Saime
Tweet
SAİME
YİRMİNCİ DİZİ
(DİZİLER KİTABI İKİNCİ YAYININ SON DİZİSİ)
Şiir Planı:
- Çocukluğu
- Yaşam Biçimi
- Kardeşleri
- İşleri
- Evlilikten Sonra
- Göç, İkinci Göç
- Çocukları
- Torunları
- Beklentileri
- Ölümü
Kahraman Veysel Erkan Hüseyin Ali
Türcihan Naci Leyla Zehra Betül
Nadir Elvan Zeynep Azra
Daştan Ekrem Şevval
Sevim
Saime
Yeter
Kaya
Kudret
İNCİR DÖKÜLEN YOLLAR “Cedit Mahallesine”
Yürü kalem iz bırak yine beyaz üstüne
Ses çıkarmadan konuş gözüme siyah renginle
Bin dokuz yüz kırk sekiz de doğdu bir kız
Dokuz çocuklu bir ailenin altıncısı
Göçüp gelen Bayburt’un Çalık Köyü’nden
Dayılarıyla birlikte, küçük bir aşiret
Yine yokluk, kuraklık, susuzluk
Düşüren yollara at arabalarıyla ve yükleriyle
Niksar’ın Cedit Mahallesi son durak
Kızın doğacağı o iki odalı eve
Yokuştur buralar çeşmesi mahallenin öbür ucunda
Bir curcuna, heyula, keşmekeş yaşam
Kimi köyden, kimi başka yerlerden
Yine Türkmen yine Çingene yine Muhacir
Atkuyruğu kılından serçe tuzağı ayak takılan
Olmazsa olmaz at, arabayı çekmeye
Sel basan Kelkit’in suladığı verimli ova
Ekilmeli, beslenmeli, doymalı, doyurmalı
Birbirine bakarak öğrenir insanlar
Örnek alarak özenerek türlü yollar
Mahallenin eski sakinleri vardır
Taş malikâneleri olan koskocaman
“Çocukluğum ah!” ara yollar, horozlar
Ceviz dökülen yollar, nar ağaçları ve incir.
İSİ YIKANAN LAMBA “Eski Yaşama”
Hatıralar üzer insanı çoğu zaman
Boğaza düğümlenen, göğse yığılan
Yeni kelime “nostalji”, ya yaşam biçimi:
Sabah erkenden kalkılır hazırlanılmalıdır
İcara tutulan birkaç seneliğine efendinin tarlası
Mısır ekilmelidir, buğday, kaçak tütün
Ambar dolmalı, gübre dışarı atılmalı, atlar tımarlanmalı
Odun yığılmalı, süpürülmelidir yerler çalı süpürgesiyle
Akşama yemek hazırlanmalı, yine çorba – pilav
Vakit bulunca arada bir
Arka bahçedeki duta çıkılmalı dut toplamalı
Hamur mayalanmalı fırın yakılmalıdır
Kilerine evin sahip çıkmalı
Calitler, gelenguler kovulmalıdır
Akşam konuşmaları, yorgunluk çayı demlenmelidir
Yine yıkanmalıdır yığılı bulaşık cağda
Karman çorman ama yine gülümsemeli hayata
Komşu çocuklar, evler, kadınlar herkes kardeş sırdaş
“Elektiriği nerde gördük!
Evlendikten sonra Tokat’ta”
Yakılmalı gaz lambası, fitili değişmeli, gazı doldurulmalı
İsi silinmeli, yıkanmalı camı
Ha babam, de babam çabala ha çabala
Tadımlık günlük yaşam işte
Eski, çok eski günlerden
Gaz lambasından önce çıra
Daha öncesi karanlık
KOYUN KOYUNA YATAN KARDEŞLER “Örgüye”
Sahip çıkan ağabeyler vardır küçük kardeşe
Çapaya gitmesine gerek yoktur, diğer kızlar kıskansa da
Çocukluktan zayıf, çelimsiz, bakımsız o yüzden.
En çok sevilen bir ağabey adı gizli
Korkunca ona koşulan yanına saklanılan
Gizliden gizliye cebinden şeker çıkaran
O kadar kardeş arasında yetmediğinden herkese.
Okula göndermedi babası yokluktan
Bir de “kız çocuğu okusa ne olacak!”
O yüzden işte, o yüzden okula giden ağabeyin
Gömleği ütülenmelidir özenle kömür ütüsüyle kirletmeden
Dikiş – nakış öğrenmek bir de çeşmenin oradaki
Mahallenin öbür ucunda komşu terzi
Ceviz sergenleri çeyizlik, harçlık
Sonra çok sonra geldi halı tezgâhları
Herkesin evinde ahır vardı mutlaka
Doymalı, doyurmalı, yaşamalı, hayatta kalmalı
Dayanmalı kardeş kardeşe
“O salak gördüğün çok zengin olacak
O güvendiğin ölecek
O sevdiğin unutacak
Düşman olacak hatta” kardeşe bak
Hani koyun koyuna yatan kardeşler
RADYOLU GÜNLER “Kardeşlik’e”
Mahalleden komşu Hüseyin Amca’nın karısı Dudu
İşte onun oğlu, küçük oğlu Hasan
Ağabeyinin sınıf arkadaşı bir ara
Babasının kapısına dayanan kalan yevmiyeyi almak için
Şimdiki kocası, çocuklarının babası, iyi adam
İstenilince kiminin sevinip, kiminin kızdığı
Evlilik çağı geldi. Bir sandık çeyiz
Dudu kadın o zaman dul
Onun babasından kalma malikâne şimdi yeni yuva
Hiç olmazsa mal derdi yok, kalabalık yok
Rahata ermek umulur bunca yıldan sonra.
O da garip, O da çaresiz. Ümidi oğlu
Kıskanır haliyle kaynana gelini
En iyisi Tokat’a göçmeli.
İşte geldik şimdi buraya
Bu defa tek odalı bir ev
Yine soğuk, yine yeni komşular
Kardeşliği Naciye, o günlerden kalan
Bu gün hala görüşülen tek dost
Olur! Olur, hiç olmazsa elektrik var
Çevirince düğmeyi aydınlık ve
Radyo. Radyo tiyatroları, sabah dokuzu on geçe
Günlük takip edilen
GÖÇ YİNE NOKTA “Değişime”
Bu kaçıncı göç, topla eşyaları, bırak her şeyi geride
Yeniden
Başka yerlere başka dostluklara belki
Ümit, mecburiyet, daha güzel iş imkanları
Saplanıp kalmamalı mı, yetmez mi artık?
Bahçesine diktiğim çiçek kalacak orada.
Bu defa birde çocuk, bebek yani, üredi
“Soğuk hey, üşümek, sarınmak bir şeylere
Sıcak nerede şimdiki doğal gazlı evler
Bu çizginin bu noktası bana ait
Benden başkası içine sığmayan, başkasını almayan”
Ne çileli yaşam, ne gerek var? Göze inen bulut şimdi
Ya durakalmalar, donakalmalar, dalıp gitmeler
Konuşmalıdır insan atmalıdır içinden bir şeyler
Tutmamalı, yığmamalı, biriktirmemeli veya
Doldurmalıdır testiyi çeşmeden su akarken.
İşte böyle bir arada bir derede bir yerlerde
Ne kadar kaçarsan, göçersen, gidersen
Dönüp durduğun aslında bir noktacık
Ayakkabısız o çocuğa sorsaydınız çocukken
Neler olacağını, bu günlerini
Elbette kendisi de bilemezdi
Bir de bilseydi insan geleceğini
Geleceğin hiçbir anlamı kalmazdı.
ÇOCUKLARI “Dört yalnıza”
“Memenin altında beze var hanım
Dallas’tan hatırlarsan, büyükannenin
Almıştılar göğsünü
İşte onun gibi birde kanser riski”
Ne yapmalı
“Yeni bir bebek iyi olur, emmeli memeyi”
Birkaç düşük ama kalan dört çocuk
İkisi kız ikisi erkek
Dördüncüsü bu bezeyi emen
Yani sonuncu.
Akıllı çocuklar, hepsi üniversite mezunu
Şanslısı ikinci kız
Bir kızı olan şimdi
Hayatından memnun
En mutsuzu görünen
En büyük olan ilk doğan oğlan
Boşandı, çocuklarını bıraktı ve varlığı
Almanya’ya gitmişti okulu bitirdikten sonra
Orada da tutunamadı
Yoksul, düşkün, hasta şimdi
Birinci kız gibi evde kalmış, çaresiz
Kendi kendine gülen yalnız
ELİN ÇOCUĞU “Bakıma muhtaç insanlığa”
İlk torun sarışın bir erkek çocuk, inanılmaz zeki
Üç yaşındayken okuma – yazmayı öğrenen kendi
Şimdi yüz on kilo şişkonun biri
On senede bir gördüğü yeğeninin oğlu!
Babasına sorarsan o da elin oğlu
İki kız ve bir kız daha üç kız torun daha
Dört çocuktan dört torun şimdi
“Şevvalim ah yavrum
Annesi ve babası öğretmen olduğundan yani çalıştıklarından
Bebekliğinden beri büyüttüğüm”
Şimdi özel okula giden
Umut işte biri olmazsa biri
Tutmazsa biri bu defa diğeri
Tohum ekersin ya tarlaya onun gibi
Saçarsın ya hatta
Kimi çürür kimi tutar
Dal verir kimi döküntüden
Dönüşür zamanla beş yüz yıllık çınara
Kimini kuş yer kimin böcek karınca
Tutarsa elin çocuğu hani korku?
Bir el vermek zor zamanında
Bir tas su susuzluğa
Bir tas çorba
Bakıma muhtaç insanlığa
SON DURAK “Obaya”
Hani şöyle bahar olsa cıvıl cıvıl, şiirli
Rengârenk, capcanlı, kıpır kıpır melodili
Sıcacık olsa her yer, yürekler pırıl pırıl
İçi dışı bir insanlar saydam yani su gibi
Ayvaz gibi şifalı güneş gibi enerji
İnsan gibi insan.
Çocukları mutlu
Eşi mutlu, huzurlu, başarılı, saygın
Bir yerlere iyi bir yerlere gelmiş torunları
Arayıp soran
Hani otuz seneden, kırk seneden sonra
Bir telefon ve tanıdık bir ses
Öylesine hatırlayıp ta arayan
Sesini, son halini, durumunu soran
Kendi halinden anlatan
Hal hatır soran
Ara sıra kahkaha atan
Bir kâğıt parçasına yazılmış hatıra birkaç dize
“Ey sevdiğim senden ne haber
Göçtü kervan oradan oraya
Son durağında mutlu musun sevdiğim?”
HİÇLİK YENİ DOĞUM “Ölüme”
Annesinin saçları tamamen dökülmüştü
Ayakta duramaz, kendine bakamaz olmuştu
Anlatıldığına göre onun annesi de
Kan kanserinden ölmüştü.
Irsi hastalık yani
Onun da saçları döküldü
Ayakta duramaz, çişini tutamaz oldu
“Kimin yanındaydı?”
Eşi, oğlu, kızı, torunu, kardeşliği, komşusu
Bakıcısı, hemşiresi veya yapayalnız
Şakaya gelmeyen ciddi yaşam
Bir nefes daha alınan derin bir nefes
Bir kadın, bir ümit, bir çaba
Bıraktıkları bilerek veya bilmeyerek
İşte bütün okudukların o kadının ürünü
Yani o olmasaydı olmayacaktı
Hiçbir şey
Erkan Yazargan
15 Kasım 2012
TOKAT
“SEMAHA ŞİİR” KİTABINDAN