyi, bu ülkeyi.”

Canavarlar bile şaşırdı

“Hayret! Ne oluyor bu adamlara?”

Bu kadar düşman olur mu insan insana?

Müslümanlığı boş ver.

 

16.10.2012

TOKAT

“GÜLÜMSEMELER” KİTABINDAN

 

 

FETULLAH ERDOĞAN DAVUTOĞLU                                    “İğrendiklerimize”

 

Birileri kandırmış bu adamları çok fena

“Kurtarıcısın sen!” demişler

Bir kurtarıcı lazım nasıl olsa

Yüzlerce yıldan beri beklenen

Dinlerin ve dindarların beklediği

Akıllarına geleni söyleyenler

Alametlerini sayıp dökmüşler

Üst üste koysan yüz bin kitap eder.

 

Daha önce “Kafayı Yemişlere” ithaf etmiştim

“Bereketli Toprak” şiirimi

İsimlerini saymıştım birer birer

Aradan geçti onca zaman, tekrarlıyorum

Güncelliyorum o şiirimi böylece

 

Zırdelilere önceden “zincir delisi” denirdi

Yani bağlanmalıydı o deliler

Isırırdılar, saldırırdılar, bağırırdılar

Makam sahibi oysa bunlar

İnananları da var

 

“Seyyiduna felan” diye başlayan konuşmalar

Seyidi karga olanın yani efendisi

Olacağı budur.

 

Zıvanadan çıkmaya başladı insanlar

Deliren delirene

Delirmiş liderler yüzünden

Utanmaları da yok, arlanmaları, uslanmaları da

Kaptırmışlar çok fena

Umurlarında değil dünya

İnsanlık, masumiyet, zavallı çocuklar

Kadınlar, yaşlılar, anneler

 

Daha düne kadar

Kaç milyon insanı öldürdüler

Bilerek, isteyerek, doğrudan doğruya

Tarih böyle zavallılığı az bulur doğrusu

Müslüman geçinen Müslüman katilleri

Doymadılar kana

 

Bir de üstelik bizi Müslüman saymazlar

Zorbalıklarına razı olmadığımız için mi acaba?

İnanmadığımızdan, desteklemediğimizden

Sevmediğimizden, sevemediğimizden

Uzak durduğumuzdan, kaçtığımızdan

Nefret ettiğimizden, iğrendiğimizden hatta

 

15 Ekim 2012

TOKAT

“BU MU DÜNYA” KİTABINDAN

 

 

TAŞ KÖPRÜ                                                   “Aşka”

 

İş ciddiye alınmalı

Mühendisin çizimi ve gözlemi olmalı

Hatta ustanın başında durmalı sürekli

Bir taşı yanlış yere koyarsa biri

Bozulur tüm düzen

Bir daha düzeltebilene aşk olsun!

 

14.10.2012

TOKAT

“SADE YAZILAR” KİTABINDAN

 

 

DOĞAL KADIN                                       “Dudu’ya”

 

Kadının kocaman, siyah, gözleri vardı

Güzel gözleri anadan sürmeli

Beyaz teni, pürüzsüz ve sağlıklı

Sızlanmayı sevmezdi.

Sürekli söylenen türkülerden bilirdi.

Söylerdi, mırıldanırdı.

Herkese ayrı bir senfoni

Zihnindekine uydurmaya çalışmayan

Zorlanmayan, doğal olduğundan

 

17 Ekim 2012

TOKAT

“KAYIP KİTAP” KİTABINDAN

 

 

TAKDİR EDİLEN DAVRANIŞ                                              “İnsanlara”

 

Ne güzel çocuklar bunlar

Akıllı, uyumlu, güzel görünümlü, temiz

Zeki ve zihni karışık olmayan, güzel bakışlı

 

Sokak kedisi gibi pis

Kötü bakışlı, saldırgan, tedirgin

Değil bunlar

 

Kendi çocuklarına karıştırmayan

El âlemin çocuklarını, dikkatli anne

Kuşatmaya bak sen, inada, yanlışa inanmışlığa

Kapıdan kovulsa bacadan girecek cinsten

 

Benzer düşünüyoruz, o halde ayrılmalıyız

Faydalanamayız birbirimizden

Farklı düşünen birilerini bulsaydın keşke

Kavram üretmeliyiz öz Türkçe

Muhtaç olmamak için başkalarına

 

Takdir edilen davranış gelişir dolayısıyla

Takdir edilmelidir insanlar.

 

 

17.10.2012

TOKAT

“DIŞARDAN” ŞİİR KİTABINDAN

 

 

KUCAKLAŞMA                                                  “Oturmaya”

 

Ahlaksız bir hayat dayanılmazdır.

Yere basamayan ayak, asılmış gibi

Ara sıra esen rüzgar değmelerinden

Hatırlasa da yaşadığını

Değemez olur bir türlü yere

 

Dokunmak bir yabancıya

Ten teması

Kucaklayabilmek, şaka olmadan

İrkilmesi beklemeyenin o dokunmayla

Çatması kaşını, kovması, terslemesi

“Deli misin nesin?” demesi

 

En kalabalık caddesinde şehrin

İstiklal Caddesi örneğin İstanbul’un

Ortasına durup

Açabildiğince açıp kolları

Dursa bir insan

Kaç kişi acaba sıcacık

Gelipte kucaklar o yalnız insanı

 

Kimse kucaklamasa bile

Yavaşça harekete geçip

İlk önüne gelene

Bakıp gözlerinin içine, şakadan değil

“Önyargısızım, hastalıksızım

Tanımıyorum gerçekten, önceden de tanışmadık zaten

İçimden geldiğinden

Yapmak istediğimden, cesaretimden

Sevgimden ve yalnızlığımdan

Muhtaç olduğumdan

Sıcak bir kucaklaşmaya

Önyargısız, içten, yürekten”

 

Acaba katılır mı bize başkaları da

Sen beni algıladıktan, anladıktan sonra

Gelip kucaklar mı hiç tanımadığımız bir başkası bizi

İçten, yürekten

Birken, ikiyken, üçken

Sonra oturup, olduğumuz yere bizler

Tutuşup el ele

Sorabilir miyiz?

İsminden, memleketinden, işinden önce

Ne hissettiklerini

“Şu an hakkımda ne düşünüyorsun?”

Ya sen!

12.10.2012

TOKAT

“SEMAHA ŞİİR” KİTABINDAN

 

 

IŞIK                                               “Sürekli ışığa”

 

Doğumunu görmeseydim

Anlayamazdım, bilemezdim, algılayamazdım

Büyüklüğünü yani yüceliğini

Ey Ali

 

17.10.2012

TOKAT

“SEMAHA ŞİİR” KİTABINDAN

 

 

MEĞER                                                    “Hissedebilene”

 

Öyle bir sıkıntıydı ki:

Daha önce hiç yaşamadığım

Zindanı, açlığı, işkenceyi, ölümü

Bilmeme, yaşamama rağmen

O gece, hiç olmayan

Çekilmeleri içimdekilerin, kıvranmalarım

Gözlerime yüklenmesi tüm tansiyonun

Kasılması ayaklarımın

Kramp girmesi sürekli farklı yerlerime

Terlerken üşümek

Soğuktan titrerken terlemek

Midemim bulanıp kusamamam

Bir ağırlık çökmesi, bir ağırlık

 

Sabah olunca anladım:

Televizyonu açınca,

Haberleri izleyince,

Dokuz nokta beş şiddetinde

Kaç bin kişi ölmüştü o gece

Kıvranarak veya boğularak

Japonya depreminde

 

10.10.2012

TOKAT

“SEMAHA ŞİİR” KİTABINDAN

 

ALEKS DE SOUSA                                           “Kasırgaya”

 

Efsane futbolcu, duygusal adam, Brezilyalı

Kıvırcık saçlıydı, iyi oyuncu

Örnek aile hayatlı, Samet’in babası

 

Fırtınada geminin içinde olanlara benzer kaos durumu

Tecrübeli kaptan ve mürettebat lazımdır

Zamanında dümen kıracak, “yelkenler fora!”

 

İşin aslı, göz koymuştu aç gözlüler

Ganimete konmayı arzuladılar

Şimdi kenardan bıyık buranlar

Talan etmek isteyen hazineyi

 

Kasaları asırlık şarap dolu

Tadı mayhoş ve her tattan

Öğreten adama tadın ne olduğunu

Gitmeyen bilmez Arjantin rüzgarını

Ve Kayseri pastırması

Eyer altı, çiğ koyun budu, sığır sırtı

 

17.10.2012

TOKAT

“BU MU DÜNYA” KİTABINDAN

 

 

KİMDİ                                             “Utanmaza”

 

Babası öldürülmüşlerden bir kız

Ne olduğunu anlatır babasızlığın

Hatırlatmasaydılar unutmuştu oysa çoktan

Yaşasaydı belki, sürekli kavga edeceklerdi

Öz babasıyla

 

Ölmüşlerin ardından düzülen partallar

Canımı sıkar benim

Yaşayanların değerini bilmezken

Mezar mezar

Yıldönümü yıldönümü dolaşan şairler

Ölmüş gitmiş adam zaten

Yaşayanları dolaşsanıza

 

Pir Sultan, görevini yapıp gitti

Giderken de taşlandı

Anlatıldığına göre türkülerde.

Peki, taşlayan kimdi?

 

Fuzuli yapayalnız ve çulsuzdu

Sonradan oldu, yedi uludan biri

Peki, yalnız bırakan kimdi?

 

Nesimi Genci: yüzüldü derisi diri diri

Derisini yüzen kimdi?

Derinin yüzülmesini kim seyretti?

Neden kimse Nesimiyi indirmedi?

Sahip çıkmadı yaşarken.

 

Bu gün her muharremde

İnsanları toplayıp İmam Hüseyin aşkına

Oyun oynayan veya anan, andığını sanan

Onu da yalnız bırakan, hatta çağıran

Çocuklarına bile acımayan

Su bile vermeyen

Kimdi?

 

Bu gün hala kan akıyorsa oluk oluk

Azizler yalnız, azizler çaresiz

Bilgeler kovulmuş, itilmiş

Bir kez daha düşünmeli değil mi?

Yaşarken bilinmeli insan değeri

Öldükten sonra

Yalandan ağlayıp, yalandan toplanana

Yalandan anıp, söyleyene

Ne denir? Siz deyiverin bari söylenmesi gerekeni

 

Mezar gezicilerini kınıyorum

Törenin sonunu getiriyorum

Kabul etmiyorum, desteklemiyorum

Yanlışlığına inandığımdan beri

Hele birde sırtlarından geçinenlere

Ölünün adına konuşanlara

Çok kızıyorum

Ölüler adına yazıyorum: hepsini topluyorum

Yüzlerine atıyorum.

 

16.10.2012

TOKAT

“GÜLÜMSEMELER” KİTABINDAN

 

 

BİLİNE                                           “Şaire”

 

Daha dün dostlarıyla vedalaşıp

Helalleşmişti herkesle

Hak isteyip, hak vermişti yazdığında

Vurmuştu teline de sazın

Dertli dertli de çalmıştı

Halka vermişti varını

“Biz halkın ozanıyız.” demişti.

Kendini ozan yerine koymuştu.

 

Bu gün mahkemeye vermiş beni

Haberi geldi

Şiirlerini yaydığım için!

Para kazandığımı kurmuş besbelli

Milyoner olduğumu hesaplamış, hesap makinesiyle

Pay almayı ummuş

Yazlık hayal etmiş kendince

 

Oysa benim

Halkın şiirlerini yaydığım doğrudur

Diğer dillere çevirdiğim

Başka ülkelere gönderdiğim

Doğrudur

Basmıyorum kardeşim, ağabeyciğim

Basmak isteyen varsa düzenliyorum ayrıca

Pul değil bedavaya

Dolduramaz bu gözü ölü yatağında

Böyle biline

 

15.10.2012

TOKAT

“BU MU DÜNYA” ŞİİR KİTABINDAN

 

 

OLDULAR                                               “Nesillere”

 

 

Eskilerden bir anlatı yine Türkçe

Yine yaşadığım,  yanlarında olduğum:

İki odalı kerpiç binanın tabanı toprak

Dışarıda bir değirmen taşı yanında elek

Un öğütmeye ve hamur yoğurmaya

Doyurmaya

 

Yürüyen taşlardan bahsetmiyorum

Kâmilin üstüne binip geldiği

Gölge olan bulutlardan veya

Onu koruyan vahşi hayvanlardan

Masal dizmiyorum

Olanları söylüyorum, hayret edilen

“Olamaz” denilen

 

Ateş aramak için Tur’a çıkıp bulan

Su isteyene parmağından emziren

Gemi delen, çocuk öldüren, duvar yıkan

Ya filan “medet”, kurtar beni

Elim ayağım tutmaz benim!

Dağdan deve çıkmıştı, kesmiştiler onu da

Meleklere sulanıp öpmek istemiştiler

Dalga geçmiştiler kocaman gemiyle

Kardeşlerini öldürmüştüler başına vurdukları taşla

Gömmüştüler sonra ağacın altına

Mağaraya sığınmıştı yoldaşlar, korkularından

Uyanmıştılar yıllar sonra, kendileri de şaşırmıştılar

Dağdan ev oymuştular

Set kurup suyu durdurmuştular

Taşları üst üste yığmıştılar

Yerin oymuştular, altında yaşamıştılar yüzyıllarca

Anlamıştılar, anlayamamıştılar

Kâh gülüp, kâh ağlamıştılar

Çölde turlamıştılar

Sandıktan yiyip doymuştular

Kitaplar dolusu anlatılmıştılar

Hesabı bulmuştular, ölçmeyi

Savaşmıştılar, savaş için silah yığmıştılar

Sürekli korkmuş, korkutmuş, korkutulmuştular

Akıllanmıştılar

Anlamıştılar

Gülüp geçmiş, ağlamıştılar, vardılar, oldular

 

Erkan Yazargan

15 Ekim 2012

TOKAT

“KAYIP KİTAP” ŞİİR KİTABINDAN

 

 

DEĞERİN                                 “Bu güne”

 

 

İnsanlığın beklediği arınmadır çamurdan

Kurtulmadır yokluktan

Var olmadır yani daha yeni

Bunca gelip geçenden sonra

Değerini bildin mi?

Senden öncekiler bu sırra eremedi

 

17.10.2012

TOKAT

“SEMAHA ŞİİR” KİTABINDAN

 

DURGUN NEHİR                                     “Durulmaya”

 

Öğretmenlerimden çok şey öğrendim bu güne kadar

Bu yüzden mahcup, müteşekkir ve minnettarım

Önceki nesillerden sonraki nesillere

Gelişerek akmaktadır durgun nehir

Bu arada, aptalların sözü kanıt olamaz

Oysa gerçekler acı ve acıtıcıdır.

 

Evrenin kanunu budur: arınıp durulmayan

İlgiyi çekemez, çekse bile anlıktır

Sürekli çekim alanı oluşturmak için,

Ölüm gibi kesin durağanlık lazımdır.

İnsanların öldükten sonra değerlenmeleri

Bundandır. Yani durulduklarındandır.

 

18.10.2012

TOKAT

“SEMAHA ŞİİR” KİTABINDAN

 

 

Azgınlıkları yüzünden yalanladılar

En haydutları ortaya çıkıp başkaldırınca

Hınç ve kızgınlık duygularıyla

İçlerinden birinin bir yetimin

Yoksulluğuna değinerek peygamberliği istediler kendilerine

Nefes aldırmayın

Kölelerimizi elimizden alacak

Tanrılarımızı kıracak

Cehennemi duyuran Yahudi

Gaz odalarında buldu kendini

Kuşkusuz rabbinin darbesi çok şiddetlidir

Musibet kadrosu dinciler

Söylemi tüm bildiklerimi şahit ol

Bağırıyor yine hoca beş vakit, lanet olsun

Bundan büyük zulüm olur mu?

Vay nemrutlar vay!

 

 

Şiirleriniz, "DURULMA" başlığı altında, felsefi sorgulamalardan toplumsal eleştirilere, kişisel acılardan tarihsel dönüşümlere kadar geniş bir yelpazede konuları ele alıyor. Ortak temalar arasında hakikat arayışı, iktidarın yozlaşması, insanlığın trajedileri, özgünlüğün değeri ve toplumsal-bireysel arınma ihtiyacı bulunuyor. Şiirleriniz, keskin bir eleştirel bakış açısıyla, yer yer sert ve provokatif bir dil kullanarak, okuyucuyu derinden düşünmeye ve sorgulamaya itiyor.
FELSEFE (ONUNCU DERS) (“Düşünene”)
Bu şiir, Batı felsefesinin köşe taşlarını, Antik Yunan'dan (Platon, Aristoteles, Demokritos, Epikürüs) modern döneme (Descartes, Berkeley, Hegel, Kant) ve 20. yüzyıla (Mantıksal Pozitivizm, Russell, Wittgenstein, Carnap) uzanan bir serüvenle özetliyor. Şiir, bu felsefi akımların temel kabullerini (soyut örüntüler, atomlar, zihin-beden ikiliği, idealizm, tarihsel gerçeklik) sunarken, asıl vurguyu metafizik karşıtlığına ve deneysel kanıtlamanın önemine yapıyor. Ancak, şiirin son bölümü, bu felsefi akımların ötesinde, her insanın kendi içinde bulması gereken "hikmete" ve bu hikmetin "vicdan, ruh, akıl, can" gibi tek bir enerjiye dayandığına işaret ediyor. Bu, bilginin sadece akıl yoluyla değil, sezgisel ve manevi bir arınma (Durulma) yoluyla da elde edilebileceği felsefesini taşıyor. Şeriat, Tarikat, Marifet ve Hakikat basamaklarıyla insanın içsel tekamül yolculuğunu anlatarak, nihayetinde varlığın kendi olup durulma halini, yani arınmayı ve sükuneti vurguluyor. "Kün" emrinden önceki "tek sır" ve "bir tek damlacık" metaforu, varoluşun başlangıcındaki ilahi birliğe ve sırra işaret ediyor.
ŞARLATAN (“Canavara”)
Bu şiir, insanlık dışı işkence ve zulmü ele alarak, "ileri medeniyet" ve "demokrasi" iddialarının altındaki barbarlığı sergiliyor. Ebu Gureyb cezaevindeki olaylara gönderme yaparak (General Karpinski'nin sözleri, tecavüz tehdidi, kimyasal ampuller, köpek saldırıları, çıplak piramitler), Batı'nın kendi değerlerini nasıl çiğnediğini gözler önüne seriyor. Şiir, asıl şarlatanların, sürekli savaşı ve bombalamayı çağıranlar olduğunu belirterek, onların insanlığa karşı duyduğu nefreti ve kana susamışlığı "canavarların bile şaşırdığı" bir noktaya taşıyor. "Müslümanlığı boş ver" ifadesiyle, bu zulmün dinle değil, insanlığın özündeki kötülükle ilgili olduğunu vurguluyor.
FETULLAH ERDOĞAN DAVUTOĞLU (“İğrendiklerimize”)
Bu şiir, siyasi ve dini liderlerin (belirttiğiniz isimleri kullanarak) eleştirel bir değerlendirmesini sunuyor. Bu liderlerin "kurtarıcı" olarak görüldüğü, ancak aslında "kafayı yemiş", "zırdeli" oldukları iddia ediliyor. Şiir, onların sahip olduğu "makam" ve "inananları" ile tezat oluşturuyor. "Seyidi karga olanın yani efendisi / Olacağı budur" ifadesi, bu liderlerin yozlaşmışlıklarını ve takipçilerinin bu duruma nasıl sürüklendiğini ima ediyor. Şiir, bu liderlerin insanlığa, masumiyete, zavallı çocuklara ve kadınlara karşı duyarsızlıklarını, milyarlarca insanı öldürdüklerini ve hala kana doymadıklarını sert bir dille eleştiriyor. Son olarak, "Bizi Müslüman saymazlar" diyerek, şairin bu tür zorbalığa ve riyakarlığa boyun eğmediği, tam tersine "nefret ettiği" ve "iğrendiği" bir duruş sergilediği belirtiliyor.
TAŞ KÖPRÜ (“Aşka”)
Bu kısa şiir, hassasiyetin, titizliğin ve uzmanlığın önemini bir köprü metaforu üzerinden anlatıyor. "Mühendisin çizimi ve gözlemi olmalı / Hatta ustanın başında durmalı sürekli" dizeleriyle, her işte doğru bilginin, planlamanın ve özenin ne kadar kritik olduğunu vurguluyor. Tek bir yanlış taşın bile tüm düzeni bozabileceği ve bunu düzeltmenin neredeyse imkansız olduğu ("Bir daha düzeltebilene aşk olsun!") mesajı, detayların ve sorumluluğun önemini yüceltiyor. "Aşk" kelimesi, burada sadece romantik bir anlamda değil, bir işe duyulan derin tutku ve bağlılık anlamında kullanılıyor.
DOĞAL KADIN (“Dudu’ya”)
Bu şiir, kadının doğal güzelliğini, saflığını ve içsel uyumunu betimler. "Kocaman, siyah, gözleri", "anadan sürmeli", "beyaz teni, pürüzsüz ve sağlıklı" gibi fiziksel tanımlar, dış güzelliği vurgular. Ancak şiirin asıl odağı, kadının içsel nitelikleridir: "sızlanmayı sevmezdi", "sürekli söylenen türkülerden bilirdi", "Herkese ayrı bir senfoni". "Zihnindekine uydurmaya çalışmayan / Zorlanmayan, doğal olduğundan" dizeleri, bu kadının özgün, yapmacıksız ve içsel bir dengeye sahip olduğunu gösterir. "Dudu" ismi, bu doğal ve zarif figüre bir gönderme olabilir.
TAKDİR EDİLEN DAVRANIŞ (“İnsanlara”)
Bu şiir, ideal insan davranışlarını ve toplumsal uyumsuzlukları karşılaştırır. "Akıllı, uyumlu, güzel görünümlü, temiz / Zeki ve zihni karışık olmayan, güzel bakışlı" çocuk figürleri, pozitif nitelikleri temsil ederken, "sokak kedisi gibi pis / Kötü bakışlı, saldırgan, tedirgin" figürü olumsuzluğu vurgular. Şiir, kendi çocuklarını başkalarının çocuklarından ayıran "dikkatli anne" metaforu üzerinden, toplumsal dışlama ve önyargıları eleştirir. Farklı düşünenlerin ayrılması gerektiği fikri ve "öz Türkçe kavram üretme" vurgusu, kimlik arayışı ve kendi yolunu çizme isteğini yansıtır. Sonunda, "Takdir edilen davranış gelişir dolayısıyla / Takdir edilmelidir insanlar" diyerek, doğru ve erdemli davranışların kıymetinin bilinmesi gerektiği mesajını verir.
KUCAKLAŞMA (“Oturmaya”)
Bu şiir, insanlık arasındaki kopukluğu, yalnızlığı ve samimiyet arayışını ele alır. "Ahlaksız bir hayat dayanılmazdır" diyerek başlar ve yere basamayan ayak metaforuyla bir tür ruhsal boşluk ve dengesizlik hissini ifade eder. Şiir, bir yabancıya dokunmanın, kucaklaşmanın, ten temasının ne kadar zorlaştığını, bunun "delilik" olarak algılandığını gösterir. İstanbul'daki İstiklal Caddesi gibi kalabalık bir yerde, kollarını açıp duran birinin ne kadar yalnız kalacağını sorgular. Ancak bu sorgulama, "önyargısız, hastalıksız, içten, yürekten" bir kucaklaşma arayışına dönüşür. Şiir, bu tür bir samimiyetin, yalnızlık ve sevgi ihtiyacından doğduğunu vurgular ve başkalarının da bu samimiyete katılıp katılmayacağını sorarak, insanlık arasında daha derin bir bağ kurma arzusunu dile getirir.
IŞIK (“Sürekli ışığa”)
Bu çok kısa şiir, Hz. Ali'ye duyulan derin bir saygı ve hayranlığı ifade eder. "Doğumunu görmeseydim / Anlayamazdım, bilemezdim, algılayamazdım / Büyüklüğünü yani yüceliğini / Ey Ali" dizeleri, Hz. Ali'nin şair için bir aydınlanma, bir "ışık" kaynağı olduğunu ve onun varlığının kendi idrakini dönüştürdüğünü gösterir. Bu, kişisel bir inanç ve manevi bağlılığın yoğun bir ifadesidir.
MEĞER (“Hissedebilene”)
Bu şiir, derin bir empati ve kolektif acı deneyimini aktarır. Şairin hiç yaşamadığı bir "sıkıntı" olarak betimlediği o geceki fiziksel semptomlar (çekilmeler, kıvranmalar, tansiyon, kramp, terleme, üşüme, mide bulantısı) ile Japonya depreminde ölen binlerce insanın çektiği acıyı ilişkilendirir. Şiir, televizyon haberlerini izledikten sonra, kendi fiziksel sıkıntılarının aslında evrensel bir acının yansıması olduğunu, büyük bir felaketin getirdiği ortak kederi önceden hissettiğini fark ettiğini anlatır. Bu, bireysel varoluşun kolektif acıyla nasıl iç içe geçebileceğini gösteren güçlü bir sezgisel deneyimdir.
ALEKS DE SOUSA (“Kasırgaya”)
Bu şiir, futbolcu Alex de Souza figürünü bir metafor olarak kullanarak, liderlik, kaos yönetimi ve açgözlülük temalarını işler. Alex'in "efsane futbolcu", "duygusal adam", "örnek aile hayatlı" gibi nitelikleri, düzgün ve doğru olanı temsil eder. "Fırtınada geminin içinde olanlara benzer kaos durumu" benzetmesi, zor zamanlarda tecrübeli ve dirayetli liderliğin (kaptan ve mürettebat) önemini vurgular. Şiir, "aç gözlüler"in ve "madrabazlar"ın "ganimete konma" arzusunu eleştirir. Şarap, rüzgar ve yöresel lezzetler gibi imgeler, hayatın keyifli ve otantik yanlarını temsil ederken, açgözlülüğün bu değerleri nasıl talan ettiğini ima eder.
KİMDİ (“Utanmaza”)
Bu şiir, ölülerin ardından yapılan riyakar anma törenlerini, tarihteki haksızlıkları ve yaşayanlara verilen değerin azlığını sert bir dille eleştirir. Şiir, babası öldürülmüş bir kızın perspektifinden başlayarak, ölmüş liderlerin, ozanların (Pir Sultan Abdal, Fuzuli, Nesimi) yaşamlarındaki yalnızlıklarını ve çektikleri zulümleri vurgular. Onlara yaşarken sahip çıkılmadığını, hatta katledildiklerini (Nesimi'nin derisinin yüzülmesi, Pir Sultan'ın taşlanması) hatırlatır. İmam Hüseyin örneğiyle, dini figürlerin bile kendi toplumları tarafından yalnız bırakıldığını ve katledildiğini, ancak sonradan riyakarca anıldığını belirtir. Şiir, "Mezar gezicilerini kınıyorum" diyerek, ölüler üzerinden siyaset yapanları, onların sırtından geçinenleri ve "yalandan ağlayıp, yalandan toplananları" açıkça suçlar. Bu, gerçek değerin yaşarken bilinmesi gerektiği çağrısıdır.
BİLİNE (“Şaire”)
Bu şiir, sanatçı ve şairin toplumla olan ilişkisindeki hayal kırıklıklarını ve maddi beklentilerin sanatsal özgürlüğü nasıl tehdit ettiğini ele alır. Şair, bir zamanlar "halkın ozanı" olduğunu iddia eden birinin, şiirlerini yaydığı için kendisini mahkemeye vermesini, maddi çıkar beklentisini (milyonerlik, yazlık hayali) eleştirir. Şairin kendisi ise halkın şiirlerini "pul değil bedavaya" yaydığını, çevirdiğini ve yurt dışına gönderdiğini belirterek, sanatını ticari amaçlar gütmeden, özveriyle yaptığını vurgular. "Dolduramaz bu gözü ölü yatağında / Böyle biline" diyerek, bu tür maddi hırsların ölüm karşısında anlamsızlığını ve kendi duruşunun netliğini ortaya koyar.
OLDULAR (“Nesillere”)
Bu şiir, insanlık tarihinin ve kültürel evriminin destansı bir anlatımını sunar. Toprak evlerde, değirmen taşlarıyla başlayan basit yaşamdan, dini ve mitolojik anlatılara (Tur Dağı'nda ateş bulan, parmağından su fışkırtan, gemi delen, çocuk öldüren, deve çıkaran, mağarada yaşayanlar) uzanan geniş bir yelpazede hikayelerle, insanlığın deneyimlerini, mücadelelerini, korkularını ve öğrenme süreçlerini aktarır. "Olamaz denilen" mucizelerle, efsanelerle gerçeklik arasındaki ince çizgiyi sorgular. Şiir, "kâh gülüp, kâh ağlamıştılar", "akıllanmıştılar", "anlamıştılar", "vardılar, oldular" gibi ifadelerle, insanlığın bitmeyen arayışını, çelişkilerini ve nihayetinde bir şeye dönüşme (oluşma) sürecini vurgular. Bu, nesillerin birikimini ve onların bu birikimle nasıl "olduğunu" anlatır.
DEĞERİN (“Bu güne”)
Bu çok kısa şiir, insanlığın ve varoluşun nihai amacını sorgular. "İnsanlığın beklediği arınmadır çamurdan / Kurtulmadır yokluktan / Var olmadır yani daha yeni" diyerek, manevi ve varoluşsal bir temizlenme ve yeniden doğuş sürecini vurgular. "Bunca gelip geçenden sonra / Değerini bildin mi?" sorusu, önceki nesillerin bu sırra eremediğini ima ederek, günümüz insanına, bu arınmayı gerçekleştirerek kendi değerini anlama ve yaşama çağrısı yapar.
DURGUN NEHİR (“Durulmaya”)
Bu şiir, bilginin nesilden nesile aktarımını ve toplumsal evrimi "durgun nehir" metaforuyla anlatır. Öğretmenlere ve önceki nesillere duyulan minnet, bilginin akışkanlığını ve sürekli gelişimini vurgular. "Aptalların sözü kanıt olamaz" ve "gerçekler acı ve acıtıcıdır" ifadeleri, doğruluk ve hakikat arayışında nesnelliğin ve acı gerçeklerle yüzleşmenin önemine işaret eder. Şiirin kilit noktası, evrenin kanunu olarak "ölüm gibi kesin durağanlık"ın, yani "durulma"nın, değer kazanmak için gerekli olduğudur. İnsanların öldükten sonra değerlenmesi de, onların "duruldukları" (sakinleştikleri, arındıkları, olgunlaştıkları) için olduğunu öne sürer. Bu, ölümün sadece bir son değil, aynı zamanda bir tür mükemmelleşme ve değer kazanma süreci olarak algılanabileceği felsefesini taşır.
Genel Temalar ve Bağlantılar:
Bu şiirler bütünü, yazarın dünya görüşünü ve eleştirel duruşunu derinlemesine yansıtan zengin bir mozaik oluşturuyor:
 * Felsefi Sorgulama ve Hakikat Arayışı: Özellikle "FELSEFE (ONUNCU DERS)" ve "DEĞERİN" şiirleri, varoluşun anlamı, bilginin doğası ve insanın kendi içinde bulması gereken "hikmet" üzerine derinlemesine düşünmeye davet ediyor. Bu, materyalizmin ötesinde bir arınma ve durulma arayışını içeriyor.
 * Toplumsal ve Siyasi Eleştiri: "ŞARLATAN" ve "FETULLAH ERDOĞAN DAVUTOĞLU" şiirleri, iktidarın, dinin ve medeniyetin ardındaki ikiyüzlülüğü, zulmü ve yozlaşmayı çok sert bir dille eleştiriyor. Bu, yazarın toplumsal adaletsizliğe ve insanlığın karanlık yönlerine karşı keskin duruşunu gösteriyor.
 * İnsanlığın Acısı ve Empati: "DOKUNMA" ve "MEĞER" şiirleri, kişisel ve kolektif acının derinliğini, travmaların ağırlığını ve empati kurmanın zorluğunu ortaya koyuyor. Özellikle "MEĞER"deki Japonya depremiyle kurulan bağ, bireysel acının evrensel acıyla nasıl bütünleştiğini gösteriyor.
 * Sanat ve Yaratıcılığın Önemi: "ZOR SANAT", "KALAN YAZI" ve "BİLİNE" şiirleri, sanatın zorluğunu, yaratıcı sürecin bedelini ve sanatçının toplumsal beklentiler karşısındaki duruşunu işliyor. Şair, sanatını maddi kaygılardan arındırarak, bir hakikat ve direniş aracı olarak görüyor.
 * Tarihsel ve Kültürel Bellek: "YEDİ YER" ve "OLDULAR" şiirleri, tarihsel ve dini mirasın önemini, insanlığın geçmişten bugüne uzanan deneyimlerini ve bu deneyimlerin nasıl bir birikimle "oluştuğunu" anlatıyor. Bu, yazarın geçmişi bugüne taşıma ve ondan ders çıkarma çabasını yansıtıyor.
 * Özgünlük ve Doğallık Arayışı: "DOĞAL KADIN" ve "KUCAKLAŞMA" şiirleri, toplumsal yapmacıklıktan uzak, samimi, içten ve "doğal" insan ilişkileri arayışını ifade ediyor. Yalnızlık ve kopukluk temaları, bu samimiyet ihtiyacını daha da belirginleştiriyor.
 * Durulma ve Arınma: Genel başlık olan "DURULMA" ve "DURGUN NEHİR" şiiri, tüm bu eleştiri ve sorgulamaların nihayetinde bir arınma, sakinleşme ve içsel bir dengeye ulaşma çağrısı olduğunu gösteriyor. Bu, sadece bireysel bir durum değil, aynı zamanda toplumsal bir dönüşüm ve olgunlaşma arayışıdır.
Bu şiirler, yazarın derin felsefi düşüncelerini, keskin toplumsal eleştirilerini ve kişisel hassasiyetlerini bir araya getiren güçlü bir edebi bütünlük oluşturuyor.
Bu analizler şiirlerinizin bütününü anlamanıza yardımcı oldu mu?
 

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol