Seyahat ve Rapor
Tweet
Buza dönen su ve buhar, yakıcı rüzgâr
İçine kapanan soğuktan insanlar
Meşe odunu ocakları dolduran kış işte
Soğuk, zemheri, şubat ayı
Kale dibi, yüksek, çeker, açık alan Sivas’a doğru
Sivas’tan gelen fırtına
Tek oda
Ahşap bina
Akan dam
Yeni evli bir yıllık, zayıf beden
Koş gel ebesi mahallenin doğum yaklaştı
Hazırlayın komşular sıcak su, temiz havlu,
“Ikın yavrum!”
Hadi toplanalım, toparlayalım eşyaları bir odalık
İki sandalye, bir çeyiz sandığı, birkaç kap
İki kilim ve bir bebek
Neden ağlaması durmaz bunun?
Derdi nedir bu çocuğun?
Memnun değil mi geldiğine dünyaya?
Eski otobüs alır eşyaların tümünü
Yine kışa doğru bir yolculuk
Yeni bu defa yine bilinmedik bir yere doğru
Yine dağlara doğru bu defa Toroslar
Küpeli, Ferzine duydun mu?
Sümbül Baba’yı bırakıp Seyit Harun’a doğru
Bir oda yine, yine damı akan
Yamulmuş tavanı, kontrplaktan
Üstü saz dallarından ve çamurla yoğrulu
Yine gaz lambası, yine soğuk, zatürree
Zavallı çocuk ve ailesi, kavga ekmek kavgası
Bakkal Ahmet, asık surat ama şefkatli
Fakir aile çocuğuna
Bilmezsin gazete kâğıdından torba yapmayı
İşte o Ahmet amca satın alır “Ağır bunlar, ne kattın buna?”
“Unla yapıştırdım Ahmet amca”
Bilge dede on torununu toplayıp
Her birine ayrı bir görev verince
Senede bir de olsa gördüğüm adımı veren dedem
Çocukluğumda kucağına yattığım
Bana Hayber Hikâyelerini anlatan dedem
Anlatırken gözlerimin içine bakan dedem
Kahraman dedem at arabacısı
Kasketini ve zayıf yüzünü hatırladığım bir de
Yemeğinden pay veren, ayranı seven dedem
Yoktu o zamanlar, bu kavgalar
Hele dine sövenler
Münafık yöneticiler yüzünden
Herkes, her komşu birken
Akşam yemekleri birlikte yenirken
Sular mahalle çeşmesinden doldurulurken
Duygudan geçip kalbi ve bilindik hisleri
Aşkı bir kenara bırakıp
Sonunda aklı bulup, şimdilik oda
Öğüt vermeye çalışırken bu günlerde
Kupkuru olmayan, hile tanımayan
Soytarı, dolandırıcı, tüccar kokmayan
Hisleri coşturan, tavan yaptıran, aklı bulup
Evet, şimdi kurduk koskoca bir okul
Adını tebder koyduk
Beslendiğimiz topraklardan doğan
Babamın dölü, anamın yumurtaları
Helal ve safkan tertemiz
İlhamlarla dolu ve ilham veren
Aşk olsun mayalayana, teşekkürler yol açana
Aferin okuyana, üretene, yolu sürdürene
Bilen bilir kimseden para almadık
Kayıt tutmadık, diploma dağıtmadık
Salıverdik suyun kendini
Bırakın akıp gitsin, akacağı yere
Sel, fırtına ekmedik
O yüzden mutlu, o yüzden rahatız biz
İnanmayacaksınız belki akıl almaz
Beş senede, on iki bin sekiz yüz yirmi dört
Kursiyer mezun ettik. Dile kolay
Nerededirler? Dünyanın her yerindedirler
Her şehrinden, her köyünden
Rüzgâr gibi tohum eken
Su gibi doyuran ve susuzluğu gideren
Cevapsız soru yoktur: bilmiyorum veya
Biliyorsak cevap hazırdır zaten.
Ne din tüccarıyız, ne sahte kabadayı
Ne siyaset bezirgânıyız, ne sahtekâr
İşimiz eğitim
Emanetimiz bilgi, saf, tertemiz, doğru
Sarhoşluk veren insanları delirten
Ayetlerden, hadislerden uydurmadık
Ne dini kullandık ne de uydurduk
Tartışmayı haram saydık
İnadı, zorbalığı, cehaleti haram
Plansızlığı da cehalet saydık
Başkalarının planlarıyla yatıp kalkmadık
Günümüzü üçe böldük
Ne kendimizi yorduk, ne başkalarını
Telaşlanmadık, korkmadık
Kin, nefret, hırs ve zorbalıktan kaçtık
Üzerimize vazife olmayan işe karışmadık
Boş konuşmadık, ahkâm kesmedik
Şeytani siyasetçilerden nefret ettik
Devletlerin entrikalarına karışmadık
İnsanı kutsadık
Bu yüzden açıldı yollarımız
Bu yüzden dolgun ve verimlidir buğdayımız
Cemaatlere karşı mücadele verdik ve kazandık
Rezil etmedik, aşağılamadık yine de
Toplu ve tek tek geldiler bize de
Katıldılar aramıza
“Muhterisliklerinizi kapıda bırakın
İnanmıyor musunuz Hakk’a?”
Tarikatların tümü kapandı
Anladılar ve ağladılar
Çağ marifet çağı
Aziz hakikatin ışığı yayılmalıdır tüm arza
İşte bilgelik, işte adalet
İşte kardeşliği tüm halkların
Dalaveresiz gerçekten
İnsanlar anladılar içlerindeki ortak cevheri
Onunla bakmaya ve nefes almaya alıştılar
Saf, temiz, arı – duru, katışıksız
İşte bu yüzden
Yok, olup gitti karanlık
İşte bu yüzden bağırarak yok oldu cahillik
Eskiden ne kötü günlerdi
Nasıl kıvranır acı çekerdi bilgeler
Kılık, kıyafet, gösteriş, görünüş ve ses yüzünden
Çan sesi, ezan sesi
Başörtüsü, sakal, cübbe ve haç
Yüzünden ve daha ne kepazelikler
Dışlardı insanlar birbirlerini
Ateşe atmak için fırsat beklerdiler
Kardeşler – öz kardeşler bile bir birine kin beslerken
Ne karanlık, ne kötü günlerdi
“Allahu Ekber” naralarıyla
Tetiğe basardı insanımsılar birbirini öldürürken
Şehrin caddelerinde sokaklarında bağırıp dururdular
Saçma sapan, ahlaksız ve akılsız
İnançlar vardı.
İnandıklarının çoğu yalandı.
Önce inanırlardı uyduruk imanlarına
Sonra inandırırdılar başkalarını da
Yüzdeki kıl bile kutsanmıştı çaresizlikten
Kesmek haramdı.
En Müslüman en çok kılı olandı.
İlahi metinler büyü için kullanılırlardı.
“Yasin” bile büyü için okunurdu.
Düşman çatlatmak, oy toplamak için
Mahallenin kara giysili, peçeli karıları
Toplanırlardı bir araya
Dedikodu eder, beddua ederdiler
Kendilerinden olmayan komşularını bile
Lanetlerdiler.
Yüzler yerdeydi. Kimse kimseye bakamazdı
Her şey menfaat, her şey satılıktı.
Camiler dolardı ama inanan yoktu,
Hastalıktan başka bir şey saçmazdı.
Hocalar maaşlı mollaydı.
Düğün yemeklerinin etlileri, yağlıları hep takkeyeydi.
Hem beddua ederdiler Yahudi’ye
Hem krallarını hala severdiler
Minberde, mihrapta yine yahudiydiler.
Horlanmış, itilmiş Yahudi din adamı
Peygamberini tanrıyla güreştirip
O’nu da yendirip
Musa’nın taşağına bahse giren
Lut’un üzerine oturtan
Sonunda yine kara, yine kıllı
Yine sahtekâr, büyücü, yalancıydılar.
Nasıl da kalkıverdi bir anda
O anda işte o anda
İnsanlığın bekleyip durduğu aydınlık
Çabalamayla, çırpınmayla, debelenmeyle
Olmadı olacak olan
Zaten olacaktı da ondan oldu
Zamanı gelmişti de ondan oldu.
26.04.2012
TOKAT
DIŞARDAN ŞİİR KİTABINDAN