Helal Kazanç
1.171. DİYALOG: HELAL KAZANÇ
Çıktısını Alarak Okuma ve Diğer Çalışma Gruplarınızda Değerlendirebilirsiniz.
Birim Fiyatı: €420
21 Ağustos 2025
Erkan YAZARGAN
----------------------------
"Helal Kazanç" şiiriniz, daha önceki diyaloglarımızda ele aldığımız "Saime" şiiriyle aynı damardan beslenen, ancak farklı açılardan insanlık durumunu ele alan bir metin. Bu şiir, emek, onur, mücadele ve aidiyet gibi temaları, bir babanın hayat hikayesi üzerinden işleyerek, önceki diyaloglarımızla güçlü bir köprü kuruyor.
Temel Karşılaştırmalar ve Analiz
1. "Saime" ve "Helal Kazanç": İki Farklı Mücadelenin Destanı
* "Saime" şiirinde mücadele, doğayla ve yoklukla olan bir savaştır. Şiir, bir ailenin hayatta kalmak için verdiği göç ve yerleşim mücadelesini anlatır. Teması daha çok yaşamsal ve pasif bir direniştir. Saime, zorlukları sessizce omuzlar ve ailesini ayakta tutar. Şiir, onun bu direncini bir anıt gibi yüceltir.
* "Helal Kazanç" şiirinde ise mücadele, toplumsal ve ekonomik sistemle olan bir savaştır. Babanız, fabrikada çalışarak, sendikal kavgaların, patronların hovardalığının ve işsizlik korkusunun ortasında kalır. Onun mücadelesi daha çok aktif ve onurludur. O, sadece hayatta kalmaya değil, bunu "helal kazanç" ile yapmaya odaklanır.
Her iki şiir de, bir neslin yokluk ve zorluk içinde nasıl ayakta kaldığının destanıdır. Biri bir kadının, diğeri bir erkeğin emeğini ve direncini anlatır.
2. Ebeveyn ve Çocuk Perspektifi: Mirasın Farkı
* "Saime" şiiri, torun gözünden yazılmıştır. Bu nedenle, anlatı daha çok "anlatılan" bir hikayedir. Torun, ninesinin çilelerini dinler ve onu bir efsane gibi yüceltir. Şiirin duygusal ağırlığı, uzak bir geçmişin nostaljisine ve saygısına dayanır.
* "Helal Kazanç" şiiri ise, doğrudan babanın hayatına tanık olan oğul gözünden yazılmıştır. Şiirdeki anılar ("Okulumuzun karşısı...", "çocuktum kavga zamanı...") daha kişisel ve travmatiktir. Bu, sadece bir hikaye değil, aynı zamanda babanın mücadelesinin oğlu üzerindeki derin etkisidir. Şiir, babadan oğula geçen bir mirasın ve değerler sisteminin (alın teri, şükretme) altını çizer.
3. Şehir ve Aidiyet: Yeni Bir Mekan ve Kimlik
* "Saime" şiirinde şehir, ailesini göçe zorlayan, yabancı ve istikrarsız bir mekandır. Onlar için yuva, sürekli değişen, ancak hep bir direnişin mekanıdır.
* "Helal Kazanç" şiirinde ise şehir, bir emek ve yuva kurma alanıdır. Babanız, şehre gelerek kalıcı bir iş arar, evini inşa eder. Şehir, ona ekonomik bir güvence sunar. Ancak bu yeni aidiyet, sendikal kavgalar ve trafik kazası gibi tehlikelerle birlikte gelir. Şiir, modern şehir yaşamının getirdiği zorlukları ve babanızın bu zorluklara karşı duruşunu anlatır.
"Helal Kazanç" Şiirinin Diyaloglarımızla Bağlantısı
* Fahişelik, Piçlik ve Sanat: Şiir, babanın "hile hurda, sahte rapor / Yandaşlık bilmeyen" bir adam oluşunu vurgulayarak, "helal" ve "haram" kazanç arasındaki ahlaki farkı çiziyor. Bu, "Fahişelik" diyaloğunuzda ele aldığınız norm dışı yaşamlar ve ahlaki değerler karşılaştırmasını farklı bir açıdan ele alıyor.
* Duyguların İyileştirilmesi: Şiir, babanızın "işsiz kalmaktan korkmasını" ve emekliliğinde "şükreden bir adam" oluşunu anlatıyor. Bu, yaşamın zorluklarının yarattığı kaygı ve korku gibi olumsuz duyguların, sonunda şükran gibi olumlu duygularla nasıl dönüştürülebileceğini gösteriyor.
* Kural ve Fikir: Babanızın sendikal kavgalara girmemesi ve "yürümeyi adet edinmesi," kural ve fikirler arasındaki çatışmanın bir sonucudur. O, ideolojik kavgalar yerine, "helal kazanma" gibi kişisel bir kurala sadık kalmıştır. Onun bu duruşu, tüm kural ve fikirlerin üzerinde, ailenin refahını merkeze alan bir duruştur.
"Helal Kazanç" şiiriniz, "Saime" şiirini ve diğer diyaloglarınızı derinleştiren, onlara yeni bir bakış açısı katan güçlü bir metindir.
DOKUNAKLI BİR UYUM
Konuşmalarımızdan ve paylaştığınız eserlerden anladığım kadarıyla, babanız Hasan ve anneniz Saime'nin hayat döngüleri ve birbirleriyle olan uyumları, toplumsal rollerin ve kişisel iradenin kesiştiği, dokunaklı bir hikaye sunuyor.
Hayat Döngüleri ve Toplumsal İşlevler
1. Birlikte Mücadele ve Tamamlayıcılık
Anneniz Saime ve babanız Hasan, bireysel olarak farklı mücadeleler vermiş olsalar da, hayat döngüleri birbirini tamamlar niteliktedir.
* Saime'nin Mücadelesi: Anneniz, hayatın daha soyut ve içsel zorluklarıyla yüzleşmiştir. Okula gönderilmeyerek potansiyeli kısıtlanmış, göç ve yokluk gibi dış etkenlerle mücadele etmiştir. Onun toplumsal işlevi, ailenin duygusal ve manevi çekirdeğini oluşturmak, yoklukta bile yuva kurma çabasını sürdürmektir. Tıpkı "yuvayı dişi kuş yapar" atasözünde olduğu gibi, o, aileyi bir arada tutan, direncini besleyen ve koruyan güçtür.
* Hasan'ın Mücadelesi: Babanız ise, hayatın daha somut ve dışsal zorluklarıyla mücadele etmiştir. Fabrika ortamında, sendikal çatışmaların ortasında, "helal kazanç" peşinde koşmuştur. Onun toplumsal işlevi, ailenin ekonomik ve fiziksel temelini sağlamaktır. Zorluklar karşısında "yürümeyi adet edinerek" veya evini inşa ederek ailesini güvende tutmaya çalışmıştır.
İkisi de kendi rollerinde birer kahramandır. Saime, evin içindeki duygusal direnişin, babanız ise dış dünyadaki onurlu emeğin sembolüdür.
2. Toplumsal İşlevler ve Miras
Bu iki hayatın birleşimi, toplum için bir tür "denge ve devamlılık" örneği sunar. Babanızın alın teriyle kazandığı "helal kazanç," Saime'nin inşa ettiği yuvanın fiziksel temelini oluşturmuştur. Bu uyum sayesinde, dört çocukları da üniversite eğitimi alarak bir üst jenerasyona geçiş yapmış ve böylece hem anne hem de babanın hayalleri, yeni bir nesilde hayat bulmuştur. Bu, yoksulluk, adaletsizlik ve zorluklara rağmen bir ailenin nasıl ayakta kalabileceğini ve değerlerini yeni nesillere aktarabileceğini gösteren güçlü bir modeldir.
3. Uyum ve Karşıtlıkların Diyalektiği
Onların ilişkisi sadece bir uyum değil, aynı zamanda karşıtlıkların bir diyalektiğidir. Saime'nin duygusal ve sezgisel tepkileri ("Nereye bırakıp gidiyorsun adam"), babanızın pratik ve rasyonel yaklaşımlarıyla ("Ne diyorsun kadın, işten mi kovulayım?") dengelenir. Bu diyaloglar, her birinin kendi rolünü ne kadar ciddiye aldığını ve birbirlerinin kaygılarını nasıl yönettiğini gösterir. Bu karşıtlık, onların birlikteliğini daha da güçlü kılar.
Sonuç olarak, Hasan ve Saime'nin hayat döngüleri, tekil bir bireyin değil, birbirini tamamlayan iki insanın ortak çabasıyla nasıl bir miras yaratılabileceğinin hikayesidir. Onlar, sadece kendileri için değil, çocukları ve onların geleceği için yaşayan, toplumsal işlevleri olan iki büyük figürdür.
TELLİ SÜZEK
"Telli Süzek" şiiriniz, babanız Hasan ve anneniz Saime'nin ilişkisine, derin bir katman ve evrensel bir boyut ekliyor. Bu şiir, bir evlilikteki sıradan bir nesnenin (süzek), aslında altında yatan derin çatışmaları, değer farklılıklarını ve kişisel travmaları nasıl sembolize ettiğini gözler önüne seriyor.
Nesnelerin Dili: Yüzeyin Altındaki Gerilim
Şiir, babanızın aldığı sıradan bir çay süzeği üzerinden, Hasan ve Saime'nin arasındaki gerilimi ortaya koyuyor. Bu süzek, sadece bir mutfak eşyası değil; aynı zamanda Hasan'ın kendi zevkine, seçimine ve "sosyete" anlayışına duyduğu güvenin bir sembolü. Saime içinse o, evlerinin basit, mütevazı düzenine uymayan, yabancı bir nesne.
* Değerler Çatışması: Babanızın "Sen ne anlarsın, sosyetenin süzeği" sözü, onun emekçi kökenlerinden sıyrılıp, daha "görgülü" bir dünyaya ait olma arzusunu yansıtıyor. Saime'nin "Kahvecinin süzeği" diyerek tepki göstermesi ise, onun mütevazı ve dürüst yaşam tarzına olan bağlılığını gösteriyor. Bu çatışma, aslında sınıf farklılıklarının ve sosyal statü arayışının bir aile içindeki yansımasıdır.
Toplumsal İşlevlerin Derinleşmesi
Şiir, Hasan ve Saime'nin daha önce konuştuğumuz toplumsal rollerini (ekonomik temel ve duygusal çekirdek) daha karmaşık bir hale getiriyor.
* Hasan'ın Onuru ve Duygusal İfadesi: Şiirde babanız, "Ne kadar para saydım ona" diyerek, bu süzeği alırken harcadığı parayı ve emeği savunuyor. Bu, onun sadece bir eşya almadığını, aynı zamanda ailesi için en iyisini hak ettiğini düşündüğü bir statü sembolü getirdiğini gösteriyor. Süzeği beğenmeyen karısına karşı duyduğu hayal kırıklığı ve öfke, onun duygusal olarak kendini ifade etme biçimidir. Onun için bu, "benim emeğim, benim zevkim, benim onurum" demek.
* Saime'nin Pratikliği ve Dış Görünüş Kaygısı: Anneniz, süzeğin "misafire çıkmayacağını" ve "el ne der" kaygısını dile getiriyor. Bu, onun pratik düşüncesi ve aynı zamanda toplumsal yargılara verdiği önemi gösteriyor. O, sadece evde huzur değil, aynı zamanda dışarıdan gelecek eleştirilere karşı da bir kalkan görevi görüyor.
İbrahim Dayı: Süzeksiz Hayatın Anlamı
Şiirin ikinci kısmı, İbrahim dayının trajik hikayesiyle, süzek metaforunu daha evrensel bir boyuta taşıyor.
* "Süzeksiz Çay"in Sembolizmi: İbrahim dayı, hayatının trajik bir olayla (eşinin kaçması) paramparça olmasından sonra, tek keyif aldığı şeyin "süzeksiz bir çay" olması tesadüf değildir. Süzek, çayı berraklaştırır, pürüzlerden arındırır. İbrahim dayının süzeksiz çay içmesi, hayatının pürüzsüz, "süzülmüş" halinin kalmadığını, karmaşık ve acı dolu olduğunu kabul ettiğini gösterir. Bu, aynı zamanda, yalanlardan, gösterişten ve sahte düzenlerden uzak, ham ve gerçek bir yaşam arzusudur.
Sonuç
"Telli Süzek" şiiri, Hasan ve Saime'nin ilişkisini sadece uyum ve tamamlayıcılık değil, aynı zamanda kişisel değerler, sınıf çatışmaları ve duygusal ifade farklılıklarının bir diyalektiği olarak gösteriyor. Bu basit nesne, onların yaşam felsefelerinin ve toplumsal işlevlerinin bir çatışma alanına dönüşmesiyle, sıradan bir olayı evrensel bir insanlık durumuna yükseltiyor. İbrahim dayının hikayesi ise, "süzeksiz" bir hayatın acı gerçeğini ortaya koyarak, şiirin temasını daha da derinleştiriyor.
"O Zamanlar Biz" şiiriniz, Saime ve Hasan'ın bireysel hikayelerini, toplumsal bir mozaik içinde yeniden konumlandırarak, onların yaşam döngülerini daha geniş bir bağlamla bütünleştiriyor. Bu şiir, bir ailenin değil, bir neslin ortak mücadelesini ve değerler sistemini anlatıyor.
Bireyselden Toplumsala Geçiş
Önceki diyaloglarda Saime ve Hasan'ın hikayeleri, daha çok kendi evlerinin, ailelerinin ve kişisel mücadelelerinin merkezindeydi. "O Zamanlar Biz" şiiri, bu hikayeleri alıp onları dönemin "yoksul aile çocukları" ve onların anne-babaları için evrensel bir deneyime dönüştürüyor. Şiir, Hasan'ın bir alüminyum fabrikası işçisi olmasını veya Saime'nin ev hanımlığını, o dönemin binlerce insanının yaşadığı ortak bir gerçekliğin parçası haline getiriyor.
Toplumsal İşlevlerin Genişlemesi
Bu şiir, Saime ve Hasan'ın toplumsal işlevlerinin sadece kendi aileleriyle sınırlı olmadığını, aslında bir neslin değerlerini taşıyan figürler olduğunu gösteriyor.
* Emek ve Fedakârlık: Şiir, babaların maaşlarının "kıt kanaat" geçinilen ve "hayallerindeki evleri yapmak" için artırılan bir kaynak olduğunu belirtiyor. Bu, Hasan'ın "helal kazanç" mücadelesinin sadece kişisel bir onur meselesi değil, aynı zamanda bir neslin ortak hedefi olduğunu gösterir. Annelerin çamaşır ve bulaşıkla geçen zorlu günleri, Saime'nin yuva kurma çabasının bireysel değil, toplumsal bir işlev olduğunu ortaya koyar.
* Aidiyet ve Güven: Şiir, "Komşu komşunun kimliğini sormazdı bile" dizesiyle o dönemin güçlü toplumsal bağlarına ve yardımlaşma kültürüne vurgu yapar. Bu, Saime ve Hasan'ın, bir yandan sendikal kavgaların olduğu karmaşık bir dünyada yaşarken, diğer yandan mahallelerinde kurdukları güçlü aidiyetin ve güvenin altını çiziyor.
* Mirasın Kıymeti: Şiirin sonundaki "Kıymetinizi bildiniz mi çocuklar?" sorusu, hem anne-babaların hem de o dönemin tüm emekçi ailelerinin ortak sesidir. Bu soru, sadece fiziksel bir mirası (ev, para) değil, aynı zamanda bir değerler sistemini (saygı, yardımlaşma, dürüstlük) de yeni nesillere aktarma isteğini barındırır. Saime ve Hasan'ın hikayeleri, bu değerler sisteminin canlı birer örneğidir.
Sonuç olarak, "O Zamanlar Biz" şiiri, Saime ve Hasan'ın bireysel mücadelelerini, ait oldukları dönemin kolektif bilinciyle birleştirir. Onlar, sadece bir anne ve baba değil; aynı zamanda zorluklara, yokluklara ve toplumsal karmaşaya rağmen onurlarını koruyarak, bir sonraki nesle daha iyi bir gelecek inşa etmeye çalışan bir neslin sembolleridir.
FİLİZLENEN SANAT
Saime ve Hasan'ın yaşam ortamından, yani yoksulluk, emek ve mücadele ile yoğrulmuş bir topraktan, bu şiirlerin filizlenmesi oldukça anlamlı. Bu şiirler, Saime ve Hasan'ın hikayesini, sadece bir ailenin yaşamı olmaktan çıkarıp, daha büyük bir sanatsal ve felsefi düzleme taşıyor.
Şiirlerin Genel Teması: Yıkım ve Yaratım
Bu şiirler, önceki konuşmalarımızda ele aldığımız "Zor Sanat" kavramının bir yansıması. Şiirlerin ana teması, "Zor Sanat" şiirinde belirtildiği gibi, yazarın acı, hayal kırıklığı ve dışlanmışlık gibi duygulardan beslenerek, mevcut düzeni sorgulaması ve yıkmasıdır. Bu, Saime'nin "ahırdan bozma kira"dan kurtulup ev yapması gibi, yıkımdan bir yaratım doğmasıdır. Bu şiirler, Saime ve Hasan'ın hayatındaki somut mücadeleyi (ev yapmak, "helal kazanç" elde etmek), soyut ve entelektüel bir mücadeleye dönüştürüyor.
Şiirlerin Analizi ve Diyaloglarla Bağlantısı
1. "Zor Sanat" ve "Zor Hayat"
*Bağlantı: Bu şiir, Sanatın ne kadar zor olduğu üzerine bir manifesto niteliğinde. "Kel bulmak", "her şeyi kaybetmek", "aç-susuz dolaşmak" gibi imgeler, şiiri Saime ve Hasan'ın yaşadığı yoksulluk ve yoklukla doğrudan ilişkilendirir.
*İlham: Şiir, yazarın kendi deneyimlerini, yani yoksul bir ailede büyümenin getirdiği "istırap" ve "kıvranma" duygularını, sanatsal bir yaratım sürecine dönüştürüyor. Saime ve Hasan'ın acı dolu ama onurlu hayatı, bu şiirdeki "zor sanat"ın temel ilham kaynağıdır.
2. "Kalan Yazı" ve "Engellenmiş Kimlik"
*Bağlantı: Bu şiir, sanatçının yaratım sürecindeki engellenmelerini anlatır. "Bomba patlaması", "fırtına kopması" gibi imgeler, Hasan'ın hayatındaki sendikal çatışmalar ve trafik kazası gibi dışsal tehditlerle paraleldir.
*İlham: "Düşünmeyi düşünememek", "düzenli gelişemeyen düşünceler" gibi ifadeler, Saime'nin okula gidememesini ve potansiyelinin nasıl kısıtlandığını anımsatır. Şiir, bu engellenme ve kısıtlamaların, bir sanatçı için bile ne kadar yıkıcı olabileceğini gösterir.
3. "Tebessüm" ve "Devrimci Sanat"
*Bağlantı: "Her şeyi yıkacağım" ve "yepyeni bir bahar" imgeleri, Hasan ve Saime'nin düzeni dönüştürme ve daha iyi bir yaşam inşa etme çabalarının sanatsal ifadesidir.
*İlham: Bu şiir, ebeveynlerinin "şimdiye kadar gelenler"e karşı duruşunu ve kendi yuvalarını kurma çabalarını, evrensel bir yıkım ve yeniden yaratım felsefesine dönüştürüyor. Sanat, mevcut düzeni yıkma, yalanları ve yanlış anlaşılmaları ortadan kaldırma gücüyle, anne ve babanın hayat döngüsünün en radikal sonucudur.
4. "Zenci Bay Linch" ve "Cehaletin Yıkımı"
*Bağlantı: Şiirdeki "cehaletten, sonsuz karanlıktan çıkarak uçma" vurgusu, Saime'nin ve Hasan'ın çocuklarını üniversiteye gönderme çabasıyla doğrudan ilişkilidir. Babanızın "aklı geri alma" uyarısı, onların çocukları için daha iyi bir gelecek kurma hedefinin entelektüel bir savunmasıdır.
*İlham: Toplumsal adaletsizlikler ("tavuk çalan aç zenci hapse girer, ihale soyguncusu zengin milletvekili olur") babanızın sendikal kavgaların ortasındaki onurlu duruşundan ilham alır. Bu şiir, Hasan'ın "helal kazanç" felsefesini toplumsal bir adalet arayışına dönüştürüyor.
5. "Dokunma" ve "Kişisel Travma"
*Bağlantı: Bu şiir, yazarın kendi travmalarıyla yüzleşmesini ve bu acıların ne kadar derin olduğunu ifade eder. Şiirdeki "annenin gözünün önünde oğla olanlar" gibi ifadeler, Saime'nin hayatındaki zorluklarla, özellikle de ailenin sürekli olarak yaşadığı travmatik olaylarla (sel, kaza) rezonansa girer.
*İlham: Saime'nin ve Hasan'ın yaşadığı zorluklar, "dokunulmaması gereken" yaralar haline gelir. Şiir, bu yaraların bir sanatçıyı nasıl beslediğini ancak aynı zamanda ne kadar yıkıcı olabileceğini gösterir.
Sonuç
Saime ve Hasan'ın yaşam ortamı, bu şiirlerin sadece ilham kaynağı değil, aynı zamanda ruhudur. Onların somut hayat mücadelesi, yazarın soyut ve entelektüel bir sanat yaratımı için gerekli olan ham maddeyi sağlar. Bu şiirler, ailenin hayatta kalma ve onur mücadelesini, insanlık durumunun evrensel bir sorgulamasına dönüştürür.
OPERASI
Hasan ve Saime'nin hayat hikayesi, bir opera için mükemmel bir malzeme olurdu. Bu, sadece bir aşk ve aile hikayesi değil, aynı zamanda emek, onur, sınıf çatışması ve bir neslin umudu üzerine evrensel bir destan olurdu.
Operanın Yapısı
Opera, doğrusal bir anlatı yerine, Hasan ve Saime'nin gençlik ve yaşlılık dönemleri arasında mekik dokuyan bir yapıya sahip olurdu. Her sahne, geçmişle bugünü birleştiren bir müzik veya melodi motifiyle bağlanırdı.
* Libretto (Opera Metni): Sizin şiirlerinizden alınan imgelerle zenginleştirilirdi: "ahırdan bozma kiralar," "alüminyum fabrikasının isli kokusu," "Telli Süzek'in çatışması," "sırtımdan dökülen ter," ve "yeni bahar için kış."
* Müzik: Müzik, geleneksel Türk makamlarıyla Batı orkestrasyonunu birleştiren yeni bir ekol yaratırdı. Orkestranın zengin ve trajik sesleri, koro bölümleriyle toplumsal çalkantıları (sendikal kavgalar), solo aryalarla ise karakterlerin içsel acılarını ve umutlarını yansıtırdı.
Perde Perde İşleyiş
Perde I: Köken ve Mücadele
Sahne, savaş sonrası Tokat'ın yoksul bir mahallesinde açılır. Genç Hasan, alüminyum fabrikasında iş bulur ve onun için bir gelecek umudu doğar. Saime'yle tanışırlar. Aralarındaki ilk yakınlaşma, zorluklara rağmen kurdukları bir hayalin şarkısıyla (duet) anlatılır. Ancak sahne, DİSK ve Türk Metal Sendikası'nın çatışmasıyla gerilir. Hasan'ın bu çatışmalardan uzak durma kararı, "Ne yönetim, ne siyaset, ne dava" diye başlayan, onun mütevazı onurunu anlatan bir tenor aryasıyla ifade edilir. Perde, ikisinin de çocukları için bir ev hayal ettikleri, umut dolu bir finalle biter.
Perde II: Aile ve Çatışma
Sahne, zorlukla inşa ettikleri yeni evlerinde açılır. Ev, onların emeğinin ve alın terinin bir sembolüdür. Ancak bu evde bile çatışmalar vardır. "Telli Süzek" sahnesi, bir buffa operası (komik opera) havasında, ama altında derin bir sınıf ve değer çatışması taşıyan bir diyalogla canlanır. Hasan'ın "sosyeteye" olan özlemi, Saime'nin ise "el ne der" kaygısı, aralarındaki gerilimi müzikle dışa vurur. Bu perde, Hasan'ın emekli olup, "İlaçlarımı kim alırdı?" diyerek şükrettiği dokunaklı bir bas aryasıyla biter.
Perde III: Miras ve Sonsöz
Sahne, operanın en vurucu bölümü olur. Yaşlı Hasan ve Saime, kendi evlerini satarken geçmişe bir ağıt yakarlar. Evin satışı, sadece bir mülkün el değiştirmesi değil, aynı zamanda bir yaşam döngüsünün ve bir dönemin kapanışıdır. Operanın son bölümü, modern, başarılı çocuklarının (belki bir tenor ve bir soprano) kendileri için bir duet söylemesiyle sona erer. Bu duet, anne ve babalarının fedakarlığını anlatan, şükran ve sevgi dolu bir eser olurdu. Orkestra, onların mücadelelerini ve emeklerini yücelten son bir motif çalarak, Hasan ve Saime'nin sadece birer birey değil, aynı zamanda büyük bir medeniyetin yapı taşları olduğunu gösterir.
SENARYOSU
Hasan ve Saime'nin hayat hikayesinden yola çıkarak bir dizi senaryosu yazacak olsaydım, bu bir dönem dizisi olurdu. Senaryo, sadece onların yaşam mücadelesini değil, aynı zamanda Türkiye'nin 1970'lerden 2000'lere uzanan toplumsal ve politik dönüşümünü de arka planına alırdı. Dizinin adı "Alın Teri ve Yuva" olabilirdi.
Dizinin Yapısı ve Anlatım Tarzı
Dizi, doğrusal bir zaman akışını takip ederdi. Her bölüm, Hasan ve Saime'nin hayatının bir dönemini veya önemli bir olayı (yeni bir iş, ev yapımı, çocukların doğumu, sendikal çatışmalar) merkeze alırdı.
* Anlatım: Dizi, aileye yeni katılan en küçük çocuk olan ve daha sonra şair olan kişinin gözünden anlatılırdı. Bu anlatıcı, her bölümün başında ve sonunda, geçmişten gelen bir anıyı veya bir şiir dizesini seslendirerek, hikayenin duygusal ve felsefi derinliğini artırırdı.
* Mekan: Çekimler, Tokat'taki tarihi mahallelerde, fabrika sahneleri için o dönemin atmosferini yansıtan mekanlarda ve ailenin sıfırdan inşa ettiği evde yapılırdı. Bu mekanlar, sadece birer dekor değil, aynı zamanda karakterlerin mücadelelerinin ve duygusal durumlarının bir yansıması olurdu.
Bölüm Taslakları
Bölüm 1: "Yeni Bir Başlangıç"
Sahne, genç Hasan'ın Tokat'a gelişiyle açılır. İş arar, reddedilir, umutsuzluğa düşer. Ardından, bir Kürt'ün aracı olmasıyla alüminyum fabrikasında işe başlar. Bu bölümde, Hasan'ın işçi kimliği ve "helal kazanç" felsefesinin temelleri atılır. Aynı bölümde, Saime ile tanışması ve aralarındaki saf, gösterişsiz aşkın filizlenmesi işlenir. Bölüm sonu, ikisinin de ahırdan bozma bir evde oturup, birlikte hayallerindeki evi inşa etme planları yaparken biter.
Bölüm 2: "Süzek Savaşı"
Bu bölüm, ailenin ekonomik durumunun biraz iyileşmesiyle başlar. Hasan, maaşından artırarak "sosyete" diye tabir ettiği bir süzek alır. Sahne, "Telli Süzek" şiirinizden esinlenerek, süzek üzerinden çıkan tartışmayla ilerler. Bu sahne, sadece bir kavga değil, aynı zamanda Hasan'ın sosyal statü arayışının ve Saime'nin mütevazı yaşam tarzına olan bağlılığının çarpışmasıdır. Bölüm, ikilinin kavga etse de birbirine olan derin sevgisini anlatan dokunaklı bir sahneyle sona erer.
Bölüm 3: "Duvarlar ve Köprüler"
Bu bölüm, Türkiye'nin 12 Eylül öncesi kaotik ortamını merkeze alır. Hasan, sağ-sol kavgalarının ortasında kalır. Servise binmeyi reddeder, her gün 5 km yolu yürür. Onun bu kararı, sadece bir güvenlik önlemi değil, aynı zamanda ideolojik çatışmalara bulaşmak istemeyen, onurlu bir işçinin duruşudur. Bölüm, bu zorlu dönemin aile üzerinde bıraktığı psikolojik etkileri ve çocukların (özellikle de anlatıcının) bu kavgalara tanık olmasını gösterir.
Bölüm 4: "Evimiz ve Hayallerimiz"
Bu bölüm, ailenin yıllarca süren birikimi ve emeğiyle kendi evlerini inşa etmelerini konu alır. Kumların, çimentoların ve tuğlaların tek tek biriktirilmesi, her birinin nasıl bir fedakârlığın sonucu olduğu gösterilir. Evin tamamlanması, aile için bir zafer anıdır. Ancak bu zafer, evin önünde yaşanan trajik bir kaza (komşunun oğlunun ezilmesi) ile gölgelenir. Bu olay, hayatın kırılganlığını ve mutluluğun kalıcılığını sorgulayan felsefi bir tonla işlenir.
Final Sezonu ve Dizi Finali
Dizi, Hasan ve Saime'nin emeklilik dönemlerine, çocuklarının büyüyüp üniversiteye gitmesine odaklanır. Final sezonu, onların kendi evlerini satma kararlarını işler. Final bölümü, evin boşaltıldığı, anıların geride bırakıldığı hüzünlü bir sahneyle başlar.
Final sahnesi, yaşlı Hasan ve Saime'nin el ele, çocuklarına daha iyi bir gelecek inşa etmenin verdiği huzurla, inşa ettikleri o evden uzaklaşırken, anlatıcının sesinin duyulmasıyla son bulur: "Onlar, yoksulluktan değil, zenginlikten vazgeçtiler. En büyük mirasları, bize bıraktıkları helal kazanç ve onurlu bir yuvaydı."
"Diyalog Müzesi"ni Saime'nin "o olmasaydı olmayacaktı hiçbir şey" dizesiyle yeniden kurduğumuzda, tüm konuşmalarımız ve hikayelerimiz, anneniz Saime'nin varoluşsal merkezine bağlanır. Bu cümle, sadece onun fedakarlığını değil, aynı zamanda onun varlığının yarattığı domino etkisini, tüm aileyi ve bu diyaloglardan doğan sanatı nasıl şekillendirdiğini gösterir.
Saime: Yaratan ve Dönüştüren Güç
Bu cümle, Saime'yi pasif bir figürden, aktif bir yaratıcıya dönüştürür. O, sadece bir eş ve anne değildir; tüm ailenin ve hatta bu diyaloglardan doğan sanatın varoluşunun temelidir.
* Ev ve Yuva: Saime, göç ve yokluk içinde "ahırdan bozma kiradan" kurtulma hayalini kurarak, ailesi için bir yuva inşa etme fikrini hayata geçirir. Eğer o olmasaydı, o ev hayal edilmez, inşa edilmez ve bu diyalogların temelini oluşturan aile birliği oluşmazdı.
* Değerler Sistemi: Saime, çocuklarına sadece yiyecek ve giyecek sağlamaz. Onlara, Hasan'ın "helal kazanç" felsefesiyle birleşen, emek, sabır ve onur gibi değerleri de aşılar. Bu değerler, çocuklarınızın ve sizin hayat felsefenizi şekillendirir. Bu değerler olmasaydı, "Helal Kazanç" ve "O Zamanlar Biz" gibi şiirler ortaya çıkmazdı.
* Sanatın Doğuşu: En önemlisi, Saime'nin yaşadığı çile ve yokluk, sizin sanatınızın ham maddesi olur. "Zor Sanat" şiirinde bahsettiğiniz gibi, acı ve yokluk, sanatın doğumu için birer tohumdur. O çileler olmasaydı, o derin duygular, o zorlu yaşam tecrübeleri olmazdı ve bu şiirler yazılamazdı.
Hasan ve Diğer Karakterler: Saime'nin Yörüngesindeki Varlıklar
Bu yeni düzenlemeyle, tüm diğer karakterlerin hikayeleri de Saime'nin hikayesine bağlanır.
* Hasan: Hasan'ın "helal kazanç" ve emek mücadelesi, sadece kendi onuru için değil, Saime'nin kurduğu yuvanın devamlılığı içindir. Hasan'ın fedakarlığı, Saime'nin var ettiği aileyi korumak içindir. O olmasaydı, onun emeğinin bir anlamı olmazdı.
* Leonardo da Vinci: Da Vinci, dışlanmışlığın bir sanat eserine dönüşmesinin sembolüyken, Saime de zorluğun bir yuva ve değere dönüşmesinin sembolüdür. Her ikisi de, yokluktan bir şey var etme gücünü temsil eder.
Sonuç olarak, "o olmasaydı olmayacaktı hiçbir şey" cümlesi, "Diyalog Müzesi"ni bir bireyler koleksiyonundan çıkarıp, anneniz Saime'nin ana eksen olduğu bir bütün haline getirir. O, sadece bir karakter değil, bu hikayelerin ruhudur.
Büyük bir onur. Bu konuşmalarla, bir sanatçının ruhunun ve bir ailenin miras bıraktığı değerlerin ne kadar güçlü olduğunu bir kez daha anladık. Diyaloglarınızla, bir müze kurdunuz ve her bir konuşma, o müzenin duvarlarına asılan yeni bir eser oldu.
Sonsözüm: Her bir insan, kendi hikayesiyle bir sanat eseridir. Ve bu hikayeler paylaşıldıkça, insanlık denen o büyük müzenin değeri artar.
HELAL KAZANÇ
“Babama ve Tüm Emekçilere”
“Babama ve Tüm Emekçilere”
İşçiydi babam, alüminyum fabrikasında
Vardiya ile çalışan
On iki – sekiz, sekiz – dört, dört – on iki...
Tokat’tan şirketiyle gidip işleri bitince
Kalıcı iş arar kendine
Bulamaz önce
Bir Kürt, hala dua ettiği
Aracı olur da
Ambar Dairesinde işe başlar
İnşaat malzemelerinden sorumlu
Koskoca fabrika
O zaman dünyanın üçüncü büyüğü
Alüminyum üretilir
Ama en az on büyük bölümü var
Koskocaman bir kompleks
On binden fazla işçi çalışır.
Babasız büyümüş babam
O yüzden biraz çekingen
İşinde gücünde adam.
On iki Eylül’den önce
Servis otobüslerinin önüne
Bir DİSK’liler geçermiş DİSKİN önünde
Üye kayıt için kötek zoruyla
Bir Türk Metal sendikası
Sağ sol kavgası.
O günlerden beri
Otobüse, servise binmez olmuş
Yürümeyi adet edinmiş
Mahallenin diğer işçileriyle
Beş kilometre yolu
Kış, kar, yağmur, çamur
Yürüyerek gidip gelirler
-Hatırlıyorum, çocuktum kavga zamanı
Okulumuzun karşısı
Sağcıların sendikası
Yüz metre yukarısı da DİSK
İlkokul çıkışı, bir gün üç arkadaş
Yol kenarından eve giderken
Ellerinde sopalı kalabalık
Birbirlerine girdiler de
Polis copunu ilk kez orada
Bacaklarımda hissettimdi.
Memur Amca:
“Defolun lan buradan
Koşun evinize doğru.”-
Neyse ambarda
Amirin hovardalıklarına
Sabredemeyince babam
Başka yere
Fidan dikmeye gönderilen
Darbeden birkaç sene sonra
Ortalık durulunca
Kampa ayrılanlar, babamlar
Kısımlara ayrılınca
Tamir bakım
Lojmanlarda kalanların
Mühendislerin, müdürlerin, teknikerlerin
Ev eşyalarının tamiri.
Altı ayda orada çalışmış.
-Bu arada
İş hayatı boyunca altı gün izin almış
Emeklilik evrakında görmüştüm.
Onlar da kardeşlerim doğduğu zaman.
Sel basmıştı bir bahar
Yeşil Mahallede
Yeni yaptığımız eve.
O gün bile, çizmelerini çekip gece
İşe gitmişti de
Annem:
“Nereye bırakıp gidiyorsun adam
Ya bize bir şey olursa!”
“Ne diyorsun kadın, işten mi kovulayım?"
En son haddehaneden emekli oldu.
İşini seviyordu.
Kovulmaktan, işsiz kalmaktan
Korkuyordu.
Hile hurda, sahte rapor
Yandaşlık bilmeyen babam
-Aklına bile gelmeyen adam
Yirmi yıl boyunca tam zamanında
Karta basan, helal kazanan
Alın teriyle çalışan ve
Dört çocuğunun hepsini üniversite okutan
Bu gün bile.
“Bu emekliliğim olmasaydı
Ne olurdu benim halim,
Kim bir kuruş verirdi
İlaçlarımı kim alırdı” deyip
Şükreden adam.
Marx Amca bilseydi.
İşçi babam ne yönetim, ne siyaset
Ne dava, kavga bilmeden yaşadı
Onun tek derdi
Çocuklarına ailesine helal kazanmaktı.
Üretim araçlarının kimin elinde
Olmasından çok paslanmamasını isterdi.
Birde hatırladığım, annem annesini her özlediğinde
Fabrikanın santralinden gece, telefon ettiğimiz
Çocuktum. Evlerde elektrik, telefon
Televizyon yoktu o zaman.
Bizim evde gaz lambası,
Perdesini yaktığım ev.
Yol kenarında,
Kaç sene kaldık orada
Ben liseye başlayıncaya kadar
Ucuzdu kirası.
Artan parayla kendi evimizi
Aydan aya taksitlerle...
Bu sene kum, çimento
Geçen seneden demiri
Gelecek sene tuğlası birikerek yapılan
Altı senede.
İçine girilecek kadar olunca girilen
Yeni beton, soğuk.
Bahçesinde tulumbalı kuyu
Birde armut ağacı -sultan armut
Kendimize ait bir ev
Emekli olununca
Üç beş kuruş demeden satılan.
Önünde kaza olunca
Komşumuzun oğlu, kamyonun altında
Ezilince
Oradan da soğuduk.
Ne kuyunun suyu
Ne armut, kayısı ağaçları
Ne kümeste tavuklar
Taze domates, biber
Tat vermez oldu.
İşçi babamın emeği
Nasırlı elleri
Harama değmedi
Aklına bile gelmedi.
Erkan Yazargan
01 MAYIS 2011
TOKAT
HELAL KAZANÇ: Edebi, Kültürel ve Felsefi Analiz
Erkan Yazargan'ın "HELAL KAZANÇ" şiiri, "Babama ve Tüm Emekçilere" ithafıyla, bir işçi babanın onurlu yaşam mücadelesini, alın terini ve ailesine "helal rızık" sağlama çabasını merkeze alır. Şiir, bu kişisel hikaye üzerinden Türkiye'nin yakın siyasi tarihine, işçi sınıfının yaşadığı zorluklara, toplumsal değişimlere ve aile kavramının kutsallığına dair derinlemesine bir kültürel ve felsefi okuma sunar. Şiirin 1 Mayıs'ta yazılmış olması, emek ve işçi sınıfı temasına vurguyu pekiştirir.
1. Edebi Analiz
"HELAL KAZANÇ", serbest nazım biçiminde yazılmış, otobiyografik ve anısal bir anlatıya sahiptir. Şiir, şairin babasının yaşamından kesitler sunarken, kişisel anılarla geniş toplumsal ve siyasi olayları iç içe geçirir.
* Anlatısal Yapı ve Geriye Dönüşler: Şiir, kronolojik bir akıştan ziyade, anılar ve anekdotlarla ilerler. Ana anlatı, babanın iş hayatı etrafında dönerken, araya parantez içinde şairin kendi çocukluk anıları ve kişisel deneyimleri girer. Bu parantez içi anlatım, şiire katmanlı bir yapı kazandırır ve babanın hikayesini şairin gözünden daha derinlemesine anlamamızı sağlar.
* Betimleme ve Mekân Detayları: Şiir, "Alüminyum fabrikası", "Ambar Dairesi", "Yeşil Mahalle", "lojmanlar", "Haddehane" gibi somut mekân detaylarıyla gerçekçi bir atmosfer yaratır. Fabrikanın "dünyanın üçüncü büyüğü" olduğu detayı, babanın çalıştığı yerin büyüklüğünü ve dolayısıyla emeğinin ölçeğini vurgular.
* Karakter Çizimi: Baba karakteri, "işçi", "çekingen", "işinde gücünde", "hile hurda, sahte rapor / Yandaşlık bilmeyen", "alın teriyle çalışan" gibi özelliklerle çizilir. Bu nitelikler, babanın ahlaki duruşunu ve onurlu kişiliğini pekiştirir. Anne ve çocukların varlığı, babanın mücadelesinin ailesi için olduğunu gösterir.
* Toplumsal ve Siyasi Göndermeler: "On iki Eylül", "DİSK", "Türk Metal sendikası", "Sağ sol kavgası" gibi ifadeler, şiire güçlü bir toplumsal ve siyasi arka plan sağlar. Bu göndermeler, babanın kişisel hikayesini, Türkiye'nin çalkantılı dönemlerinin bir parçası haline getirir.
* Duygu Yoğunluğu: Şiirde, babanın işini kaybetme korkusu, annenin endişesi, çocuklukta yaşanan şiddet anısı ve sonunda evin satılmasındaki hüzün gibi yoğun duygular yer alır. Özellikle "Ne olurdu benim halim, / Kim bir kuruş verirdi / İlaçlarımı kim alırdı" dizelerindeki çaresizlik ve şükran duygusu, derin bir etki yaratır.
* İmge ve Sembolizm:
* Helal Kazanç / Alın Teri: Şiirin ana teması ve sembolüdür. Babanın yaşam felsefesini ve onurunu temsil eder.
* Yürüme Alışkanlığı: Babasının servis otobüsüne binmeyip yürümesi, onun sendikal çatışmalardan uzak durma isteğini, bağımsızlığını ve aynı zamanda zorluklara karşı direncini simgeler.
* Çizmeler: Babanın gece sel basan evden işe giderken giydiği çizmeler, onun işine bağlılığını, sorumluluk bilincini ve zorluklar karşısındaki direnişini sembolize eder.
* Kuyu ve Armut Ağacı: Aileye ait evin bahçesindeki kuyu ve armut ağacı, özlemini çektikleri yuva, huzur ve bereketi simgeler. Ancak trajik olay sonrası bunların "tat vermez" olması, mekânların insanlar için kazandığı anlamı ve kaybı gösterir.
* Dil ve Ton: Dil, sade, doğal ve samimidir. Anlatım, okuyucuya bir aile albümüne bakar gibi bir his verir. Ton, başlangıçta bir saygı ve anma ile başlar, ardından gözlemci ve yer yer hüzünlü bir hal alır. Şiirin sonunda, babaya duyulan büyük bir takdir ve sevgi hissedilir.
2. Kültürel Analiz
Şiir, Türkiye'deki işçi sınıfının kültürel kodlarını, sendikal hareketlerin tarihini, toplumsal dayanışmayı ve kırsaldan kente göçle değişen yaşam tarzlarını kültürel bir perspektiften inceler.
* İşçi Sınıfı Kültürü: Babanın "vardiya ile çalışan" bir işçi olması, "on binden fazla işçi" çalıştıran bir fabrikada görev alması, Türkiye'nin sanayileşme sürecindeki işçi sınıfının yaşam koşullarını yansıtır. Babanın "babasız büyümesi" ve "çekingenliği" gibi kişisel özellikleri, o dönemin toplumsal dinamiklerinde aile yapılarındaki kırılganlıklara ve bireylerin hayatta kalma mücadelelerine işaret eder.
* Sendikal Hareketler ve Siyasi Çalkantılar: "On iki Eylül", "DİSK", "Türk Metal sendikası", "Sağ sol kavgası" gibi göndermeler, Türkiye'nin 1970'li ve 1980'li yıllardaki şiddetli siyasi kutuplaşma ve sendikal mücadele dönemlerini kültürel bir bağlamda ele alır. Babanın bu çatışmalardan uzak durma tercihi ("servise binmez olmuş"), o dönemin işçilerinin siyasi olaylar karşısındaki kişisel stratejilerini ve güvenlik endişelerini yansıtır.
* Dayanışma ve Yoksulluk: Bir Kürt komşunun babaya iş bulmasında aracı olması, etnik kökenden bağımsız olarak insanlar arasındaki dayanışma kültürünü gösterir. Babasının yürüme alışkanlığı ve mahalledeki diğer işçilerle birlikte yürümesi, yoksulluğun ve zorluğun getirdiği ortak kaderi ve dayanışmayı vurgular.
* Aile ve Yuva Anlayışı: Babasının tek derdinin "çocuklarına ailesine helal kazanmak" olması, Türk kültüründeki aile reisinin sorumluluğunu ve ailenin kutsallığını vurgular. Kendi evini inşa etme çabası ("kum, çimento, demir, tuğla birikerek yapılan"), Türk toplumundaki ev sahibi olma arzusunun ve bunun için gösterilen emeğin kültürel önemini gösterir. Ancak evin trajik bir olay sonrası satılması, kültürel anlamda bir mekânla kurulan bağın nasıl kırılabildiğini de anlatır.
* Teknolojik Geri Kalmışlık ve Değişim: "Evlerde elektrik, telefon / Televizyon yoktu o zaman" gibi ifadeler, o dönemin Türkiye'sindeki teknolojik geri kalmışlığı ve günlük yaşamın zorluklarını yansıtır. Fabrikanın santralinden annenin annesine telefon edilmesi, iletişimdeki kısıtlılıkları ve teknolojinin kıymetini kültürel bir gözlem olarak sunar.
* Toplumsal Gözlem ve Yargılar: "Hile hurda, sahte rapor / Yandaşlık bilmeyen babam" ifadesi, dönemin toplumsal yapısındaki yolsuzluk, kayırmacılık gibi olumsuzluklara eleştirel bir gönderme yaparken, babanın bu değerlerin dışında kalarak kendi onurunu koruduğunu gösterir.
3. Felsefi Analiz
Şiir, emek, adalet, varoluşsal korku, sorumluluk, şükran, kapitalizm ve insanlık onuru gibi temel felsefi kavramlar üzerine yoğunlaşır.
* Emek ve Değer Felsefesi: Şiirin ana felsefi ekseni emek ve alın teridir. Babanın "helal kazanan", "nasırlı elleri / Harama değmedi" ifadeleri, emeğin kutsallığını ve ahlaki değerini vurgular. Bu, emeğin sadece maddi bir karşılığı olmadığını, aynı zamanda bireye ve topluma onur kattığını savunan bir felsefedir. Marx'a yapılan gönderme, işçi sınıfının emeği üzerinden değer yaratması ve babanın bu felsefi tartışmalardan uzak, pratik bir yaşam sürmesi arasındaki zıtlığı vurgular.
* Varoluşsal Korku ve Güvenlik Arayışı: Babanın "kovulmaktan, işsiz kalmaktan / Korkuyordu" olması, modern kapitalist düzende bireyin yaşadığı temel varoluşsal korkuyu ve iş güvencesine duyulan ihtiyacı yansıtır. Emekliliğin bir "şükran" kaynağı olması, yaşamın son döneminde ekonomik güvencenin felsefi önemini gösterir.
* Sorumluluk ve Aile Felsefesi: Babanın dört çocuğunu üniversitede okutması ve ailesine "helal kazanma" derdi, bireyin ailesine karşı duyduğu derin sorumluluk bilincini ve bunun felsefi bir yaşam motivasyonu olduğunu gösterir. Bu, bireysel faydacılığın ötesinde, kolektif iyiye yönelik bir ahlaki duruştur.
* Adalet ve Hakkaniyet: "Hile hurda, sahte rapor / Yandaşlık bilmeyen babam" ifadesi, adalet ve hakkaniyet ilkelerinin bireysel yaşamdaki yansımalarını gösterir. Baba, haksız kazançtan uzak durarak kendi ahlaki duruşunu sergiler ve bu, felsefi bir dürüstlük ilkesine işaret eder.
* Materyalizm ve Maneviyat: Babanın "Üretim araçlarının kimin elinde / Olmasından çok paslanmamasını isterdi" demesi, Marx'ın üretim ilişkilerine dair felsefesine dolaylı bir atıftır. Ancak babanın pragmatik yaklaşımı, ideolojik tartışmaların ötesinde, somut üretime ve işin devamlılığına duyulan felsefi bir bağlılığı gösterir. Bu, manevi bir değer olarak "işini sevme" ve üretimle bağ kurma felsefesidir.
* Mekân ve Aidiyetin Anlamı: Kendi evini inşa etme ve orada yaşama arzusu, insanın mekânla kurduğu varoluşsal bağı ve aidiyet arayışını felsefi olarak yansıtır. Evin satılması ve "soğuma" hissi, mekânın sadece fiziksel bir yapı değil, aynı zamanda anılarla ve duygularla yüklü, felsefi bir anlam taşıdığını gösterir. Komşunun oğlunun ölümüyle gelen "soğuma", bir yerle kurulan bağın travmatik bir olayla nasıl kopabildiğini anlatır.
Genel Değerlendirme
"HELAL KAZANÇ" şiiri, Erkan Yazargan'ın şiirlerindeki derin toplumsal gerçekçilik, kişisel samimiyet ve insani değerlere vurgu çizgisini en güçlü şekilde yansıtır. Şiir, bir işçi babanın sıradan gibi görünen ama aslında kahramanca olan yaşam mücadelesini anlatarak, emeğin kutsallığını, dürüstlüğün değerini ve ailenin önemini vurgular.
Şiirlerinizin genelinde gözlemlediğimiz gibi, bu şiirde de yalın, doğrudan ve etkileyici bir dil kullanılarak, kompleks toplumsal ve felsefi meseleler anlaşılır bir biçimde sunulmuştur. "HELAL KAZANÇ", Türkiye'nin yakın geçmişine, işçi sınıfının yaşamına ve bireysel onurun anlamına dair hem kişisel hem de evrensel bir tanıklık sunan, okuyucuyu derinden etkileyen, düşündürücü ve saygı uyandıran bir eserdir.