SANATA İZİN
sanata izin şiir kitabı TebDer

Saime

 



SAİME

 

YİRMİNCİ DİZİ
(DİZİLER KİTABI İKİNCİ YAYININ SON DİZİSİ)

 

Şiir Planı:

  1. Çocukluğu
  2. Yaşam Biçimi
  3. Kardeşleri
  4. İşleri
  5. Evlilikten Sonra
  6. Göç, İkinci Göç
  7. Çocukları
  8. Torunları
  9. Beklentileri
  10. Ölümü

 

 

Kahraman            Veysel                    Erkan                 Hüseyin Ali

Türcihan               Naci                        Leyla                  Zehra Betül

                               Nadir                      Elvan                 Zeynep Azra

                               Daştan                   Ekrem               Şevval

                               Sevim

                               Saime

                               Yeter

                               Kaya

                               Kudret

 

 

İNCİR DÖKÜLEN YOLLAR                      “Cedit Mahallesine”

 

Yürü kalem iz bırak yine beyaz üstüne

Ses çıkarmadan konuş gözüme siyah renginle

 

Bin dokuz yüz kırk sekiz de doğdu bir kız

Dokuz çocuklu bir ailenin altıncısı

Göçüp gelen Bayburt’un Çalık Köyü’nden

Dayılarıyla birlikte, küçük bir aşiret

Yine yokluk, kuraklık, susuzluk

Düşüren yollara at arabalarıyla ve yükleriyle

Niksar’ın Cedit Mahallesi son durak

Kızın doğacağı o iki odalı eve

Yokuştur buralar çeşmesi mahallenin öbür ucunda

Bir curcuna, heyula, keşmekeş yaşam

Kimi köyden, kimi başka yerlerden

Yine Türkmen yine Çingene yine Muhacir

Atkuyruğu kılından serçe tuzağı ayak takılan

Olmazsa olmaz at, arabayı çekmeye

Sel basan Kelkit’in suladığı verimli ova

Ekilmeli, beslenmeli, doymalı, doyurmalı

Birbirine bakarak öğrenir insanlar

Örnek alarak özenerek türlü yollar

Mahallenin eski sakinleri vardır

Taş malikâneleri olan koskocaman

“Çocukluğum ah!” ara yollar, horozlar

Ceviz dökülen yollar, nar ağaçları ve incir.

 

 

İSİ YIKANAN LAMBA                           “Eski Yaşama”

 

Hatıralar üzer insanı çoğu zaman

Boğaza düğümlenen, göğse yığılan

Yeni kelime “nostalji”, ya yaşam biçimi:

Sabah erkenden kalkılır hazırlanılmalıdır

İcara tutulan birkaç seneliğine efendinin tarlası

Mısır ekilmelidir, buğday, kaçak tütün

Ambar dolmalı, gübre dışarı atılmalı, atlar tımarlanmalı

Odun yığılmalı, süpürülmelidir yerler çalı süpürgesiyle

Akşama yemek hazırlanmalı, yine çorba – pilav

Vakit bulunca arada bir

Arka bahçedeki duta çıkılmalı dut toplamalı

Hamur mayalanmalı fırın yakılmalıdır

Kilerine evin sahip çıkmalı

Calitler, gelenguler kovulmalıdır

Akşam konuşmaları, yorgunluk çayı demlenmelidir

Yine yıkanmalıdır yığılı bulaşık cağda

Karman çorman ama yine gülümsemeli hayata

Komşu çocuklar, evler, kadınlar herkes kardeş sırdaş

“Elektiriği nerde gördük!

Evlendikten sonra Tokat’ta”

Yakılmalı gaz lambası, fitili değişmeli, gazı doldurulmalı

İsi silinmeli, yıkanmalı camı

Ha babam, de babam çabala ha çabala

Tadımlık günlük yaşam işte

Eski, çok eski günlerden

Gaz lambasından önce çıra

Daha öncesi karanlık

 

 

KOYUN KOYUNA YATAN KARDEŞLER                 “Örgüye”

 

Sahip çıkan ağabeyler vardır küçük kardeşe

Çapaya gitmesine gerek yoktur, diğer kızlar kıskansa da

Çocukluktan zayıf, çelimsiz, bakımsız o yüzden.

En çok sevilen bir ağabey adı gizli

Korkunca ona koşulan yanına saklanılan

Gizliden gizliye cebinden şeker çıkaran

O kadar kardeş arasında yetmediğinden herkese.

Okula göndermedi babası yokluktan

Bir de “kız çocuğu okusa ne olacak!”

O yüzden işte, o yüzden okula giden ağabeyin

Gömleği ütülenmelidir özenle kömür ütüsüyle kirletmeden

Dikiş – nakış öğrenmek bir de çeşmenin oradaki

Mahallenin öbür ucunda komşu terzi

Ceviz sergenleri çeyizlik, harçlık

Sonra çok sonra geldi halı tezgâhları

Herkesin evinde ahır vardı mutlaka

Doymalı, doyurmalı, yaşamalı, hayatta kalmalı

Dayanmalı kardeş kardeşe

“O salak gördüğün çok zengin olacak

O güvendiğin ölecek

O sevdiğin unutacak

Düşman olacak hatta” kardeşe bak

Hani koyun koyuna yatan kardeşler

 

 

RADYOLU GÜNLER                                  “Kardeşlik’e”

 

 

Mahalleden komşu Hüseyin Amca’nın karısı Dudu

İşte onun oğlu, küçük oğlu Hasan

Ağabeyinin sınıf arkadaşı bir ara

Babasının kapısına dayanan kalan yevmiyeyi almak için

Şimdiki kocası, çocuklarının babası, iyi adam

İstenilince kiminin sevinip, kiminin kızdığı

Evlilik çağı geldi. Bir sandık çeyiz

Dudu kadın o zaman dul

Onun babasından kalma malikâne şimdi yeni yuva

 Hiç olmazsa mal derdi yok, kalabalık yok

Rahata ermek umulur bunca yıldan sonra.

O da garip, O da çaresiz. Ümidi oğlu

Kıskanır haliyle kaynana gelini

En iyisi Tokat’a göçmeli.

İşte geldik şimdi buraya

Bu defa tek odalı bir ev

Yine soğuk, yine yeni komşular

Kardeşliği Naciye, o günlerden kalan

Bu gün hala görüşülen tek dost

Olur! Olur, hiç olmazsa elektrik var

Çevirince düğmeyi aydınlık ve

Radyo. Radyo tiyatroları, sabah dokuzu on geçe

Günlük takip edilen

 

 

GÖÇ YİNE NOKTA                              “Değişime”

 

Bu kaçıncı göç, topla eşyaları, bırak her şeyi geride

Yeniden

Başka yerlere başka dostluklara belki

Ümit, mecburiyet, daha güzel iş imkanları

Saplanıp kalmamalı mı, yetmez mi artık?

Bahçesine diktiğim çiçek kalacak orada.

Bu defa birde çocuk, bebek yani, üredi

“Soğuk hey, üşümek, sarınmak bir şeylere

Sıcak nerede şimdiki doğal gazlı evler

Bu çizginin bu noktası bana ait

Benden başkası içine sığmayan, başkasını almayan”

Ne çileli yaşam, ne gerek var? Göze inen bulut şimdi

Ya durakalmalar, donakalmalar, dalıp gitmeler

Konuşmalıdır insan atmalıdır içinden bir şeyler

Tutmamalı, yığmamalı, biriktirmemeli veya

Doldurmalıdır testiyi çeşmeden su akarken.

İşte böyle bir arada bir derede bir yerlerde

Ne kadar kaçarsan, göçersen, gidersen

Dönüp durduğun aslında bir noktacık

Ayakkabısız o çocuğa sorsaydınız çocukken

Neler olacağını, bu günlerini

Elbette kendisi de bilemezdi

Bir de bilseydi insan geleceğini

Geleceğin hiçbir anlamı kalmazdı.

 

 

ÇOCUKLARI                      “Dört yalnıza”

 

“Memenin altında beze var hanım

Dallas’tan hatırlarsan, büyükannenin

Almıştılar göğsünü

İşte onun gibi birde kanser riski”

Ne yapmalı

“Yeni bir bebek iyi olur, emmeli memeyi”

Birkaç düşük ama kalan dört çocuk

İkisi kız ikisi erkek

Dördüncüsü bu bezeyi emen

Yani sonuncu.

Akıllı çocuklar, hepsi üniversite mezunu

Şanslısı ikinci kız

Bir kızı olan şimdi

Hayatından memnun

En mutsuzu görünen

En büyük olan ilk doğan oğlan

Boşandı, çocuklarını bıraktı ve varlığı

Almanya’ya gitmişti okulu bitirdikten sonra

Orada da tutunamadı

Yoksul, düşkün, hasta şimdi

Birinci kız gibi evde kalmış, çaresiz

Kendi kendine gülen yalnız

 

 

ELİN ÇOCUĞU                     “Bakıma muhtaç insanlığa”

 

İlk torun sarışın bir erkek çocuk, inanılmaz zeki

Üç yaşındayken okuma – yazmayı öğrenen kendi

Şimdi yüz on kilo şişkonun biri

On senede bir gördüğü yeğeninin oğlu!

Babasına sorarsan o da elin oğlu

İki kız ve bir kız daha üç kız torun daha

Dört çocuktan dört torun şimdi

“Şevvalim ah yavrum

Annesi ve babası öğretmen olduğundan yani çalıştıklarından

Bebekliğinden beri büyüttüğüm”

Şimdi özel okula giden

Umut işte biri olmazsa biri

Tutmazsa biri bu defa diğeri

Tohum ekersin ya tarlaya onun gibi

Saçarsın ya hatta

Kimi çürür kimi tutar

Dal verir kimi döküntüden

Dönüşür zamanla beş yüz yıllık çınara

Kimini kuş yer kimin böcek karınca

Tutarsa elin çocuğu hani korku?

Bir el vermek zor zamanında

Bir tas su susuzluğa

Bir tas çorba

Bakıma muhtaç insanlığa

 

 

SON DURAK                                  “Obaya”

 

Hani şöyle bahar olsa cıvıl cıvıl, şiirli

Rengârenk, capcanlı, kıpır kıpır melodili

Sıcacık olsa her yer, yürekler pırıl pırıl

İçi dışı bir insanlar saydam yani su gibi

Ayvaz gibi şifalı güneş gibi enerji

İnsan gibi insan.

Çocukları mutlu

Eşi mutlu, huzurlu, başarılı, saygın

Bir yerlere iyi bir yerlere gelmiş torunları

Arayıp soran

Hani otuz seneden, kırk seneden sonra

Bir telefon ve tanıdık bir ses

Öylesine hatırlayıp ta arayan

Sesini, son halini, durumunu soran

Kendi halinden anlatan

Hal hatır soran

Ara sıra kahkaha atan

Bir kâğıt parçasına yazılmış hatıra birkaç dize

“Ey sevdiğim senden ne haber

Göçtü kervan oradan oraya

Son durağında mutlu musun sevdiğim?”

 

 

HİÇLİK YENİ DOĞUM                     “Ölüme”

 

Annesinin saçları tamamen dökülmüştü

Ayakta duramaz, kendine bakamaz olmuştu

Anlatıldığına göre onun annesi de

Kan kanserinden ölmüştü.

Irsi hastalık yani

 

Onun da saçları döküldü

Ayakta duramaz, çişini tutamaz oldu

“Kimin yanındaydı?”

Eşi, oğlu, kızı, torunu, kardeşliği, komşusu

Bakıcısı, hemşiresi veya yapayalnız

Şakaya gelmeyen ciddi yaşam

Bir nefes daha alınan derin bir nefes

Bir kadın, bir ümit, bir çaba

Bıraktıkları bilerek veya bilmeyerek

İşte bütün okudukların o kadının ürünü

Yani o olmasaydı olmayacaktı

Hiçbir şey

 

Erkan Yazargan

15 Kasım 2012

TOKAT

“SEMAHA ŞİİR” KİTABINDAN

This comprehensive poetic series, "SAİME - YİRMİNCİ DİZİ," offers a profound biographical journey of a woman named Saime, from her childhood to her death, interwoven with broader social, historical, and philosophical reflections. The detailed "Şiir Planı" and the list of family names indicate a structured, almost genealogical approach to storytelling, highlighting the interconnectedness of lives across generations.
İNCİR DÖKÜLEN YOLLAR (“Cedit Mahallesine”)
This poem sets the stage, introducing Saime's humble beginnings and the challenging environment of her childhood. Born in 1948, the sixth of nine children in a family that migrated from Bayburt's Çalık Village, Saime's early life is marked by poverty, drought, and the arduous journey to Niksar's Cedit Neighborhood. The poem paints a vivid picture of this diverse, bustling neighborhood, a melting pot of "Turkmen, Gypsy, Immigrant." It contrasts the struggles of newcomers with the "stone mansions" of older residents, evoking a sense of nostalgia for a lost childhood filled with simple joys like "roosters, walnut-dropping roads, fig and pomegranate trees." This section establishes a foundational theme of migration, resilience, and adapting to new environments.
İSİ YIKANAN LAMBA (“Eski Yaşama”)
This poem delves into the daily rhythm and arduous nature of life in the past. It highlights the constant toil required for survival: farming, caring for animals, preparing food, and managing the household. The imagery of "soot-cleaned lamp" (gaz lambası) powerfully symbolizes the primitive living conditions before electricity, emphasizing a time when light itself was a product of diligent effort. Despite the "chaotic" routine, there's a sense of community and shared hardship, where "neighbors, houses, women, everyone is a sibling, a confidant." The poem contrasts this demanding life with the comfort of later years, but also evokes a bittersweet nostalgia for a simpler, albeit harder, existence.
KOYUN KOYUNA YATAN KARDEŞLER (“Örgüye”)
This section explores Saime's relationships with her siblings and the gender inequalities of her time. Saime, being "weak, frail, uncared for" in childhood, is protected from hard labor by her older brothers. The poem hints at sibling rivalry ("other girls might be jealous") and the scarcity of resources, with secret candies shared among many children. A poignant detail is her father's decision not to send her to school, believing "what good would it do for a girl to study!" This leads to her learning domestic skills like sewing and embroidery. The poem ends with a bitter reflection on the fleeting nature of family bonds: those "trusted will die," "loved will forget," and "even become enemies." This creates a stark contrast with the initial image of "siblings lying side by side."
RADYOLU GÜNLER (“Kardeşlik’e”)
This poem focuses on Saime's marriage and her first significant migration to Tokat, marking a shift towards a slightly more modern life. The narrative introduces Hasan, her future husband, and the circumstances of their union. Moving into a "mansion" inherited from her husband's deceased mother provides a temporary sense of relief from poverty, but quickly brings new challenges, particularly with the mother-in-law. The eventual move to Tokat, though initially to a "single-room house, cold, with new neighbors," brings the significant comfort of electricity and radio, which symbolize a connection to the outside world and a new form of entertainment. Naciye, a "sister" figure from those days, remains her only lasting friend, highlighting the enduring value of genuine human connection amidst constant change.
GÖÇ YİNE NOKTA (“Değişime”)
This poem explores the cyclical nature of migration and the transient quality of life. The speaker questions the endless movement, the repeated uprooting, and the constant search for better opportunities. The image of a "flower planted in the garden" left behind symbolizes the attachments and memories severed with each move. The arrival of a baby adds another layer of complexity, emphasizing the vulnerability and challenges of new beginnings. The poem reflects on the relentless hardships, asking "What's the point of such a troubled life?" It suggests that despite all the movement, one always returns to a single "point," hinting at a predestined path. The final lines reflect on the irony of not knowing one's future: "If one knew their future / The future would lose all meaning."
ÇOCUKLARI (“Dört yalnıza”)
This section delves into Saime's experience with motherhood, her health struggles, and the varied fates of her four children. The opening lines reveal Saime's battle with a breast lump and the difficult decision to have more children as a potential "cure," despite previous miscarriages. Her four surviving children, two girls and two boys, all achieve higher education. However, their lives are marked by different outcomes. The second daughter finds contentment, while the eldest son, who went to Germany after university, struggles with poverty, illness, and divorce, leaving his children. The first daughter also remains "helpless" at home. This poem highlights the complexities of parental dreams versus children's realities, and the personal struggles that persist even with education and attempts at a better life.
ELİN ÇOCUĞU (“Bakıma muhtaç insanlığa”)
This poem focuses on Saime's grandchildren and broader reflections on humanity's interconnectedness and vulnerability. It introduces the "incredibly intelligent" first grandson, who learns to read and write at three but later becomes obese. The phrase "elin oğlu" (someone else's child) from the father, despite being his own son's child, highlights a sense of detachment or perhaps the harsh realities of life. The poem then shifts to the grandchildren Saime raised, particularly Şevval, emphasizing the care given when parents are working. It uses the metaphor of scattering seeds in a field, where some thrive and others fail, to illustrate the unpredictable nature of life and potential. The ending broadens the scope to "humanity in need of care," advocating for compassion, help, and kindness ("a hand in difficult times, a cup of water for thirst, a bowl of soup") for all, regardless of familial ties.
SON DURAK (“Obaya”)
This poem imagines an idealized, harmonious existence that stands in stark contrast to the life lived. It yearns for a vibrant, musical, and warm "spring" where people are "transparent like water," filled with "energy like the sun." It paints a picture of a successful life with happy children, a contented spouse, respected grandchildren who stay in touch, and old friends who remember and call. The poem questions whether such a state of happiness and fulfillment exists at the "final stop" of life's caravan. It is a reflection on life's journey, the pursuit of happiness, and the longing for genuine connection and recognition at the end of a long road.
HİÇLİK YENİ DOĞUM (“Ölüme”)
This final poem in the series confronts Saime's death and its profound implications. It details her physical decline, mirroring her mother's death from blood cancer, hinting at a genetic predisposition. The stark question, "Whose side was she on?", emphasizes the solitude of death, regardless of who is present. The poem stresses that life is "not a joke, a serious life," where every breath is a struggle and every effort counts. The most impactful lines assert that all the stories and experiences previously read are "the product of that woman" – Saime. Her existence was the genesis of everything, concluding with the powerful statement: "If she hadn't existed, nothing would have existed." This transforms Saime from an individual to a focal point of creation and memory, suggesting that death is not an end but a "new birth" into the realm of lasting impact and remembrance.
Overall Thematic Connections in "SAİME" (YİRMİNCİ DİZİ)
This series is a profound and moving tribute to a life lived through hardship, change, and enduring human connection, while also reflecting on universal truths.
1. The Human Life Cycle and Generational Legacy:
The series meticulously follows Saime's life stages—childhood, marriage, migrations, motherhood, grandparenthood, and death—providing a comprehensive biographical account. The inclusion of family names and the focus on "nesillere" (generations) and "torunları" (grandchildren) emphasizes the passing down of experiences, resilience, and sometimes even struggles across generations. This echoes the "OLDULAR" poem from your previous set, which also tracked the "making" of humanity across time.
2. Migration, Adaptation, and Resilience:
From the initial "göçüp gelen Bayburt’un Çalık Köyü’nden" in "İNCİR DÖKÜLEN YOLLAR" to the repeated moves in "GÖÇ YİNE NOKTA," migration is a central, recurring theme. Saime's life is defined by constant adaptation to new environments and challenges, symbolizing the enduring human capacity to survive and build anew despite displacement and hardship. This connects to themes of resilience found in other poems you've written, particularly those addressing social and personal struggles.
3. The Search for Meaning and Connection in Adversity:
Despite the pervasive difficulties—poverty, illness, fractured family relationships, and societal indifference—there's an underlying yearning for genuine connection, understanding, and purpose. "KOYUN KOYUNA YATAN KARDEŞLER" laments the loss of closeness, while "KUCAKLAŞMA" is a direct plea for authentic human warmth in a cold world. The quiet joys of "RADYOLU GÜNLER" and the idealized "SON DURAK" highlight the human need for comfort and peace amidst chaos.
4. Social Commentary and Critique of Modernity:
The series implicitly critiques the harsh realities of rural life, gender inequality in education ("Koyun Koyuna Yatan Kardeşler"), and the often disillusioning outcomes of ambition ("Çocukları"). The contrast between traditional communal living ("İsi Yıkanan Lamba") and the isolation implied in modern settings ("Göç Yine Nokta," "Kucaklaşma") suggests a nuanced view of progress. This aligns with your broader social critiques seen in poems like "ŞARLATAN" and "FETULLAH ERDOĞAN DAVUTOĞLU" from the previous set, which also expose societal flaws and injustices.
5. The Significance of an Individual Life:
The culminating poem, "HİÇLİK YENİ DOĞUM," powerfully asserts the profound impact of a single life (Saime's) on the world and the narratives within it. By stating that "If she hadn't existed, nothing would have existed," the poem elevates Saime from an ordinary woman to a central figure whose existence enabled countless stories and experiences to unfold. This gives her life a universal, almost foundational significance, transforming death not into an end, but a "new birth" into legacy and meaning.
This "SAİME" series is a touching and deeply reflective work that uses one woman's life story to explore universal themes of struggle, resilience, human connection, and the enduring legacy of individual existence. It's a poignant testament to the quiet heroism found in everyday lives.
Harika bir şiir dizisi! "SAİME - YİRMİNCİ DİZİ" başlığı altındaki bu kapsamlı şiir serisi, Saime adlı bir kadının çocukluğundan ölümüne uzanan derin biyografik yolculuğunu, daha geniş sosyal, tarihsel ve felsefi yansımalarla iç içe geçirerek sunuyor. Ayrıntılı "Şiir Planı" ve aile isimleri listesi, nesiller arası yaşamların birbirine bağlılığını vurgulayan yapılandırılmış, adeta şecereye dayalı bir hikaye anlatımını işaret ediyor.
İNCİR DÖKÜLEN YOLLAR (“Cedit Mahallesine”)
Bu şiir, Saime'nin mütevazı başlangıçlarını ve çocukluğunun zorlu ortamını sahneye koyar. 1948 doğumlu, Bayburt'un Çalık Köyü'nden göç eden dokuz çocuklu bir ailenin altıncı çocuğu olan Saime'nin erken yaşamı yokluk, kuraklık ve Niksar'ın Cedit Mahallesi'ne yapılan zorlu yolculukla damgalanmıştır. Şiir, "Türkmen, Çingene, Muhacir" gibi farklı kökenlerden gelenlerin kaynaştığı bu hareketli mahallenin canlı bir resmini çizer. Yeni gelenlerin mücadelelerini, eski sakinlerin "taş malikâneleriyle" karşılaştırır; "horozlar, ceviz dökülen yollar, nar ağaçları ve incir" gibi imgelerle kayıp bir çocukluğa duyulan nostaljiyi çağrıştırır. Bu bölüm, göç, dayanıklılık ve yeni ortamlara uyum sağlama temel temasını ortaya koyar.
İSİ YIKANAN LAMBA (“Eski Yaşama”)
Bu şiir, geçmişteki yaşamın günlük ritmini ve yorucu doğasını derinlemesine inceler. Hayatta kalmak için gereken sürekli çabayı vurgular: çiftçilik, hayvan bakımı, yemek hazırlama ve ev işleri. "İsi yıkanan lamba" (gaz lambası) imgesi, elektrik öncesi ilkel yaşam koşullarını güçlü bir şekilde sembolize eder; ışığın bile büyük bir çabanın ürünü olduğu zamanları vurgular. "Karmaşık" rutine rağmen, "komşular, evler, kadınlar, herkes kardeş, sırdaş" diyerek topluluk ve paylaşılan zorluklar hissi vardır. Şiir, bu zorlu yaşamı sonraki yılların konforuyla karşılaştırır, ancak daha basit, zorlu da olsa bir varoluşa duyulan acı tatlı bir nostaljiyi de çağrıştırır.
KOYUN KOYUNA YATAN KARDEŞLER (“Örgüye”)
Bu bölüm, Saime'nin kardeşleriyle olan ilişkilerini ve zamanının toplumsal cinsiyet eşitsizliklerini ele alır. Çocukluğunda "zayıf, çelimsiz, bakımsız" olan Saime, ağabeyleri tarafından ağır işlerden korunur. Şiir, kardeş rekabetini ("diğer kızlar kıskansa da") ve birçok çocuk arasında paylaşılan gizli şekerlerle kaynakların kıtlığını ima eder. Babasının onu okula göndermeme kararı, "kız çocuğu okusa ne olacak!" inancıyla, dokunaklı bir ayrıntıdır. Bu durum, onu dikiş-nakış gibi ev işleri öğrenmeye yönlendirir. Şiir, aile bağlarının geçici doğası üzerine acı bir yansımayla son bulur: "güvendiklerin ölecek," "sevdiklerin unutacak," ve "hatta düşman olacak"lardır. Bu, başlangıçtaki "koyun koyuna yatan kardeşler" imgesiyle keskin bir tezat oluşturur.
RADYOLU GÜNLER (“Kardeşlik’e”)
Bu şiir, Saime'nin evliliğine ve Tokat'a yaptığı ilk önemli göçle, nispeten daha modern bir yaşama geçişini anlatır. Anlatı, müstakbel eşi Hasan'ı ve evliliklerinin koşullarını tanıtır. Eşinin ölen annesinden kalan bir "malikâneye" taşınmak, yoksulluktan geçici bir rahatlama sağlar, ancak özellikle kayınvalideyle yeni zorlukları da beraberinde getirir. Tokat'a yapılan nihai taşınma, başlangıçta "tek odalı bir ev, soğuk, yeni komşularla" olsa da, elektrik ve radyo gibi önemli rahatlıkları getirir; bunlar dış dünyayla bağlantıyı ve yeni bir eğlence biçimini sembolize eder. O günlerden kalan bir "kardeş" figürü olan Naciye, onun tek kalıcı dostu olarak kalır ve sürekli değişim içinde gerçek insan bağının kalıcı değerini vurgular.
GÖÇ YİNE NOKTA (“Değişime”)
Bu şiir, göçün döngüsel doğasını ve yaşamın gelip geçiciliğini ele alır. Şair, bitmek bilmeyen bu hareketi, sürekli yerinden edilmeyi ve daha iyi fırsatlar arayışını sorgular. Geride bırakılan "bahçesine diktiğim çiçek" imgesi, her taşınmayla kopan bağları ve anıları sembolize eder. Bir bebeğin gelişi, yeni başlangıçların savunmasızlığını ve zorluklarını vurgulayarak karmaşıklığı artırır. Şiir, sürekli zorluklar üzerine düşünürken "Ne çileli yaşam, ne gerek var?" diye sorar. Tüm bu hareketliliğe rağmen, her zaman tek bir "noktaya" dönüldüğünü ima eder, bu da kaderci bir yolu işaret eder. Son dizeler, geleceği bilmemenin ironisi üzerine düşünür: "Bir de bilseydi insan geleceğini / Geleceğin hiçbir anlamı kalmazdı."
ÇOCUKLARI (“Dört yalnıza”)
Bu bölüm, Saime'nin annelik deneyimini, sağlık sorunlarını ve dört çocuğunun farklı kaderlerini ele alır. Açılış dizeleri, Saime'nin meme kanseriyle mücadelesini ve önceki düşüklerine rağmen daha fazla çocuk sahibi olma kararını, potansiyel bir "tedavi" olarak ortaya koyar. Hayatta kalan dört çocuğu (iki kız, iki erkek) hepsi üniversite mezunudur. Ancak hayatları farklı sonuçlarla şekillenir. İkinci kız mutluluğu bulurken, üniversite sonrası Almanya'ya giden en büyük oğlan, yoksulluk, hastalık ve boşanma ile mücadele eder, çocuklarını geride bırakır. İlk kız da evde "çaresiz" kalır. Bu şiir, ebeveynlik hayalleri ile çocukların gerçekleri arasındaki karmaşıklığı ve eğitim ve daha iyi bir yaşam çabalarına rağmen devam eden kişisel mücadeleleri vurgular.
ELİN ÇOCUĞU (“Bakıma muhtaç insanlığa”)
Bu şiir, Saime'nin torunlarına ve insanlığın birbirine bağlılığı ile kırılganlığı üzerine daha geniş düşüncelere odaklanır. İnanılmaz zeki ilk erkek torunu tanıtır; üç yaşında okuma yazmayı öğrenen bu çocuk daha sonra obez olur. Babanın, kendi oğlunun çocuğu olmasına rağmen "elin oğlu" (başkasına ait çocuk) demesi, bir tür kopukluğu veya belki de hayatın acı gerçeklerini vurgular. Şiir daha sonra Saime'nin büyüttüğü torunlara, özellikle Şevval'e odaklanır ve ebeveynler çalıştığında verilen özeni vurgular. Hayatın ve potansiyelin öngörülemez doğasını anlatmak için tarlaya tohum saçma metaforunu kullanır, bazı tohumların gelişip bazılarının çürüdüğünü gösterir. Sonunda kapsamı "bakıma muhtaç insanlığa" genişleterek, aile bağlarına bakılmaksızın herkese şefkat, yardım ve nezaket ("zor zamanında bir el, susuzluğa bir tas su, bir tas çorba") çağrısı yapar.
SON DURAK (“Obaya”)
Bu şiir, yaşanan hayatla keskin bir tezat oluşturan idealize edilmiş, uyumlu bir varoluşu hayal eder. Canlı, müzikli, sıcacık bir "bahar" özlemi duyulur; burada insanlar "su gibi saydam", "güneş gibi enerji" dolu, "insan gibi insan"dır. Mutlu çocukların, huzurlu bir eşin, başarılı ve saygın torunların, arayıp soranların olduğu bir hayat tablosu çizer. Şiir, hayat kervanının "son durağında" böyle bir mutluluk ve tatmin halinin var olup olmadığını sorgular. Bu, hayat yolculuğu, mutluluk arayışı ve uzun bir yolun sonunda gerçek bağlantı ve tanınma özlemi üzerine bir yansımadır.
HİÇLİK YENİ DOĞUM (“Ölüme”)
Bu serinin son şiiri, Saime'nin ölümü ve bunun derin sonuçlarıyla yüzleşir. Annesinin kan kanserinden ölmesiyle benzeşen fiziksel düşüşünü ayrıntılandırır, genetik bir yatkınlığa işaret eder. "Kimin yanındaydı?" sorusu, ölümün yalnızlığını vurgular, kimin orada olduğuna bakılmaksızın. Şiir, hayatın "şakaya gelmeyen ciddi bir yaşam" olduğunu, her nefesin bir mücadele ve her çabanın değerli olduğunu vurgular. En etkileyici dizeler, daha önce okunan tüm hikayelerin ve deneyimlerin "o kadının ürünü" – Saime'nin olduğunu iddia eder. Onun varlığı her şeyin başlangıcıydı, "O olmasaydı hiçbir şey olmayacaktı" şeklindeki güçlü ifadeyle sonuçlanır. Bu, Saime'yi sıradan bir kadından, sayısız hikayenin ve deneyimin ortaya çıkmasını sağlayan bir yaratım ve hafıza odak noktasına dönüştürür; ölümün bir son değil, kalıcı etki ve anma alanına "yeni bir doğum" olduğunu düşündürür.
"SAİME" (YİRMİNCİ DİZİ) Genel Tematik Bağlantıları
Bu dizi, evrensel gerçeklikler üzerine düşündürürken, zorluklar, değişim ve kalıcı insani bağlar aracılığıyla yaşanan bir hayata yapılan derin ve dokunaklı bir övgüdür.
1. İnsan Yaşam Döngüsü ve Nesil Mirası:
Dizi, Saime'nin hayatının çocukluk, evlilik, göçler, annelik, büyükanne/büyükbabalık ve ölüm gibi aşamalarını titizlikle takip ederek kapsamlı bir biyografik anlatım sunar. Aile isimlerinin ve "nesillere" ile "torunları" vurgusunun dahil edilmesi, deneyimlerin, dayanıklılığın ve bazen de mücadelelerin nesiller arası aktarımını vurgular. Bu, daha önceki "OLDULAR" şiirinizden de tanıdık, insanlığın zaman içinde "oluşmasını" anlatan temayla örtüşür.
2. Göç, Uyum ve Dayanıklılık:
"İNCİR DÖKÜLEN YOLLAR"daki başlangıçtaki "Bayburt'un Çalık Köyü'nden göçüp gelen" ifadesinden, "GÖÇ YİNE NOKTA"daki tekrarlanan taşınmalara kadar, göç merkezi ve yinelenen bir temadır. Saime'nin hayatı, yeni ortamlara ve zorluklara sürekli uyum sağlama ile tanımlanır; bu da yerinden edilme ve zorluklara rağmen hayatta kalma ve yeniden inşa etme konusundaki kalıcı insan yeteneğini sembolize eder. Bu, daha önce yazdığınız, özellikle toplumsal ve kişisel mücadeleleri ele alan diğer şiirlerinizde bulunan dayanıklılık temalarıyla bağlantılıdır.
3. Zorluklar İçinde Anlam ve Bağlantı Arayışı:
Yoksulluk, hastalık, parçalanmış aile ilişkileri ve toplumsal kayıtsızlık gibi yaygın zorluklara rağmen, altta yatan bir gerçek bağlantı, anlayış ve amaç arayışı vardır. "KOYUN KOYUNA YATAN KARDEŞLER" yakınlığın kaybını hıçkırarak anlatırken, "KUCAKLAŞMA" soğuk bir dünyada otantik insani sıcaklık için doğrudan bir yalvarıştır. "RADYOLU GÜNLER"deki sessiz sevinçler ve idealize edilmiş "SON DURAK," kaosun ortasında insanın rahatlık ve barış ihtiyacını vurgular.
4. Sosyal Yorum ve Modernite Eleştirisi:
Dizi, kırsal yaşamın acı gerçeklerini, eğitimdeki cinsiyet eşitsizliğini ("Koyun Koyuna Yatan Kardeşler") ve hırsın çoğu zaman hayal kırıklığı yaratan sonuçlarını ("Çocukları") üstü kapalı bir şekilde eleştirir. Geleneksel komünal yaşam ("İsi Yıkanan Lamba") ile modern ortamlarda ima edilen izolasyon ("Göç Yine Nokta," "Kucaklaşma") arasındaki karşıtlık, ilerlemeye dair incelikli bir bakış açısı sunar. Bu, önceki şiirlerinizden "ŞARLATAN" ve "FETULLAH ERDOĞAN DAVUTOĞLU" gibi toplumsal kusurları ve adaletsizlikleri de eleştiren geniş sosyal eleştirilerinizle uyumludur.
5. Bireysel Bir Yaşamın Önemi:
Serinin doruk noktası olan "HİÇLİK YENİ DOĞUM" şiiri, tek bir yaşamın (Saime'nin) dünya ve onun içindeki anlatılar üzerindeki derin etkisini güçlü bir şekilde ortaya koyar. "O olmasaydı hiçbir şey olmayacaktı" diyerek, şiir Saime'yi sıradan bir kadından, sayısız hikayenin ve deneyimin ortaya çıkmasını sağlayan merkezi bir figüre yükseltir. Bu, onun yaşamına evrensel, neredeyse temel bir anlam kazandırır; ölümü bir son olarak değil, kalıcı etki ve anı alanına "yeni bir doğum" olarak dönüştürür.
Bu "SAİME" serisi, bir kadının hayat hikayesini kullanarak mücadele, dayanıklılık, insan bağlantısı ve bireysel varoluşun kalıcı mirası gibi evrensel temaları keşfeden dokunaklı ve derinden düşündürücü bir eserdir. Günlük yaşamların sessiz kahramanlığına yakılmış dokunaklı bir ağıttır.
Başka şiirleriniz veya belirli bir tema hakkında konuşmak ister misiniz?
 
 
"Saime" Şiir Dizisi Bir Senaryo Olsaydı
Erkan Yazargan'ın "Saime" şiir dizisi, bir kadının yaşamını nesiller boyu ve toplumsal değişimler fonunda anlatan derin, dramatik ve kronolojik bir senaryo için mükemmel bir temel oluşturuyor. İşte bu dizinin bir senaryoya nasıl dönüştürülebileceğine dair bir taslak:
Senaryo Türü:
Dönem Draması, Biyografik, Aile Destanı, Sosyal Gerçekçilik
Hedef Kitle:
Tarihi dramaları, insan hikayelerini, göç ve aile bağları temalı filmleri seven geniş bir kitleye hitap edebilir.
Tema ve Mesaj:
 * Değişimin Ortasında İnsan Ruhunun Dayanıklılığı: Saime'nin hayatı, yokluklara, göçlere ve kişisel trajedilere rağmen ayakta kalma mücadelesinin bir sembolü olacaktır.
 * Nesiller Arası Bağlar ve Kopuşlar: Aile içi dinamikler, kardeşlik, annelik ve torunlarla ilişkiler üzerinden zamanla değişen insani bağlar vurgulanır.
 * Toplumsal Dönüşümün Bireye Etkisi: Türkiye'nin kırsaldan kente göç, modernleşme gibi büyük dönüşümlerinin Saime ve ailesi üzerindeki etkileri gözler önüne serilir.
 * Kadın Olmak ve Kimlik Arayışı: Saime'nin bir kadın olarak yaşadığı zorluklar, eğitimden mahrum kalışı, annelik ve yaşamın çeşitli evrelerindeki rolü işlenir.
 * Hatıranın Gücü ve Miras Bırakma: Ölümün bir son değil, bir miras ve hatırlanma başlangıcı olduğu fikri vurgulanır.
Yapı:
Senaryo, şiirdeki "Şiir Planı"nı temel alarak kronolojik bir akış izleyebilir, her bölüm Saime'nin hayatının belirli bir evresine odaklanır. Ancak, şiirdeki gibi güçlü metaforik ve sembolik anlatımı korumak için, bazı bölümler lineer olmayan geçişlerle veya Saime'nin iç sesiyle zenginleştirilebilir.
Bölümleme (Şiir Dizisine Göre):
 * Giriş: İNCİR DÖKÜLEN YOLLAR
   * Mekân: 1948, Bayburt'un Çalık Köyü (kısa bir sahne) ve Niksar Cedit Mahallesi.
   * Görsel: Kuraklık, at arabalarıyla göçün zorluğu, kalabalık bir aile. Niksar'ın yokuşlu, karmaşık Cedit Mahallesi'nin atmosferi. Taş malikaneler ve yoksul hanelerin yan yana duruşu. Çocukların sokak oyunları, incir, ceviz ağaçları. Saime'nin çocukluğundan kesitler.
   * Duygu: Yokluk, çaresizlik, ama aynı zamanda yeni bir başlangıç umudu ve çocukluğun masumiyeti.
   * Karakter Tanıtımı: Saime (çocuk), ailesi, mahalle sakinleri.
 * Yaşamın Ritmi: İSİ YIKANAN LAMBA
   * Mekân: Cedit Mahallesi'ndeki ev ve tarla.
   * Görsel: Günlük rutin: sabah erken kalkış, tarlada mısır/buğday/kaçak tütün ekimi, ambar işleri, hayvan bakımı, odun yığma. Çalı süpürgesiyle yerlerin süpürülmesi. Akşam yemeği hazırlığı (çorba-pilav). Gaz lambasının yakılması, isinin temizlenmesi. Komşu ilişkileri, yardımlaşma.
   * Duygu: Yorulma, bitkinlik ama aynı zamanda dayanışma, hayatı idame ettirme azmi. Nostaljik bir sıcaklık.
   * Gelişim: Elektriksiz bir hayatın zorlukları, komşuluk bağlarının gücü.
 * Kardeşlik ve Kader: KOYUN KOYUNA YATAN KARDEŞLER
   * Mekân: Ev içi ve mahalle.
   * Görsel: Saime'nin zayıf ve çelimsiz hali, ağabeylerinin onu koruması. Gizlice şeker paylaşımı. Kömür ütüsüyle ağabeyinin gömleğini ütüleme sahnesi. Terzi dükkanında dikiş-nakış öğrenimi. Halı tezgahlarının eve gelişi. Ahır görüntüleri.
   * Duygu: Kardeş sevgisi, korunma ihtiyacı, eğitimden mahrum kalmanın hüznü, ancak bu durumun kabullenilişi. Aile içi kıskançlıklar ve ileriki yaşamlardaki kopuşların erken ipuçları.
   * Çatışma: "Kız çocuğu okusa ne olacak" zihniyeti. Gelecekteki aile içi düşmanlık ve unutulma.
 * Yeni Bir Sayfa: RADYOLU GÜNLER
   * Mekân: Cedit Mahallesi ve Tokat'taki ilk tek odalı ev.
   * Görsel: Düğün hazırlıkları, çeyiz sandığı. Hasan'la tanışma ve evlilik. Kayınvalide ile gelin arasındaki gerginlik. Tokat'a ilk göç. Elektriğin ve radyonun girişiyle değişen yaşam. Radyo tiyatrolarının dinlenmesi. Naciye ile kurulan dostluk.
   * Duygu: Yeni bir hayatın getirdiği umutlar, başlangıçtaki zorluklar, modernleşmenin ilk adımları. Yalnızlık ve dostluk arayışı.
   * Dönüm Noktası: Tokat'a taşınma ve elektrikle radyonun getirdiği "aydınlık".
 * Sürekli Akış: GÖÇ YİNE NOKTA
   * Mekân: Tokat içinde farklı evler, başka şehirlere yapılan hayali veya gerçek göçler.
   * Görsel: Eşyaların toplanması, geride bırakılan çiçekler. Bir bebeğin gelişiyle artan sorumluluklar. Soğuk, doğal gazsız evler. Saime'nin içsel sorgulamaları, dalıp gitmeleri.
   * Duygu: Sürekli göçün yorgunluğu, "ne çileli yaşam" sorgulaması. Geleceği bilmemenin belirsizliği ve hayatın anlamı üzerine felsefi düşünceler.
   * Gelişim: Saime'nin hayatının sadece bir "noktacık" olduğu, kaderin kaçınılmazlığı teması.
 * Annelik ve Kaderler: ÇOCUKLARI
   * Mekân: Saime'nin evi ve çocuklarının ayrı ayrı yaşam alanları.
   * Görsel: Saime'nin meme rahatsızlığı ve "yeni bebek" kararı. Dört çocuğun büyüyüp üniversite okuması. İkinci kızın mutlu yaşamı. İlk oğlanın Almanya'ya gidişi, tutunamayışı, boşanması, yoksulluğu ve hastalığı. İlk kızın evde yalnız kalışı.
   * Duygu: Anneliğin fedakarlığı, çocukların kaderleri üzerindeki çaresizlik. Hayal kırıklıkları, sevinçler ve hüzünler.
   * Çatışma: Ebeveyn hayalleri ile çocukların gerçek yaşamları arasındaki farklar.
 * Yeni Nesiller ve Empati: ELİN ÇOCUĞU
   * Mekân: Saime'nin evi, torunların okulları, sokaklar.
   * Görsel: Sarışın, zeki ilk torun. Saime'nin Şevval'i büyütmesi. Özel okul görüntüleri. Tarlaya tohum saçma metaforu. İnsanlığa uzatılan yardım eli (bir tas su, bir tas çorba).
   * Duygu: Büyükannelik sevinci, yeni nesillere duyulan umut. "Elin çocuğu" kavramı üzerinden toplumsal sorumluluk ve empati çağrısı.
   * Genişleme: Bireysel aile hikayesinden "bakıma muhtaç insanlığa" geçiş.
 * Veda ve Yansıma: SON DURAK + HİÇLİK YENİ DOĞUM
   * Mekân: Saime'nin yaşlılığı, yatağı ve ailesinin yanı. Cenaze sahnesi (kısa).
   * Görsel: Saime'nin bahar özlemi, mutlu çocuklar, saygın torunlar hayali. Uzun zaman sonra gelen bir telefon sesi. Annesinin saç dökülmesi ve Saime'nin kendi fiziksel çöküşü. Yatağında son nefesi. Etrafında ailesinin olduğu (veya yalnız olduğu) an.
   * Duygu: Hayatın özeti, beklentilerin ve gerçekliğin karşılaştırılması. Veda, kaçınılmaz son. Ölümün yalnızlığı ve aynı zamanda bir "yeni doğum" olarak algılanması.
   * Kapanış: Saime'nin bıraktığı mirasın vurgulanması. "O olmasaydı olmayacaktı hiçbir şey" cümlesinin güçlü bir şekilde verilmesi. Saime'nin hikayesinin evrensel bir anlama ulaşması.
Karakterler:
 * Saime: Filmin ana karakteri. Çocukluğundan yaşlılığına kadar fiziksel ve ruhsal değişimlerini derinlemesine göreceğimiz, zorluklara karşı direnen, içsel gücü olan bir karakter. İç sesi ve flashback'ler ile zenginleştirilebilir.
 * Hasan: Saime'nin kocası. İyi huylu, çaresiz, eşine destek olmaya çalışan bir karakter.
 * Saime'nin Kardeşleri: Özellikle okula giden ağabey ve Naciye (kardeşlik) öne çıkarılabilir. Kardeşlik bağlarının zamanla nasıl değiştiği gösterilir.
 * Saime'nin Çocukları: Her biri ayrı bir hikaye ve kaderi temsil eden dört çocuk. Özellikle en büyük oğlanın hikayesi dramatik bir yan karakter olarak işlenebilir.
 * Saime'nin Torunları: Geleceği, umudu ve bakıma muhtaç insanlığı temsil eden figürler.
 * Yan Karakterler: Cedit Mahallesi'nin renkli sakinleri, komşular, Dudu kadın gibi dönem atmosferini zenginleştiren figürler.
Görsel ve İşitsel Anlatım:
 * Mekân: Bayburt'un kırsalından Niksar'ın mahallelerine, oradan Tokat'ın değişen şehir dokusuna kadar farklı coğrafyalar ve dönemler görsel olarak zenginleştirilebilir. Dönemin kıyafetleri, eşyaları, yaşam biçimleri otantik bir atmosfer yaratır.
 * Ses: Radyo tiyatroları (Radyolu Günler), köydeki sesler, sokak çocuklarının sesleri, ağıtlar, türküler dönemin ruhunu yansıtır.
 * Işık: Gaz lambasının titrek ışığından (İsi Yıkanan Lamba) modern evlerin elektrik ışığına geçiş, aynı zamanda bir dönüşümün sembolü olarak kullanılabilir. "Işık" şiiri, Saime'nin manevi aydınlanmasını veya bir umut ışığını temsil eden bir görsel motif olarak filme serpiştirilebilir.
 * Müzik: Dönemin Türk halk müzikleri, ağıtlar, yer yer umut veren melodilerle filmin duygusal derinliği artırılabilir.
Potansiyel Sahne Örnekleri:
 * "İNCİR DÖKÜLEN YOLLAR" sahnesi: Küçük Saime'nin at arabasından inip yeni ve karmaşık mahalledeki ilk adımlarını atması. Sokakta diğer çocuklarla incir ve ceviz toplarken görüyoruz, ilk defa bir taş malikâneye hayranlıkla bakıyor.
 * "İSİ YIKANAN LAMBA" sahnesi: Saime'nin bir gaz lambasının camını sabırla sildiğini görüyoruz. O sırada dışarıdan çocukların ve komşuların sesleri geliyor. Saime'nin yüzünde yorgun ama dingin bir gülümseme var.
 * "KUCAKLAŞMA" final sahnesi: İstanbul İstiklal Caddesi'nde, kalabalığın ortasında yaşlı bir Saime'nin kolları açık durduğu görülür. İnsanlar geçer gider, kimse durmaz. Sonra yavaşça kolları iner ve gözlerinin içine baktığı ilk yabancıya doğru yavaşça ilerler, gözlerinin içine bakarak sessizce kollarını açar. İnsanların tepkileri ve bu evrensel kucaklaşma arayışının sonu...
Bu şiir dizisi, hem kişisel bir portre hem de Türkiye'nin yakın geçmişini anlatan güçlü ve unutulmaz bir sinema eseri olmaya aday.
Başka hangi şiirin senaryosunu düşünmek istersiniz?

OPERASI
Harika bir fikir! Erkan Yazargan'ın "Saime" şiir dizisi, bir opera için de son derece zengin ve dramatik bir malzeme sunuyor. Saime'nin hayatının şiirsel ve duygusal derinliği, göç, kayıp, umut ve insanlık durumu temaları, opera sahnesinin ifade gücüyle birleşince unutulmaz bir eser ortaya çıkarabilir.
"Saime" Şiir Dizisi Bir Opera Olsa Nasıl Olurdu?
Opera Türü ve Müzikal Yaklaşım:
 * Tür: Lirik drama veya halk operası (folk opera) tarzında, güçlü dramatik anlar ve içsel monologlarla zenginleştirilmiş.
 * Müzikal Dil: Anadolu müziğinin motifleri (türküler, ağıtlar, makamlar) ile Batı operasının orkestrasyon ve arya yapıları harmanlanabilir. Bu, esere otantik bir yerellik katarken, evrensel bir çekicilik de kazandırır.
   * Orkestrasyon: Geleneksel Türk enstrümanları (ney, bağlama, kanun) modern orkestra ile entegre edilebilir, böylece zengin bir tını paleti oluşur.
   * Koro: Mahalle halkını, göçmenleri, isyan eden kitleleri temsil eden koro bölümleri, toplumsal dramayı vurgulayabilir.
   * Aryalar/Ağırlar: Saime'nin içsel mücadeleleri, sevinçleri, kederleri güçlü aryalarla veya geleneksel ağıt formlarıyla (vokalde zenginleştirilmiş) ifade edilebilir.
Libretto ve Perde Düzeni:
Şiirdeki "Şiir Planı" operanın librettosu için mükemmel bir iskelet sunar. Üç perdelik bir yapı, Saime'nin yaşamının ana evrelerini dramatize etmek için ideal olabilir.
I. Perde: Kökenler ve Direniş
 * Sahne 1: İncir Dökülen Yollar (Bayburt ve Cedit Mahallesi)
   * Müzik: Başlangıçta pastoral ve folklorik bir ezgiyle açılır, göçün başlamasıyla gergin, davul vuruşlu ritimlere dönüşür.
   * Koro: Göç kervanını temsil eden kalabalık bir koro, zorlu yolculuğun hikayesini anlatır.
   * Saime (Çocuk Soprano/Mezzo-soprano): Zorluklara rağmen oyunbaz, umut dolu bir çocuk olarak tanıtılır. Cedit Mahallesi'nin sesleri ve kokuları, müziğe yansır. Taş malikaneler ve yoksul hanelerin zıtlığı, görsel ve işitsel olarak vurgulanır.
 * Sahne 2: İsi Yıkanan Lamba (Günlük Hayatın Ritmi)
   * Müzik: Tekrarlayan, ritmik motiflerle günlük emeğin ve mücadelenin monotonluğunu yansıtır.
   * Saime (Genç Mezzo-soprano): Gaz lambasını silerken veya tarla işinde çalışırken, hayatın zorlukları üzerine içsel bir arya söyler. Komşu kadınların korosu, dayanışmayı ve dedikoduyu temsil eder. Elektriğin yokluğu, karanlık ve lamba ışığının simgesel gücü sahneye yansır.
 * Sahne 3: Koyun Koyuna Yatan Kardeşler (Kardeşlik ve Kader)
   * Müzik: Başlangıçta sıcak, lirik melodilerle kardeşlik bağları vurgulanır, ancak "kız çocuğu okusa ne olacak" temasıyla dissonance'lar (uyumsuz sesler) başlar.
   * Saime: Okuma arzusunu, ancak babasının kararıyla hayallerinin kırılmasını anlatan hüzünlü bir arya söyler. Ağabeyleriyle olan ikili veya üçlüler, ilişkinin farklı yönlerini gösterir. Koro, mahalledeki genel algıyı ve dedikoduyu temsil eder. Sonunda, gelecekteki ihanet ve unutulmanın ipuçları, karanlık orkestrasyonla verilir.
II. Perde: Değişim ve Annelik
 * Sahne 1: Radyolu Günler (Evlilik ve İlk Göç)
   * Müzik: Evlilikle birlikte umutlu, neşeli melodiler başlar, ancak kayınvalide ile gerilimli anlarda müzik gerginleşir. Tokat'a göçle birlikte yeni, hafif ama belirsiz bir melodi başlar.
   * Saime: Hasan ile olan ikili, evliliklerinin başlangıcını ve umutlarını yansıtır. Kayınvalide ile dramatik bir düello. Radyonun sesi, modernliğin ve dış dünyadan gelen seslerin sembolü olarak sahneye girer. Naciye ile olan dostluk, sıcak bir ikiliyle vurgulanır.
 * Sahne 2: Göç Yine Nokta (Sürekli Yer Değiştirme)
   * Müzik: Kesik kesik, huzursuz motiflerle göçün getirdiği daimi belirsizliği yansıtır.
   * Saime: Geride bırakılan çiçekler ve sürekli yeni başlangıçların yorgunluğu üzerine acı bir arya söyler. Bebeğin doğumu, kısa bir neşe anı yaratır, ancak ardından yine belirsizlik ve endişe devam eder. Sahnede sürekli değişen, sadeleştirilmiş dekorlar, göçün devamlılığını vurgular.
 * Sahne 3: Çocukları (Anneliğin Zorlukları ve Çocukların Kaderleri)
   * Müzik: Anne sevgisinin lirik teması, Saime'nin sağlık sorunlarıyla (meme bezi) ve çocuklarının farklı kaderleriyle birleşince dramatik ve hüzünlü dönüşümler yaşar.
   * Saime: Hastalığı ve çocukları için duyduğu endişeyi dile getiren dokunaklı bir arya söyler. Her çocuğunun (özellikle Almanya'ya giden oğul ve evde kalan kız) kendi kısa motifi ve hikayesi, sahnede farklı köşelerde canlandırılabilir. Bu, anneliğin hem neşesini hem de zorluklarını gösteren çoklu bir sahne olabilir.
III. Perde: Miras ve Son Durak
 * Sahne 1: Elin Çocuğu (Torunlar ve Evrensel Şefkat)
   * Müzik: Çocukların oyunculuğu ve umuduyla daha hafif, neşeli temalar geri döner. Ancak "elin oğlu" temasıyla melankoli başlar.
   * Saime (Yaşlı Mezzo-soprano): Torunlarına duyduğu sevgiyi ve onların farklı kişiliklerini dile getiren bir arya söyler. Tarlaya tohum saçma metaforu, sahnede görsel olarak canlandırılabilir. Koro, "bakıma muhtaç insanlığa" yardım elini uzatan evrensel şefkat çağrısını yineler.
 * Sahne 2: Son Durak (Beklentiler ve Hayatın Muhasebesi)
   * Müzik: Başlangıçta rüya gibi, lirik ve hüzünlü bir tona sahiptir, idealize edilmiş "bahar" ve "mutluluk" özlemini yansıtır.
   * Saime: Hayatının muhasebesini yaparken, sevdiklerinden haber almanın, hatırlanmanın ne kadar değerli olduğunu anlatan dokunaklı bir arya söyler. "Göçtü kervan oradan oraya" teması, hayatın geçiciliğini ve son durağın kabullenilmesini müzikal olarak ifade eder.
 * Sahne 3: Hiçlik Yeni Doğum (Ölüm ve Miras)
   * Müzik: Orkestra, yavaş yavaş yükselen ve ardından sükunete ulaşan, ilahi bir his uyandıran bir crescendo ile Saime'nin son anlarını betimler.
   * Saime: Fiziksel çöküşünü anlatırken, aynı zamanda ölümün bir son değil, bir "yeni doğum" olduğu felsefesini dile getiren güçlü, son bir arya veya recitative (konuşur gibi şarkı söyleme) seslendirir. Sahneye annesinin hayaleti, sonra diğer aile üyelerinin hayaletleri gelir.
   * Koro/Finale: Sahnenin sonunda, koro Saime'nin yaşamının önemini ve bıraktığı mirası (tüm okunulanların onun eseri olduğu) vurgulayan yüceltici bir final yapar. Müzik, Saime'nin varoluşunun evrenselliğini kutlar ve "hiçbir şeyin o olmasaydı olmayacağı" temasıyla son bulur.
Sahne Tasarımı ve Kostümler:
 * Sahne: Minimalist ama dönemi yansıtan, değişebilir ve çok fonksiyonlu setler kullanılabilir. Örneğin, bir duvar paneli hem köy evini hem de Tokat'taki tek odayı temsil edebilir. Projeksiyonlar, göç yollarını, değişen mevsimleri, şehir manzaralarını destekleyici olarak kullanılabilir.
 * Kostümler: Dönemin kırsal ve şehir yaşamını yansıtan otantik kostümler, Saime'nin yaşam evrelerindeki değişimini (çocukluktan yaşlılığa) ve sosyal durumunu gösterir.
Dramatik Anlar ve Duygusal Doruklar:
 * Saime'nin okula gidememesinin yarattığı sessiz hayal kırıklığı.
 * Kayınvalide ile gelin arasındaki gerilim dolu anlar.
 * Radyodan gelen seslerle yeni bir dünyaya açılışın verdiği hafifleme.
 * Saime'nin hastalığı ve çocuklarının farklı yollara savruluşu karşısındaki çaresizliği.
 * Büyük oğlunun Almanya'da tutunamayışının dramı.
 * Saime'nin İstiklal Caddesi'nde kolları açık beklemesi ve kimsenin gelmemesi (bale veya koreografi ile).
 * Saime'nin ölüm anı ve "O olmasaydı olmayacaktı hiçbir şey" cümlesinin orkestral ve vokal bir patlamayla verilmesi.
"Saime" operası, sadece biyografik bir hikaye olmakla kalmayacak, aynı zamanda Türkiye'nin yakın tarihine, toplumsal değişimlerine ve bireyin bu değişimler karşısındaki dayanma gücüne dair güçlü bir sanat eseri olacaktır. Müziğin, dramın ve görselliğin birleşimiyle izleyicilerde derin bir etki bırakma potansiyeline sahiptir.

TİYATROSU
Harika bir başka fikir! Erkan Yazargan'ın "Saime" şiir dizisi, bir tiyatro oyunu olarak da izleyiciye güçlü bir deneyim sunma potansiyeli taşıyor. Şiirlerin içsel derinliği, karakter zenginliği ve toplumsal eleştirel boyutları, sahnenin dinamik diliyle birleştiğinde oldukça etkileyici olabilir.
"Saime" Şiir Dizisi Bir Tiyatro Oyunu Olsa Nasıl Olurdu?
Tiyatro Türü:
Epik Tiyatro, Belgesel Tiyatro, Dramatik Biyografi (yer yer müzik ve hareketle zenginleştirilmiş)
Hedef Kitle:
Toplumsal gerçekçi dramaları, aile destanlarını, kadınların hayata tutunma mücadelelerini ve geçmişe dair eleştirel bakış açılarını seven geniş bir izleyici kitlesine hitap edebilir.
Temalar ve Mesaj:
 * İnsan Ruhunun Dönüşümü ve Dayanıklılığı: Saime'nin hayatı boyunca karşılaştığı zorluklar karşısında gösterdiği direnç ve içsel büyüme.
 * Göçün Yıkıcı ve Yapıcı Etkileri: Yerinden edilmenin, yeni yerlere uyum sağlamanın birey ve aile üzerindeki etkileri.
 * Nesiller Arası Köprüler ve Çatışmalar: Aile bağlarının, beklentilerin ve mirasın zamanla nasıl değiştiği.
 * Toplumsal Değişimin Gölgesinde Birey: Türkiye'nin kırsaldan kente göç, modernleşme gibi süreçlerinin sıradan bir insanın yaşamına yansımaları.
 * Hatırlama ve Unutma: Geçmişin yükü, anıların gücü ve ölümün bir son değil, bir hatırlanma biçimi oluşu.
Yapı:
Oyun, şiirdeki "Şiir Planı"nı temel alarak kronolojik bir akış izleyebilir. Ancak, şiirsel ve dramatik etkiyi artırmak için lineer olmayan anlatım teknikleri, iç ses kullanımı, monologlar ve direkt seyirciye hitap sıkça kullanılabilir. Bertolt Brecht'in Epik Tiyatro anlayışından esinlenilerek, izleyiciyi düşündürmeye ve sorgulamaya iten yabancılaştırma efektleri (koro anlatımı, tabelalar, şarkılar) oyuna dahil edilebilir.
Perde Düzeni ve Sahne Örnekleri:
I. Perde: Toprağın Sesleri ve İlk Tohumlar
 * Açılış: İNCİR DÖKÜLEN YOLLAR
   * Sahne: Kuru bir toprak zemin, birkaç göç eşyası ve arkada bir projeksiyonla Bayburt'tan Niksar'a doğru ilerleyen at arabalarının gölgeleri.
   * Anlatıcı Koro: (Halk müziği motifleriyle eşlikli) "Bin dokuz yüz kırk sekiz de doğdu bir kız / Dokuz çocuklu bir ailenin altıncısı..." diyerek Saime'nin doğumunu ve göçü anlatır.
   * Saime (Çocuk Oyuncu): Sahnenin bir köşesinde sessizce incir veya ceviz toplar, mahallenin karmaşasını gözlemler. Mahalledeki zengin ve yoksul evlerin kontrastı, ses ve ışıkla vurgulanır.
 * Sahne: İSİ YIKANAN LAMBA
   * Sahne: Minimum dekorla (bir masa, birkaç sandalye, bir gaz lambası) Saime'nin (genç oyuncu) günlük rutini canlandırılır. Tarla işleri, ev işleri, çalı süpürgesiyle yer süpürme mimikleriyle gösterilir.
   * Saime'nin Monoloğu: Gaz lambasının isini silerken veya fitilini değiştirirken, "Hatıralar üzer insanı çoğu zaman... Yeni kelime 'nostalji', ya yaşam biçimi: Sabah erkenden kalkılır hazırlanılmalıdır..." diyerek hayatın zorluğunu ama aynı zamanda sakinliğini anlatır. Ses efektleri (horoz sesi, komşu sesleri) kullanılır.
 * Sahne: KOYUN KOYUNA YATAN KARDEŞLER
   * Sahne: Kardeşlerin dar bir alanda birbirine sokularak uyuduğu bir görsel. Bir ağabeyin Saime'ye gizlice şeker vermesi. Saime'nin (genç oyuncu) ağabeyinin gömleğini özenle ütülemesi.
   * Dramatik An: Babasının "kız çocuğu okusa ne olacak!" sözü, Saime'nin okuma hayallerini yıkan bir darbe olarak sahnelenir. Sahnenin sonunda, Saime'nin gelecekteki aile ilişkilerindeki kırılmaları ima eden hüzünlü bir şarkı/türkü söylemesi.
II. Perde: Değişen Rüzgarlar ve Umutlar
 * Sahne: RADYOLU GÜNLER
   * Sahne: Bir tarafında eski mahalledeki düğün hazırlıkları, diğer tarafında Tokat'taki tek odalı, yeni ve boş bir ev.
   * Diyaloglar: Saime ile Hasan'ın tanışması, evlilik kararı. Kayınvalide ile gelin arasındaki gerilimli diyaloglar, arkadan gelen fısıltılarla desteklenir.
   * Dönüm Noktası: Tokat'taki eve yerleşen Saime'nin düğmeyi çevirerek elektriği açmasıyla sahne aydınlanır. Ardından, radyonun sesi yükselir, bir radyo tiyatrosu başlar. Saime ve Naciye'nin (başka bir oyuncu) radyoyu dinlerken paylaştığı sıcak anlar canlandırılır.
 * Sahne: GÖÇ YİNE NOKTA
   * Sahne: Sahnenin ortasında sürekli toplanan ve dağılan eşyalar. Dekorlar sürekli değişir, hareketli bir sahne tasarımıyla göçün devamlılığı vurgulanır.
   * Saime'nin Monoloğu: "Bu kaçıncı göç, topla eşyaları, bırak her şeyi geride / Yeniden..." sözleriyle yorgunluğunu, umutlarını ve hayal kırıklıklarını dile getirir. Sahneye yeni doğan bebeğiyle birlikte gelir, bu durum göçün yükünü daha da artırır.
   * Felsefi Yansıma: Saime'nin "Ne kadar kaçarsan, göçersen, gidersen / Dönüp durduğun aslında bir noktacık" sözleri, sahne üzerindeki hareketin anlamsızlığını vurgular.
 * Sahne: ÇOCUKLARI
   * Sahne: Saime'nin çocuklarıyla olan ilişkilerini, anneliğin zorluklarını ve onların farklı hayat yollarını gösteren ardışık kısa sahneler.
   * Dramatik Anlar: Saime'nin sağlık sorunu (meme bezi) ve "yeni bir bebek iyi olur" diyalogları. En büyük oğlunun Almanya'dan dönüşü ve hayata tutunamaması, diğer çocukların farklı kaderleri. Saime'nin her bir çocuğu için duyduğu karmaşık duyguları içeren bir arya veya ağıt.
III. Perde: Miras ve Sonsuz Yolculuk
 * Sahne: ELİN ÇOCUĞU
   * Sahne: Saime'nin (artık yaşlı ve bilge bir oyuncu) torunlarıyla olan etkileşimleri. İlk torunun zekası, Şevval'e duyduğu sevgi.
   * Koro/Toplumsal Eleştiri: "Elin çocuğu" kavramı üzerinden toplumsal sorumluluk ve empati çağrısı yapılır. Sahneye, "bakıma muhtaç insanlığı" temsil eden figürler girip çıkar; Saime onlara bir tas su, bir tas çorba uzatır.
 * Sahne: SON DURAK
   * Sahne: Saime'nin yaşlılık döneminde, bazen yalnız, bazen ailesiyle birlikte huzurlu anlar geçirdiği bir atmosfer. Sahne tasarımı, baharın canlı renkleriyle (projeksiyon veya ışıkla) zenginleştirilir.
   * Saime'nin Monoloğu: "Hani şöyle bahar olsa cıvıl cıvıl, şiirli..." diyerek özlemlerini ve yaşamının muhasebesini yapar. Uzun zaman sonra gelen bir telefon sesiyle eski bir dostla konuşur, bu sahne yaşamın sonundaki bağlantı özlemini vurgular.
 * Final Sahnesi: HİÇLİK YENİ DOĞUM
   * Sahne: Saime'nin yatağında, fiziksel olarak tükenmiş ama ruhsal olarak dingin bir hali. Işıklar karartılır, sadece Saime'nin yüzüne vurur.
   * Saime'nin Son Monoloğu: Annesinin ölümüyle kendi durumunu karşılaştırır. "Kimin yanındaydı?" sorusuyla ölümün yalnızlığını ama aynı zamanda varoluşun evrenselliğini sorgular.
   * Dramatik Doruk: Sahnenin sonuna doğru, Saime'nin etrafında yaşamı boyunca dokunduğu tüm karakterlerin (ailesi, komşuları, dostları) ruhları veya anıları belirir, sessizce onu kucaklar. Sahne tamamen kararır, sadece Saime'nin son sözleri yankılanır: "İşte bütün okudukların o kadının ürünü / Yani o olmasaydı olmayacaktı / Hiçbir şey." Son bir ışık Saime'nin boş yatağına düşer ve sessizlikle biter.
Karakterler ve Oyuncular:
 * Saime: Oyunun ana ekseni. Farklı yaş dönemlerini canlandırmak için bir veya daha fazla oyuncu kullanılabilir (çocuk Saime, genç Saime, yaşlı Saime). İç sesi, monologları ve seyirciyle doğrudan etkileşimiyle hikaye anlatımının temelini oluşturur.
 * Hasan: Saime'nin kocası, onun hayatındaki değişmez ama bazen çaresiz figür.
 * Koro/Anlatıcılar: Sahne geçişlerinde, toplumsal yorumlarda ve şiirsel metinleri doğrudan aktarmada kullanılır. Farklı karakterlere bürünebilirler (komşular, göçmenler, iç sesler).
 * Aile Üyeleri: Saime'nin kardeşleri, çocukları ve torunları. Her biri kısa ama etkili sahnelerle kendi kaderlerini ve Saime ile ilişkilerini sergilerler.
Sahne Tasarımı, Işık ve Ses:
 * Minimalist ve Sembolik Sahne: Sahne, karmaşık dekorlar yerine, kolayca dönüşebilen ve farklı mekanları çağrıştıran temel unsurlarla tasarlanır. Örneğin, birkaç basamak, bir kapı çerçevesi, bir lamba direği. Projeksiyonlar, dönemin fotoğrafları, doğa manzaraları veya soyut görsellerle atmosferi destekleyebilir.
 * Işık Kullanımı: Duygusal geçişleri, zaman atlamalarını ve karakterlerin iç dünyalarını vurgulamak için güçlü ve dramatik ışıklandırma kullanılabilir. Gaz lambasının loş ışığı, radyonun aydınlattığı oda, hayatın sonundaki solan ışık gibi.
 * Ses Manzarası: Dönemin özgün sesleri (at arabaları, gaz lambasının hışırtısı, radyo yayınları, çocuk sesleri, kuş cıvıltıları, kasırga sesi, deprem uğultusu) ve etnik müzik motifleri, oyunun atmosferini zenginleştirir. Türküler ve ağıtlar, dramatik anlarda kullanılır.
"Saime" bir tiyatro oyunu olarak, izleyicilere hem derin bir kişisel hikaye sunacak hem de Türkiye'nin sosyo-kültürel dönüşümüne dair güçlü bir belgesel niteliği taşıyacaktır. Dramatik yapısı, şiirsel dili ve evrensel temalarıyla unutulmaz bir sahne deneyimi yaratabilir.
Bu tiyatro uyarlaması hakkında başka sorularınız veya eklemek istediğiniz bir şey var mı?



Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol