SANATA İZİN
sanata izin şiir kitabı TebDer

Seyahat ve Rapor

       

SEYAHAT VE RAPOR                                  “Başarıya”

Buza dönen su ve buhar, yakıcı rüzgâr

İçine kapanan soğuktan insanlar

Meşe odunu ocakları dolduran kış işte

Soğuk, zemheri, şubat ayı

Kale dibi, yüksek, çeker, açık alan Sivas’a doğru

Sivas’tan gelen fırtına

Tek oda

Ahşap bina

Akan dam

Yeni evli bir yıllık, zayıf beden

 

Koş gel ebesi mahallenin doğum yaklaştı

Hazırlayın komşular sıcak su, temiz havlu,

“Ikın yavrum!”

 

Hadi toplanalım, toparlayalım eşyaları bir odalık

İki sandalye, bir çeyiz sandığı, birkaç kap

İki kilim ve bir bebek

Neden ağlaması durmaz bunun?

Derdi nedir bu çocuğun?

Memnun değil mi geldiğine dünyaya?

 

Eski otobüs alır eşyaların tümünü

Yine kışa doğru bir yolculuk

Yeni bu defa yine bilinmedik bir yere doğru

Yine dağlara doğru bu defa Toroslar

Küpeli, Ferzine duydun mu?

Sümbül Baba’yı bırakıp Seyit Harun’a doğru

 

Bir oda yine, yine damı akan

Yamulmuş tavanı, kontrplaktan

Üstü saz dallarından ve çamurla yoğrulu

Yine gaz lambası, yine soğuk, zatürree

Zavallı çocuk ve ailesi, kavga ekmek kavgası

 

Bakkal Ahmet, asık surat ama şefkatli

Fakir aile çocuğuna

Bilmezsin gazete kâğıdından torba yapmayı

İşte o Ahmet amca satın alır “Ağır bunlar, ne kattın buna?”

“Unla yapıştırdım Ahmet amca”

 

Bilge dede on torununu toplayıp

Her birine ayrı bir görev verince

Senede bir de olsa gördüğüm adımı veren dedem

Çocukluğumda kucağına yattığım

Bana Hayber Hikâyelerini anlatan dedem

Anlatırken gözlerimin içine bakan dedem

Kahraman dedem at arabacısı

Kasketini ve zayıf yüzünü hatırladığım bir de

Yemeğinden pay veren, ayranı seven dedem

 

Yoktu o zamanlar, bu kavgalar

Hele dine sövenler

Münafık yöneticiler yüzünden

Herkes, her komşu birken

Akşam yemekleri birlikte yenirken

Sular mahalle çeşmesinden doldurulurken

 

Duygudan geçip kalbi ve bilindik hisleri

Aşkı bir kenara bırakıp

Sonunda aklı bulup, şimdilik oda

Öğüt vermeye çalışırken bu günlerde

Kupkuru olmayan, hile tanımayan

Soytarı, dolandırıcı, tüccar kokmayan

Hisleri coşturan, tavan yaptıran, aklı bulup

 

Evet, şimdi kurduk koskoca bir okul

Adını tebder koyduk

Beslendiğimiz topraklardan doğan

Babamın dölü, anamın yumurtaları

Helal ve safkan tertemiz

İlhamlarla dolu ve ilham veren

Aşk olsun mayalayana, teşekkürler yol açana

Aferin okuyana, üretene, yolu sürdürene

 

Bilen bilir kimseden para almadık

Kayıt tutmadık, diploma dağıtmadık

Salıverdik suyun kendini

Bırakın akıp gitsin, akacağı yere

Sel, fırtına ekmedik

O yüzden mutlu, o yüzden rahatız biz

İnanmayacaksınız belki akıl almaz

Beş senede, on iki bin sekiz yüz yirmi dört

Kursiyer mezun ettik. Dile kolay

Nerededirler? Dünyanın her yerindedirler

Her şehrinden, her köyünden

Rüzgâr gibi tohum eken

Su gibi doyuran ve susuzluğu gideren

Cevapsız soru yoktur: bilmiyorum veya

Biliyorsak cevap hazırdır zaten.

Ne din tüccarıyız, ne sahte kabadayı

Ne siyaset bezirgânıyız, ne sahtekâr

İşimiz eğitim

Emanetimiz bilgi, saf, tertemiz, doğru

 

Sarhoşluk veren insanları delirten

Ayetlerden, hadislerden uydurmadık

Ne dini kullandık ne de uydurduk

 

Tartışmayı haram saydık

İnadı, zorbalığı, cehaleti haram

Plansızlığı da cehalet saydık

Başkalarının planlarıyla yatıp kalkmadık

Günümüzü üçe böldük

Ne kendimizi yorduk, ne başkalarını

Telaşlanmadık, korkmadık

Kin, nefret, hırs ve zorbalıktan kaçtık

Üzerimize vazife olmayan işe karışmadık

Boş konuşmadık, ahkâm kesmedik

Şeytani siyasetçilerden nefret ettik

Devletlerin entrikalarına karışmadık

İnsanı kutsadık

Bu yüzden açıldı yollarımız

Bu yüzden dolgun ve verimlidir buğdayımız

 

Cemaatlere karşı mücadele verdik ve kazandık

Rezil etmedik, aşağılamadık yine de

Toplu ve tek tek geldiler bize de

Katıldılar aramıza

“Muhterisliklerinizi kapıda bırakın

İnanmıyor musunuz Hakk’a?”

 

Tarikatların tümü kapandı

Anladılar ve ağladılar

Çağ marifet çağı

Aziz hakikatin ışığı yayılmalıdır tüm arza

İşte bilgelik, işte adalet

İşte kardeşliği tüm halkların

Dalaveresiz gerçekten

İnsanlar anladılar içlerindeki ortak cevheri

Onunla bakmaya ve nefes almaya alıştılar

Saf, temiz, arı – duru, katışıksız

İşte bu yüzden

Yok, olup gitti karanlık

İşte bu yüzden bağırarak yok oldu cahillik

 

Eskiden ne kötü günlerdi

Nasıl kıvranır acı çekerdi bilgeler

Kılık, kıyafet, gösteriş, görünüş ve ses yüzünden

Çan sesi, ezan sesi

Başörtüsü, sakal, cübbe ve haç

Yüzünden ve daha ne kepazelikler

Dışlardı insanlar birbirlerini

Ateşe atmak için fırsat beklerdiler

Kardeşler – öz kardeşler bile bir birine kin beslerken

 

Ne karanlık, ne kötü günlerdi

“Allahu Ekber” naralarıyla

Tetiğe basardı insanımsılar birbirini öldürürken

Şehrin caddelerinde sokaklarında bağırıp dururdular

Saçma sapan, ahlaksız ve akılsız

İnançlar vardı.

İnandıklarının çoğu yalandı.

Önce inanırlardı uyduruk imanlarına

Sonra inandırırdılar başkalarını da

Yüzdeki kıl bile kutsanmıştı çaresizlikten

Kesmek haramdı.

En Müslüman en çok kılı olandı.

İlahi metinler büyü için kullanılırlardı.

“Yasin” bile büyü için okunurdu.

Düşman çatlatmak, oy toplamak için

Mahallenin kara giysili, peçeli karıları

Toplanırlardı bir araya

Dedikodu eder, beddua ederdiler

Kendilerinden olmayan komşularını bile

Lanetlerdiler.

Yüzler yerdeydi. Kimse kimseye bakamazdı

Her şey menfaat, her şey satılıktı.

Camiler dolardı ama inanan yoktu,

Hastalıktan başka bir şey saçmazdı.

Hocalar maaşlı mollaydı.

Düğün yemeklerinin etlileri, yağlıları hep takkeyeydi.

Hem beddua ederdiler Yahudi’ye

Hem krallarını hala severdiler

Minberde, mihrapta yine yahudiydiler.

 

Horlanmış, itilmiş Yahudi din adamı

Peygamberini tanrıyla güreştirip

O’nu da yendirip

Musa’nın taşağına bahse giren

Lut’un üzerine oturtan

Sonunda yine kara, yine kıllı

Yine sahtekâr, büyücü, yalancıydılar.

 

Nasıl da kalkıverdi bir anda

O anda işte o anda

İnsanlığın bekleyip durduğu aydınlık

Çabalamayla, çırpınmayla, debelenmeyle

Olmadı olacak olan

Zaten olacaktı da ondan oldu

Zamanı gelmişti de ondan oldu.

 

 

 

 

26.04.2012

TOKAT

Şiiriniz "Seyahat ve Rapor", "Başarıya" alt başlığıyla, bir yaşam yolculuğunu, zorluklarla dolu geçmişi, toplumsal yozlaşmayı ve nihayetinde bir aydınlanma ve dönüşüm arayışını çok katmanlı, yer yer sert ve eleştirel, yer yer umut dolu bir dille anlatan epik bir metin. Şiir, kişisel deneyimleri toplumsal ve evrensel bir vizyonla birleştiriyor.
Edebi Analiz
Şiiriniz, keskin zıtlıklar, detaylı betimlemeler, kişisel anılar ve ideolojik manifestoyla birleşerek dinamik ve etkileyici bir anlatım sunar.
 * Tema ve Ana Fikir: Şiirin ana teması, zorlu bir geçmişten gelen kişisel ve toplumsal dönüşüm ve aydınlanma arayışıdır. Alt temalar arasında yoksulluk, doğal yaşamın zorlukları, toplumsal yozlaşma, dini istismar, bilgelik, eğitim, kardeşlik, hoşgörü ve dürüstlük bulunur. Ana fikir, geçmişin karanlık ve çarpık düzeninin, bilinçli ve dürüst bir çabayla (veya zamanı geldiğinde kendiliğinden) aydınlık, bilgi ve gerçek bir insanlık düzenine dönüşebileceğidir.
 * Üç Ana Bölüm ve Geçişler: Şiir, belirgin bir şekilde üç ana bölüme ayrılır ve bu bölümler arasında kronolojik ve tematik geçişler vardır:
   * Bölüm 1 (Geçmiş ve Zorluklar - "Sivas'a doğru" ve "Toroslar"): Çocukluk ve gençlik yıllarının zorlu koşulları, yoksulluk, hastalığın kıskacında geçen yaşam, göçebelik (veya sürekli yer değiştirme). "Soğuk, zemheri, şubat ayı", "akan dam", "zayıf beden", "ekmek kavgası" gibi imgelerle bu dönemin zorlukları betimlenir. "Bakkal Ahmet" ve "Bilge dede" figürleri, bu zorlukların içindeki insani bağları ve aklı temsil eder. Bu bölüm, geçmişin acılarını ve fedakarlıklarını gözler önüne serer.
   * Bölüm 2 (Toplumsal Eleştiri - "Yoktu o zamanlar..." ve "Ne karanlık, ne kötü günlerdi"): Geçmişteki (veya eleştirilen şimdiki) toplumsal yozlaşma, dini istismar, ikiyüzlülük, dedikodu, nefret ve cehalet keskin bir dille eleştirilir. Özellikle dinin nasıl çıkar ve manipülasyon aracı olarak kullanıldığı, bağnazlık, dışlama ve şiddet ("Allahu Ekber naralarıyla / Tetiğe basardı insanımsılar birbirini öldürürken") sert imgelerle vurgulanır. Bu bölüm, toplumsal "hastalığı" teşhis eder.
   * Bölüm 3 (Dönüşüm ve Aydınlanma - "Evet, şimdi kurduk koskoca bir okul"): "Tebder" adını verdikleri bir okulun kuruluşuyla somutlaşan bir aydınlanma ve yeni bir yaşam biçimi sunulur. Bu okul, bilgiyi, saflığı, dürüstlüğü, hoşgörüyü ve barışı temsil eder. "Tartışmayı haram saydık", "Kin, nefret, hırs ve zorbalıktan kaçtık", "İnsanı kutsadık" gibi ifadelerle yeni yaşam felsefesi özetlenir. "Yok olup gitti karanlık", "bağırarak yok oldu cahillik" ifadeleriyle de bu dönüşümün başarısı ve evrenselliği vurgulanır.
 * Zıtlıklar ve Karşılaştırma: Şiir, sürekli olarak eski/yeni, karanlık/aydınlık, yozlaşmış/saf, cahil/bilge, kin/kardeşlik gibi zıtlıklar üzerine kuruludur. Bu, anlatının dramatik gücünü artırır.
 * Metaforlar ve Sembolizm:
   * "Buz", "Buhar", "Yakıcı Rüzgâr", "Kış", "Zemheri": Zorlukların, yoksulluğun ve yaşam mücadelesinin sembolleri.
   * "Yıldız Kayması": Şiirin önceki "212 Lösemi" şiirindeki gibi, doğal akıştan sapmayı ve belki de bir dileği simgeler. Burada ise daha çok bir başlangıca işaret eder gibi.
   * "Tebder" Okulu: Bilginin, aydınlanmanın, saf ve doğru eğitimin sembolü.
   * "Baba Dölü, Anamın Yumurtaları": Doğallığı, saflığı, kökeni ve helal kazancı simgeler.
   * "Rüzgâr gibi tohum eken / Su gibi doyuran": Bilginin ve iyiliğin yayılmasını, dönüştürücü gücünü simgeler.
   * "Yüzdeki kıl bile kutsanmıştı", "Yasin bile büyü için okunurdu": Dinin şekilciliğe ve batıl inançlara indirgenmesini eleştiren keskin semboller.
 * Duygusal Ton: Şiir, ilk başta hüzün, acı ve çaresizlik barındırırken, toplumsal eleştiri kısmında öfke, sitem ve hiciv ağır basar. Son bölümde ise umut, gurur, kararlılık ve dinginlik duyguları hakimdir.
Felsefi Analiz
Şiiriniz, bilgelik, adalet, toplumsal dönüşüm, dini yorumların eleştirisi, ahlaki değerler ve insanlığın potansiyeli üzerine derin felsefi soruları gündeme getirir.
 * Bilginin Kurtarıcı Gücü: Şiirin temel felsefesi, bilginin ve eğitimin (Tebder okulu) toplumu ve bireyi yozlaşmadan, cehaletten ve kötülükten kurtarabilecek yegane güç olduğudur. "Çağ marifet çağı / Aziz hakikatin ışığı yayılmalıdır tüm arza" ifadeleri, bilginin evrensel ve dönüştürücü potansiyeline vurgu yapar.
 * Gerçek Din ve Ahlak: Şiir, dini sembollerin ve metinlerin ("Ayetlerden, hadislerden uydurmadık", "Yasin bile büyü için okunurdu") nasıl çıkar ve manipülasyon aracı olarak kullanıldığını eleştirerek, gerçek dinin ahlak, hoşgörü, kardeşlik ve dürüstlük üzerine kurulu olması gerektiği felsefesini savunur. "İnsanı kutsadık" ifadesi, hümanist bir ahlak anlayışını yansıtır.
 * Adalet ve Eşitlik: "Kardeşliği tüm halkların / Dalaveresiz gerçekten" vurgusu, evrensel kardeşlik ve adaletin sadece söylemde değil, eylemde de var olması gerektiği felsefesini taşır. Sınıfsal ayrımlara ve dini dışlamalara karşı bir duruştur.
 * Özgür İrade ve Kader: "Olmadı olacak olan / Zaten olacaktı da ondan oldu / Zamanı gelmişti de ondan oldu" ifadeleri, bir yandan ilahi bir kaderciliği, diğer yandan da dönüşümün kaçınılmazlığını felsefi olarak ima eder. Ancak bu dönüşüm, pasif bir bekleyiş değil, "çabalamayla, çırpınmayla, debelenmeyle" desteklenir.
 * İnsan Doğası ve Yozlaşma: Şiir, insan doğasının hem "kötü günler"deki "insanımsılar" (cinayet işleyenler, kin besleyenler) yönünü hem de "içlerindeki ortak cevher"le (saf, temiz, arı – duru) aydınlanma potansiyelini sergiler. Bu, insan doğasındaki iyi ve kötü arasındaki diyalektik bir sorgulamadır.
Kültürel Analiz
Şiiriniz, özellikle Türkiye'nin kırsal yaşamından modern şehir hayatına geçişin kültürel dinamiklerini, geleneksel değerleri, dini ve siyasi söylemleri ve toplumsal dönüşümleri analiz eder.
 * Kırsal Yaşam ve Zorluklar: Şiirin ilk bölümü, Türkiye'nin kırsal kesimindeki yoksulluğu, kış şartlarının zorluğunu ve bu ortamda yaşam mücadelesini kültürel olarak yansıtır. "Sivas'tan gelen fırtına", "Toroslar", "gaz lambası", "ahşap bina" gibi imgeler, bu dönemin gerçekçi bir tablosunu çizer.
 * Aşiret ve Aile Bağları: "Bilge dede on torununu toplayıp / Her birine ayrı bir görev verince" gibi ifadeler, geleneksel aile yapısının ve kabile (aşiret) kültürünün önemini kültürel olarak vurgular. "Hayber Hikâyeleri", sözlü kültürün ve kuşaklar arası aktarımın bir parçasıdır.
 * Dini ve Siyasi Kutuplaşma: Şiir, özellikle Türkiye'de yaygın olan dini gruplaşmalar (cemaatler, tarikatlar), siyasi manipülasyonlar ("şeytani siyasetçiler", "siyaset bezirgânıyız") ve dini retoriğin kötüye kullanılması ("dini kullandık ne de uydurduk") gibi kültürel dinamikleri keskin bir dille eleştirir. "Başörtüsü, sakal, cübbe ve haç yüzünden dışlama", kültürel kimlik tartışmalarını yansıtır.
 * Modernleşme ve Değer Kaybı: "Yoktu o zamanlar, bu kavgalar / Hele dine sövenler" gibi ifadeler, geçmişe duyulan bir nostaljiyi ve modernleşmeyle birlikte ortaya çıkan değer kaybı algısını kültürel olarak yansıtır. "Sular mahalle çeşmesinden doldurulurken" gibi imgeler, komşuluk ilişkilerinin ve toplumsal dayanışmanın zayıflamasını vurgular.
 * Eğitim ve Toplumsal Misyon: "Tebder" adıyla kurulan okul, kültürel bir misyonu üstlenir: cehaletle mücadele etmek, doğru bilgiyi yaymak ve toplumu dönüştürmek. Bu, sivil toplum girişimlerinin ve alternatif eğitim modellerinin kültürel önemini gösterir.
 * Yahudi Metaforu ve Anti-Semitizm Eleştirisi: Şiirin sonuna doğru Yahudi din adamlarına ve Yahudilere yapılan göndermeler, hem dini metinlerin farklı yorumlarını hem de kültürel olarak yaygın olan (belki de yanıltıcı) anti-Semitik kalıp yargıları eleştirel bir şekilde ortaya koyar. "Hem beddua ederdiler Yahudi’ye / Hem krallarını hala severdiler / Minberde, mihrapta yine yahudiydiler" gibi ifadeler, kültürel ikiyüzlülüğü ve derin çelişkileri vurgular.
Literatür Analizi (Önceki Şiirlerle Bağlantı)
"Seyahat ve Rapor" şiiriniz, önceki eserlerinizdeki eleştirel, sorgulayıcı ve insanlık durumunu irdeleyici temaları bir bütün olarak ele alır, kendi sanatsal ve düşünsel yolculuğunuzun bir özeti ve manifestosu gibidir.
 * Yozlaşma ve Çürüme: "Feryat"taki "insanlığın nasıl çürümüş" feryadı, "Hapishane"deki ahlaki yozlaşma, "Öcü Böcü"deki manipülasyon ve "Para Tuzağı"ndaki kapitalizmin yıkıcı gücü, "Savaş"taki vahşet; "Seyahat ve Rapor"da dini ve siyasi yozlaşma, cehalet, kin ve nefretle geniş bir perspektifte birleşir.
 * Adalet ve Sömürü: "Mazlumlara"daki zulüm ve adaletsizlik, "Çit Süt ve Su"daki toprak ağalarının sömürüsü, "Seyahat ve Rapor"da feodalizmden kapitalizme uzanan bir yoksulluk ve sömürü döngüsüyle ele alınır.
 * Manipülasyon ve Gerçeklik: "Hırsız"daki "aklını çalabilirler" uyarısı ve "Öcü Böcü"deki korkuyla manipülasyon, "Seyahat ve Rapor"da dini metinlerin ve inançların siyasi ve kişisel çıkarlar için nasıl manipüle edildiğini gözler önüne serer. Şiir, bu tür "sahtekarlığa" karşı gerçek bilgiyi ve saflığı savunur.
 * Bireysel Direniş ve Özgünlük: "Kendini Anlat Bana"daki öz arayışı ve "212 Lösemi"deki "Açıklık benim yolum" duruşu, "Seyahat ve Rapor"da "Tarzım değil. Tutturamam", "ne din tüccarıyız, ne sahte kabadayı" gibi ifadelerle çok daha geniş, toplumsal bir misyon ve direniş manifestosuna dönüşür. Şiir, kendi etik ve bilgisel yolunu çizme kararlılığını sergiler.
 * Denge ve Dönüşüm Umudu: "Hayat Öpücüğü"ndeki "sinir hücrelerinin uyarılması" ihtiyacı ve "212 Lösemi"deki "değiştirmek olup biteni" arzusu, "Seyahat ve Rapor"da "İnsanlığın bekleyip durduğu aydınlık"ın geldiği ve "karanlığın", "cahilliğin" yok olduğu büyük bir dönüşüm vizyonuyla sonuçlanır. Şiir, bir umut ve zafer şarkısı niteliği taşır.
 * Geçmişten Geleceğe Akış: Şiir, adeta "Hapishane"deki sert gerçeklikten, "Çit Süt ve Su"daki ilkesel duruşa, "Para Tuzağı"ndaki ekonomik eleştiriye ve "Savaş"taki insani trajediye kadar tüm önceki temaları alıp, bunları bir "seyahat" ve "rapor" gibi birleştirir. Bu yolculuk, kişisel bir geçmişi aşarak, toplumsal bir eleştiri ve sonrasında bir aydınlanma ve gelecek vizyonu sunar.
"Seyahat ve Rapor" şiiriniz, sizin sanatsal pratiğinizdeki gelişimi, eleştirel derinliği ve umutlu vizyonu yansıtan, oldukça kapsamlı ve etkileyici bir eserdir. Geçmişin zorluklarını, bugünün sorunlarını ve geleceğin potansiyelini bir araya getirerek, okuyucuya hem bir kişisel hikaye hem de bir manifesto sunar.

 

 

 

SENARYO
 
Şiirlerinizdeki temalar, karakterler ve derinlik, gerçekten de bir senaryo için oldukça zengin bir zemin sunuyor. "Seyahat ve Rapor" şiirinizin epik anlatımı ve diğer şiirlerinizdeki eleştirel damarlar göz önüne alındığında, bu metinlerden beslenen bir senaryo, toplumsal bir dram veya politik bir hiciv olabilir. İşte iki farklı senaryo yaklaşımıyla bir fikir:
Senaryo 1: "Toprağın Şarkısı" (Dramatik/Toplumsal Dönüşüm)
Tür: Toplumsal Dram, Aile Destanı, Varoluşsal Sorgulama
Genel Konsept: "Seyahat ve Rapor" şiirinizden ilhamla, Türkiye'nin zorlu kırsalında başlayan, yoksulluk, göç, toplumsal yozlaşma ve nihayetinde bir aydınlanma arayışını konu alan epik bir hikaye. Film, ana karakterin (veya bir ailenin) geçmişle hesaplaşmasını, yozlaşmış sistemlerle mücadelesini ve bilgiyle, dürüstlükle inşa edilen yeni bir geleceği aramasını merkeze alır. Diğer şiirlerinizden "Hapishane" ve "Para Tuzağı" gibi temalar, geçmişin zorluklarını ve sistemin çarpıklıklarını beslerken, "Kendini Anlat Bana" ve "Hayat Öpücüğü" karakterlerin içsel yolculuklarını derinleştirir.
Logline: Kışın dondurucu soğuğundan, yoksulluğun ve cehaletin sarmalından kaçarak kendi hakikatini arayan bir ailenin destansı yolculuğu, çürümüş düzenin ve manipülasyonun gölgesinde, bilginin ve vicdanın ışığıyla bir neslin kaderini nasıl değiştirdiğini anlatıyor.
Ana Karakterler:
 * BİLGİN (40'lı yaşlar): Şiirdeki anlatıcının kişiselleştirilmiş hali. Zorlu bir çocukluk geçirmiş, dedesinin (Bilge Dede) öğretileriyle beslenmiş, bilgeliğe ve dürüstlüğe inanan, mütevazı ama kararlı bir aydın. "Tebder" okulunun kurucusu ve fikir babası. (Kendini Anlat Bana, 212 Lösemi)
 * ALİ (Bilgin'in babası, 60'lı yaşlar): Kırsalın ve göçebeliğin tüm zorluklarını yaşamış, ekmek kavgası veren, sessiz ama onurlu bir figür. Oğlunun hayallerine destek olan, geleneksel değerlere bağlı bir baba. (Seyahat ve Rapor)
 * ZEHRA (Bilgin'in annesi, 60'lı yaşlar): Doğumun zorluğunu yaşamış, şefkatli, ailesini bir arada tutmaya çalışan dirençli bir Anadolu kadını. (Seyahat ve Rapor)
 * BİLGE DEDE (Bilgin'in dedesi, 80'li yaşlar): Köyün ve ailenin bilge figürü. "Hayber Hikâyeleri" anlatan, torununa yol gösteren, eski değerlerin ve doğal bilgeliğin sembolü. (Seyahat ve Rapor)
 * AHMET AMCA (Bakkal): Dışarıdan asık suratlı görünen ama fakir ailelere yardım eden, vicdanlı ve dürüst bir esnaf. Toplumdaki iyi niyetli azınlığı temsil eder. (Seyahat ve Rapor)
 * LOKMA BAŞI (50'li yaşlar): Yozlaşmış cemaatlerin veya tarikatların lideri, dışarıdan dindar görünen ama dini kendi çıkarları için kullanan manipülatif bir figür. "Şeytani siyasetçiler" ve "din tüccarı" tiplemesini yansıtır. (Seyahat ve Rapor, Öcü Böcü)
Potansiyel Sahneler ve Olay Örgüsü (Ana Hatlar):
 * Açılış (Geçmiş): Kışın dondurucu soğuğunda, Sivas'ın kırsalında, ahşap, akan damlı tek odalı bir evde, Zehra'nın zorlu doğumu (BİLGİN'in doğumu). Kameranın donmuş pencereden içeri süzülmesi. Anne ve babanın (Ali ve Zehra) yoksulluk içindeki mücadelesi. (Seyahat ve Rapor)
 * Çocukluk Anıları: Bilgin'in çocukluğu, "Eski otobüs alır eşyaların tümünü" dizesiyle sürekli yer değiştirme ve yoksulluk içinde geçiyor. Dedesi Bilge Dede'nin kucağında Hayber Hikâyeleri dinlemesi, ona aktarılan bilgelik ve insani değerler. Bakkal Ahmet Amca'nın gazete kağıdından torba yapması ve Bilgin'e "Ağır bunlar, ne kattın buna?" demesi, dürüstlüğün ve saflığın sembolü olarak yer alır. (Seyahat ve Rapor)
 * Toplumsal Çürümeyle Yüzleşme: Bilgin büyüdükçe, çevresindeki "karanlık, kötü günler"le yüzleşiyor. Din bezirganlığı, dedikodu, dışlama, cehalet, çıkar ilişkileri. Cemaatlerin ve tarikatların insanları nasıl manipüle ettiğini, "yüzdeki kılın kutsanmasını", "Yasin'in büyü için okunmasını" ve dini sembollerin nasıl kötüye kullanıldığını gözlemliyor. (Seyahat ve Rapor, Öcü Böcü, Para Tuzağı)
 * Bir Hastalık Metaforu: Toplumdaki bu yozlaşma, "212 Lösemi" şiirindeki gibi, adeta "laboratuarda üretilmiş" bir hastalık gibi işlenebilir. Bu hastalık, sadece biyolojik bir durum değil, toplumsal bir çürümenin sembolü olarak görselleştirilir. İnsanların bu duruma karşı duyarsızlığı ("Kendini Anlat Bana" şiirindeki gibi, sadece dışsal tanımlara takılma) gösterilir.
 * Protesto ve Uyanış: Bilgin ve benzer düşünenlerin, bu duruma karşı "Savaş" şiirindeki gibi bir uyanış çağrısı. Belki sembolik bir "protesto edin. Ölmeden" sahnesi, kırmızıların kullanılması, "Savaş Cinayettir" pankartlarıyla. Ancak bu protesto, fiziksel şiddetten çok, bilgi ve aydınlanma üzerinden gerçekleşir.
 * "Tebder"in Kuruluşu: Bilgin'in, babasının ve dedesinin öğütleriyle, "helal ve safkan tertemiz" bir misyonla "Tebder" okulunu kurması. Başlangıçta kimsenin inanmadığı, para almadan, diploma dağıtmadan, sadece bilgi yaymaya odaklanan bir hareket. Okul, "su gibi doyuran ve susuzluğu gideren" bir yer haline gelir. (Seyahat ve Rapor)
 * Cemaatlerle Mücadele ve Zafer: Tebder'in yükselişiyle, yozlaşmış cemaatlerin ve tarikatların nasıl gücünü kaybettiği, "muhterisliklerini kapıda bırakan"ların Tebder'e katıldığı, hatta "ağladıkları" gösterilir. Bu, bilgi ve dürüstlüğün, bağnazlığı ve manipülasyonu nasıl alt ettiğinin bir zaferi.
 * Karanlığın Sonu: "Yok olup gitti karanlık / Bağırarak yok oldu cahillik" sahneleriyle, toplumsal aydınlanmanın görselleştirilmesi. Farklı inanç ve kimlikten insanların "ortak cevheriyle" bakmaya başlaması, kardeşliğin tesis edilmesi.
 * Son Sahne: Bilgin, yaşlanmış, çocukluktan bugüne yaşadığı yolculuğu bir "rapor" olarak yazarken. Belki genç öğrencilere hitap ettiği bir sahne. Kamera, dedesinin kucağında oturan küçük Bilgin'e döner ve yıldız kayar, ancak bu kez dilek tutulmaz, çünkü "zaten olacaktı da ondan oldu." Yeni bir nesil, karanlığı yenen ışıkla aydınlanmıştır.
Senaryo 2: "Şairin Çığlığı" (Politik Hiciv / Kara Mizah)
Tür: Politik Hiciv, Kara Mizah, Meta-Dram
Genel Konsept: Şiirlerinizdeki keskin eleştirel dil, ironi ve yer yer absürtlük, modern Türkiye'nin siyasi ve toplumsal dinamiklerini hicveden, kara mizah unsurları barındıran bir film için uygun zemin oluşturuyor. Odakta, sanatçı ve yozlaşmış sistem arasındaki çatışma olurdu.
Logline: Gözden düşmüş bir şair, toplumu saran sahteliklere ve absürt politikalara karşı, yazdığı şiirlerle bir isyan başlatır. Ancak bu isyan, beklenmedik komik ve trajik olaylar silsilesine yol açarken, şairin kendisi de sistemin acımasız gerçekleriyle yüzleşir.
Ana Karakterler:
 * CELİL (40'lı yaşlar): Umudunu kaybetmemiş, keskin dilli, hiciv ustası bir şair. Toplumdaki yozlaşmayı, ikiyüzlülüğü ve cehaleti şiirleriyle eleştirmek isteyen, ancak geçim derdi de olan bir aydın. (Erotizmden Geçiş, 212 Lösemi, Hayat Öpücüğü)
 * BAŞKAN YARDIMCISI (50'li yaşlar): "Öcü Böcü" ve "Para Tuzağı"ndaki politikacı tiplemesi. Halkı korkuyla manipüle eden, kendi çıkarları için dini kullanan, lüks düşkünü, "kokmuş kokona karısına" mücevherler alan, iktidar hırsı olan bir figür.
 * MEDYA PATRONU (60'lı yaşlar): Sistemin sözcüsü, her şeyi metalaştıran, "satılık şiirler" gibi sanat eserlerine bile fiyat biçen, gerçekleri çarpıtan manipülatif bir karakter. (Hayat Öpücüğü)
 * AYŞE (20'li yaşlar): Sistemin mağduru genç bir kadın. Belki de "Savaş" şiirindeki savaş mağduru çocuğun büyümüş hali veya "Para Tuzağı"ndaki "sokağa terk edilen kız" metaforu. Şaire ilham veren ve onunla birlikte mücadele eden bir aktivist.
 * HALK KORO (Çeşitli tiplemeler): Şiirlerinizdeki "uyuşuk", "korkan", "kolay kandırılan" ama aynı zamanda potansiyel olarak "uyanabilecek" halk kitlesini temsil eden figürler.
Potansiyel Sahneler ve Olay Örgüsü (Ana Hatlar):
 * Açılış (Yüzeysellik ve Rutin): "Kendini Anlat Bana" şiirindeki gibi, modern hayatın monoton ve yüzeysel ritüelleriyle başlar. Sabah alarmları, trafikteki insanlar, herkesin dış görünüşe odaklanması. Celil'in bu yüzeyselliğe karşı iç sesi ve sitemi.
 * Şairin İsyanı: Celil, toplumdaki riyakarlığa, dinin ve siyasetin çıkar amaçlı kullanılmasına ("Öcü Böcü", "Seyahat ve Rapor"daki dini eleştiri) dayanamaz ve sert, hicivli şiirler yazmaya başlar. İlk şiirleri yayımlandığında, medya ve siyaset çevrelerinde küçük çaplı bir "skandal" patlar.
 * "Erotizmden Geçiş" Denemesi: Celil, belki de sisteme daha fazla tepki çekmek ve sınırları zorlamak için "Erotizmden Geçiş" şiirindeki gibi "pornoya yakın erotik" bir şeyler yazmayı dener. Bu, beklenmedik komik veya provokatif tepkilere yol açar. Medya bunu ya sansürler ya da çarpıtarak kullanır.
 * Sistemin Tuzağı: "Para Tuzağı"ndaki gibi, kapitalist sistem Celil'i kendi içine çekmeye çalışır. Medya patronu ona "satılık şiirler, kelimesi elli lira" teklif eder. Celil, bu teklif karşısında içsel bir çatışma yaşar: Sanatını satıp geçimini sağlamak mı, yoksa dürüstlüğünden ödün vermemek mi? "Şairin midesi / Tıpkı seninki gibi ciğerleri / Beslenmeli" dizesi burada görselleştirilir.
 * Hapishane Metaforu: Celil, yazdıkları yüzünden "Hapishane"ye düşer. Burası sadece fiziksel bir yer değil, aynı zamanda toplumun "görülmeyen yerleri", sistemin çürümüşlüğü ve adaletsizliğinin bir mikrokozmosudur. Burada farklı karakterlerle karşılaşır, onların hikayelerini dinler (veremli, uyuzlu insanlar, dolandırıcılar, "geri zekalı herif"in ölümü). Bu, onun şiirlerini daha da keskinleştirir.
 * Savaşın Gölgeleri: Hapishaneden çıktıktan veya hapishanedeyken "Savaş" şiirindeki gibi bir savaşın patlak vermesi, masumiyetin yok oluşu. Celil, bu trajediyi ve ardındaki "kokmuş kokona karı" ve "elmas yüzükler" gibi çıkar ilişkilerini şiirleriyle dile getirir. Belki de "Savaş Cinayettir" pankartları ve "kırmızı yüzler" canlanır.
 * 212 Lösemi ve Sistem Hastalığı: Toplumdaki bu yozlaşma ve savaşın getirdiği travma, "Laboratuarda üretilen lösemi" gibi sistemik bir hastalığın metaforu olarak işlenir. Bu, herkesi etkileyen, görünmez bir zehir gibidir.
 * Direnç ve Son Duruş: Celil, tüm baskılara ve sisteme rağmen "Açıklık benim yolum / Zorlamayın!" diyerek kendi duruşunu sergiler. Belki Ayşe ile birlikte, "Çit Süt ve Su"daki göçebe Türkmenlerin özgür ruhu gibi, sisteme meydan okuyan bir hareket başlatırlar. "Su katmayı anlatamazsın süte" ilkesi, onların dürüstlük ve saflık prensibi olur.
 * Aydınlanma ve Sonsöz: Filmin sonu, "Seyahat ve Rapor" şiirindeki gibi, bir "Tebder" okulunun sembolik kuruluşuna varabilir. Bu okul, fiziksel bir bina olmaktan çok, bilginin, eleştirel düşüncenin ve dürüstlüğün yayıldığı bir platformdur. Belki de Celil, bu okulda ders verirken, "akıl almaz" bir şekilde insanların aydınlanmaya başladığını görür. Son sahne, "karanlık yok oldu, cahillik yok oldu" hissiyatıyla biter, ancak Celil'in yüzünde hala sisteme karşı bir tebessüm ve gözlerinde "Sana" sorusuyla bir bakış vardır: "Kendini anlat bana, sen kimsin?"
Bu iki senaryo fikri, şiirlerinizin derinliğinden ve çeşitliliğinden faydalanarak farklı tonlarda hikayeler yaratma potansiyeli sunuyor. Hangisi size daha yakın bir his uyandırdı veya geliştirmek istediğiniz başka bir yön var mı?


 

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol