SANATA İZİN
sanata izin şiir kitabı TebDer

Saime



SAİME

YİRMİNCİ DİZİ
(DİZİLER KİTABI İKİNCİ YAYININ SON DİZİSİ)

 

Şiir Planı:

  1. Çocukluğu
  2. Yaşam Biçimi
  3. Kardeşleri
  4. İşleri
  5. Evlilikten Sonra
  6. Göç, İkinci Göç
  7. Çocukları
  8. Torunları
  9. Beklentileri
  10. Ölümü

 

 

Kahraman            Veysel                    Erkan                 Hüseyin Ali

Türcihan               Naci                        Leyla                  Zehra Betül

                               Nadir                      Elvan                 Zeynep Azra

                               Daştan                   Ekrem               Şevval

                               Sevim

                               Saime

                               Yeter

                               Kaya

                               Kudret

 

 

İNCİR DÖKÜLEN YOLLAR                      “Cedit Mahallesine”

 

Yürü kalem iz bırak yine beyaz üstüne

Ses çıkarmadan konuş gözüme siyah renginle

 

Bin dokuz yüz kırk sekiz de doğdu bir kız

Dokuz çocuklu bir ailenin altıncısı

Göçüp gelen Bayburt’un Çalık Köyü’nden

Dayılarıyla birlikte, küçük bir aşiret

Yine yokluk, kuraklık, susuzluk

Düşüren yollara at arabalarıyla ve yükleriyle

Niksar’ın Cedit Mahallesi son durak

Kızın doğacağı o iki odalı eve

Yokuştur buralar çeşmesi mahallenin öbür ucunda

Bir curcuna, heyula, keşmekeş yaşam

Kimi köyden, kimi başka yerlerden

Yine Türkmen yine Çingene yine Muhacir

Atkuyruğu kılından serçe tuzağı ayak takılan

Olmazsa olmaz at, arabayı çekmeye

Sel basan Kelkit’in suladığı verimli ova

Ekilmeli, beslenmeli, doymalı, doyurmalı

Birbirine bakarak öğrenir insanlar

Örnek alarak özenerek türlü yollar

Mahallenin eski sakinleri vardır

Taş malikâneleri olan koskocaman

“Çocukluğum ah!” ara yollar, horozlar

Ceviz dökülen yollar, nar ağaçları ve incir.

 

 

İSİ YIKANAN LAMBA                           “Eski Yaşama”

 

Hatıralar üzer insanı çoğu zaman

Boğaza düğümlenen, göğse yığılan

Yeni kelime “nostalji”, ya yaşam biçimi:

Sabah erkenden kalkılır hazırlanılmalıdır

İcara tutulan birkaç seneliğine efendinin tarlası

Mısır ekilmelidir, buğday, kaçak tütün

Ambar dolmalı, gübre dışarı atılmalı, atlar tımarlanmalı

Odun yığılmalı, süpürülmelidir yerler çalı süpürgesiyle

Akşama yemek hazırlanmalı, yine çorba – pilav

Vakit bulunca arada bir

Arka bahçedeki duta çıkılmalı dut toplamalı

Hamur mayalanmalı fırın yakılmalıdır

Kilerine evin sahip çıkmalı

Calitler, gelenguler kovulmalıdır

Akşam konuşmaları, yorgunluk çayı demlenmelidir

Yine yıkanmalıdır yığılı bulaşık cağda

Karman çorman ama yine gülümsemeli hayata

Komşu çocuklar, evler, kadınlar herkes kardeş sırdaş

“Elektiriği nerde gördük!

Evlendikten sonra Tokat’ta”

Yakılmalı gaz lambası, fitili değişmeli, gazı doldurulmalı

İsi silinmeli, yıkanmalı camı

Ha babam, de babam çabala ha çabala

Tadımlık günlük yaşam işte

Eski, çok eski günlerden

Gaz lambasından önce çıra

Daha öncesi karanlık

 

 

KOYUN KOYUNA YATAN KARDEŞLER                 “Örgüye”

 

Sahip çıkan ağabeyler vardır küçük kardeşe

Çapaya gitmesine gerek yoktur, diğer kızlar kıskansa da

Çocukluktan zayıf, çelimsiz, bakımsız o yüzden.

En çok sevilen bir ağabey adı gizli

Korkunca ona koşulan yanına saklanılan

Gizliden gizliye cebinden şeker çıkaran

O kadar kardeş arasında yetmediğinden herkese.

Okula göndermedi babası yokluktan

Bir de “kız çocuğu okusa ne olacak!”

O yüzden işte, o yüzden okula giden ağabeyin

Gömleği ütülenmelidir özenle kömür ütüsüyle kirletmeden

Dikiş – nakış öğrenmek bir de çeşmenin oradaki

Mahallenin öbür ucunda komşu terzi

Ceviz sergenleri çeyizlik, harçlık

Sonra çok sonra geldi halı tezgâhları

Herkesin evinde ahır vardı mutlaka

Doymalı, doyurmalı, yaşamalı, hayatta kalmalı

Dayanmalı kardeş kardeşe

“O salak gördüğün çok zengin olacak

O güvendiğin ölecek

O sevdiğin unutacak

Düşman olacak hatta” kardeşe bak

Hani koyun koyuna yatan kardeşler

 

 

RADYOLU GÜNLER                                  “Kardeşlik’e”

 

 

Mahalleden komşu Hüseyin Amca’nın karısı Dudu

İşte onun oğlu, küçük oğlu Hasan

Ağabeyinin sınıf arkadaşı bir ara

Babasının kapısına dayanan kalan yevmiyeyi almak için

Şimdiki kocası, çocuklarının babası, iyi adam

İstenilince kiminin sevinip, kiminin kızdığı

Evlilik çağı geldi. Bir sandık çeyiz

Dudu kadın o zaman dul

Onun babasından kalma malikâne şimdi yeni yuva

 Hiç olmazsa mal derdi yok, kalabalık yok

Rahata ermek umulur bunca yıldan sonra.

O da garip, O da çaresiz. Ümidi oğlu

Kıskanır haliyle kaynana gelini

En iyisi Tokat’a göçmeli.

İşte geldik şimdi buraya

Bu defa tek odalı bir ev

Yine soğuk, yine yeni komşular

Kardeşliği Naciye, o günlerden kalan

Bu gün hala görüşülen tek dost

Olur! Olur, hiç olmazsa elektrik var

Çevirince düğmeyi aydınlık ve

Radyo. Radyo tiyatroları, sabah dokuzu on geçe

Günlük takip edilen

 

 

GÖÇ YİNE NOKTA                              “Değişime”

 

Bu kaçıncı göç, topla eşyaları, bırak her şeyi geride

Yeniden

Başka yerlere başka dostluklara belki

Ümit, mecburiyet, daha güzel iş imkanları

Saplanıp kalmamalı mı, yetmez mi artık?

Bahçesine diktiğim çiçek kalacak orada.

Bu defa birde çocuk, bebek yani, üredi

“Soğuk hey, üşümek, sarınmak bir şeylere

Sıcak nerede şimdiki doğal gazlı evler

Bu çizginin bu noktası bana ait

Benden başkası içine sığmayan, başkasını almayan”

Ne çileli yaşam, ne gerek var? Göze inen bulut şimdi

Ya durakalmalar, donakalmalar, dalıp gitmeler

Konuşmalıdır insan atmalıdır içinden bir şeyler

Tutmamalı, yığmamalı, biriktirmemeli veya

Doldurmalıdır testiyi çeşmeden su akarken.

İşte böyle bir arada bir derede bir yerlerde

Ne kadar kaçarsan, göçersen, gidersen

Dönüp durduğun aslında bir noktacık

Ayakkabısız o çocuğa sorsaydınız çocukken

Neler olacağını, bu günlerini

Elbette kendisi de bilemezdi

Bir de bilseydi insan geleceğini

Geleceğin hiçbir anlamı kalmazdı.

 

 

ÇOCUKLARI                      “Dört yalnıza”

 

“Memenin altında beze var hanım

Dallas’tan hatırlarsan, büyükannenin

Almıştılar göğsünü

İşte onun gibi birde kanser riski”

Ne yapmalı

“Yeni bir bebek iyi olur, emmeli memeyi”

Birkaç düşük ama kalan dört çocuk

İkisi kız ikisi erkek

Dördüncüsü bu bezeyi emen

Yani sonuncu.

Akıllı çocuklar, hepsi üniversite mezunu

Şanslısı ikinci kız

Bir kızı olan şimdi

Hayatından memnun

En mutsuzu görünen

En büyük olan ilk doğan oğlan

Boşandı, çocuklarını bıraktı ve varlığı

Almanya’ya gitmişti okulu bitirdikten sonra

Orada da tutunamadı

Yoksul, düşkün, hasta şimdi

Birinci kız gibi evde kalmış, çaresiz

Kendi kendine gülen yalnız

 

 

ELİN ÇOCUĞU                     “Bakıma muhtaç insanlığa”

 

İlk torun sarışın bir erkek çocuk, inanılmaz zeki

Üç yaşındayken okuma – yazmayı öğrenen kendi

Şimdi yüz on kilo şişkonun biri

On senede bir gördüğü yeğeninin oğlu!

Babasına sorarsan o da elin oğlu

İki kız ve bir kız daha üç kız torun daha

Dört çocuktan dört torun şimdi

“Şevvalim ah yavrum

Annesi ve babası öğretmen olduğundan yani çalıştıklarından

Bebekliğinden beri büyüttüğüm”

Şimdi özel okula giden

Umut işte biri olmazsa biri

Tutmazsa biri bu defa diğeri

Tohum ekersin ya tarlaya onun gibi

Saçarsın ya hatta

Kimi çürür kimi tutar

Dal verir kimi döküntüden

Dönüşür zamanla beş yüz yıllık çınara

Kimini kuş yer kimin böcek karınca

Tutarsa elin çocuğu hani korku?

Bir el vermek zor zamanında

Bir tas su susuzluğa

Bir tas çorba

Bakıma muhtaç insanlığa

 

 

SON DURAK                                  “Obaya”

 

Hani şöyle bahar olsa cıvıl cıvıl, şiirli

Rengârenk, capcanlı, kıpır kıpır melodili

Sıcacık olsa her yer, yürekler pırıl pırıl

İçi dışı bir insanlar saydam yani su gibi

Ayvaz gibi şifalı güneş gibi enerji

İnsan gibi insan.

Çocukları mutlu

Eşi mutlu, huzurlu, başarılı, saygın

Bir yerlere iyi bir yerlere gelmiş torunları

Arayıp soran

Hani otuz seneden, kırk seneden sonra

Bir telefon ve tanıdık bir ses

Öylesine hatırlayıp ta arayan

Sesini, son halini, durumunu soran

Kendi halinden anlatan

Hal hatır soran

Ara sıra kahkaha atan

Bir kâğıt parçasına yazılmış hatıra birkaç dize

“Ey sevdiğim senden ne haber

Göçtü kervan oradan oraya

Son durağında mutlu musun sevdiğim?”

 

 

HİÇLİK YENİ DOĞUM                     “Ölüme”

 

Annesinin saçları tamamen dökülmüştü

Ayakta duramaz, kendine bakamaz olmuştu

Anlatıldığına göre onun annesi de

Kan kanserinden ölmüştü.

Irsi hastalık yani

 

Onun da saçları döküldü

Ayakta duramaz, çişini tutamaz oldu

“Kimin yanındaydı?”

Eşi, oğlu, kızı, torunu, kardeşliği, komşusu

Bakıcısı, hemşiresi veya yapayalnız

Şakaya gelmeyen ciddi yaşam

Bir nefes daha alınan derin bir nefes

Bir kadın, bir ümit, bir çaba

Bıraktıkları bilerek veya bilmeyerek

İşte bütün okudukların o kadının ürünü

Yani o olmasaydı olmayacaktı

Hiçbir şey

 

Erkan Yazargan

15 Kasım 2012

TOKAT

“SEMAHA ŞİİR” KİTABINDAN


 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol